İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Erdoğan neden “Hamdolsun” dedi?

Gönül rahatlığı ile cevap veriyorum:
Çünkü göz hizasında ‘prompter’ yoktu!
· · ·
Bu mutad basın açıklamasını, sarayda canlı canlı dinleyen danışman efradının, o anda, saçlarını başlarını yolduğunu bi çala görür gibi oldum!
Öyle ya her şeyi de sonradan toparlamak mümkün olmuyor ki arkadaş!
Onlarınki de can!
Sonra iş düşüyor Abdülkadir Selvi’ye…
Anlat baba anlat!
“Yok öyle demek istemedi de, yok şöyle demek istedi”…
· · ·
Gelelim olay mahalline…
Tabi orası Ankara değil, Brüksel!
Gazeteci zank diye soruyor!
“Acaba Biden ile Ermeni soykırımı konusunu konuştunuz mu?
Gazeteci bunu hasetinden, gıcıklığından sormuyor.
Neden soruyor?
Çünkü çocuk, çok değil bir gün önce duymuş!
Erdoğan, “24 Nisan Soykırım ifadesi bizi üzmüştür mutlaka gündeme getireceğim!” açıklamasını yapmış.
E, az bir analitik beyni olan gazeteci merak ediyor haliyle!
“Gündeme gelince ne olmuştur, Biden nasıl tepki vermiştir, bağırma çağırma olmuş mudur?” filan diye.
Soruyor ve bu cevabı alıyor:
“Hamdolsun, gündeme gelmedi… Eheh!”
· · ·
“Hamdolsun ne? Hani mutlaka gündeme getireceğim demiştiniz!” demiyor…
Sınırını biliyor!
Onu biz mizahçılara bırakıyor!
· · ·
Acaba ‘hamdolsun’u ben mi yanlış biliyorum diye Türk Dil Kurumu Sözlüğüne baktım…
‘Tanrı’ya şükürler olsun’ anlamında hoşnutluk anlatan bir söz, diyor sözlük…
· · ·
Öyleyse neden “hamdolsun” dedi?
E, hep söylüyoruz ya işte…
Cuma namazı çıkışları ya da uçak yolculuklarında “embedded” gazetecilerle yapılan söyleşileri izleyin…
Abdulkadir Selvi’ye mesai yaptıran cümleler hep oralardan çıkıyor…
Neden?
Çünkü oralarda prompter yok!
Prompter olmayınca böyle!

ABD ile hangi ara savaştık da yenildik?

Uluslararası ilişkiler kazan-kazan stratejisi üzerine kurulur.
‘Sadece almak’ ya da ‘sadece vermek’ savaş sonunda oturulan masalarda gündeme gelir.
Savaşı kaybettiyseniz müzakere gücünüz sıfırdır ve ‘sadece veren’ taraf olursunuz. Ne söylenirse onu yaparsınız!
· · ·
Biden ile yapılan görüşmede, anlaşıldığı kadarıyla aldığımız birşey yok!
Caatsa yaptırımlarından, Halkbank davasına;
Mavi Vatan meselelerinden Kuzey Suriye’nin bölünmesine kadar çözülen ya da çözüleceği umudu verilen hiçbir dosya olmadığı gibi sırtımıza yüklenen “Afganistan’da son mohikan!” yükü var.
Bir de “hamdolsun!” girilmeyen konular var!..
· · ·
Biz ABD ile ne zaman savaştık da kaybettik arkadaş?
Bilmediğimiz ve yenildiğimiz bir muharebe mi var?
Ey asker abiler, haberi olan var mı?

Seçme yaşı 18 borçlanma yaşı 19

TÜİK’in son istatistiklerine göre Avrupa ülkelerinin hepsinden yüksek oranda bir genç nüfusumuz var.
83 Milyon 650 bin vatandaşımızın yaklaşık 13 milyonu, 15-24 yaş arası “çalışabilir genç nüfus” diye adlandırılan kesimden oluşuyor.
Daha çarpıcı olması bakımından şöyle ifade edelim. Bu genç insan sayısı; içinde Yunanistan, Avusturya, Danimarka, Finlandiya, İrlanda gibi ülkelerin de bulunduğu 27 Avrupa Birliği ülkesinin 20’sinin toplam nüfusundan fazla.
10 Avrupa birliği ülkesinin de tüm nüfuslarını üst üste koyarsan toplamları kadar!
· · ·
Yaklaşık bir yıl önce, bir üniversite ile bir danışmanlık firmasının ortaklaşa yaptığı Gençlik araştırmasında 18-29 yaşları arasındaki gençlerin yüzde 86’sının borçlu oldukları bulgusu yer alıyordu.
Bugün, bu sayıyı bilmiyoruz ama borçlu genç sayısının bir yıl öncesine göre daha da artmış olduğunu tahmin etmemizi sağlayacak bin tane neden var!
· · ·
19 yaşında, henüz askerliğini yapmamış bir genç neden ve nasıl borçlu olur?
Neden ve nasıl, hayata çıkış çizgisinin gerisinden başlatılır?
Yüzde 86 demek neredeyse hepsi demek.
Yani hali vakti yerinde olan, yüzde 14’lük kesimin dışındaki tüm gençler demek.
· · ·
Demek ki, seçme yaşını 18, seçilme yaşını 22’ye indirdiğimiz genç vatandaşımızın borç sahibi olma yaşını da hamdolsun 19’a indirmiş, evlenme yaşını ise 35’e çıkartmış bulunmaktayız!
· · ·
Önlerine sandık gelirse gençlerin de bu iniş çıkışlara bir çift sözü olacaktır elbet!

Müsilajı fırsata çevirmek

579 Milyon dolarlık kanatlı hayvan ihracatımızın yüzde 10’u tavuk ayağı!
Bildiğiniz tavuk ayağı!
Kim yiyor bunu diye sorma?
Var bir para vereni!
Hem de her yıl, tank palet fabrikasına bir ortak alacak kadar dolar getiriyor.
· · ·
Demem o ki, protein yapısındaki tavuk bacağına pazar bulan yurdum tüccarı, karbonhidrat yapısındaki müsilaja da böyle bir pazar bulursa yırtarız!
Hayır denizlerde o seçim senin, bu seçim benim, tırım tırım gaz, petrol aramaya da gerek kalmaz!
Müsilaj göz önünde…
Biz denize hacetlendikçe çoğalıyor..
Ata yıka geliyor!
Bildiğin şeker!
Musilaj Rakı Altın Seri Double…
Marmarion Musilaj Lokum…

Aşı olmak istemeyenler sorunsalı

Bilimde yeri var!
Yetişkin aşılamasında yüzde yüz başarı yok!
· · ·
Ama bu covid-19 da herhangi bir hastalık değil.
Bir yakalandınız mı, yaşınız kaç olursa olsun, bugün yakanızı kurtarsanız bile yarın nasıl bir arızanın nereden geleceğini bilemeyeceğiniz bir sekel bırakma ihtimali ve hatta böyle bir adeti var.
· · ·
Özellikle bu yakın dönemde, aşı retçileri ile ilgili bir istatistik var mı bilmiyorum?
Ota çöpe, siyasi istatistik yapan anketçilerimiz buna da bir el atarsa öğrenir, Türkiye’de şu anda ‘aşı reddi’ ya da ‘aşı tereddütü’ oranının, toplumsal sağlığı olumsuz etkileyecek düzeyde olup olmadığını anlarız.
Prof. Mehmet Ceyhan hoca, aşı karşıtlığını; “cehalet, istatistik bilimini hiç kullanmama ve kötü niyet!” olarak niteliyor.
Hadi biz yine de şöyle diyelim:
Şayet aşı retçileri, toplumsal sağlığı etkilemiyecek sayıda iseler tabi ki kendileri bilirler. Onlara bu özgürlük elbette tanınır.
· · ·
Yok etkileyecek düzeyde iseler, işte devlet denilen aygıt burada gücünü kullanır.
Adamı yatırır, değil omuzundan ta mabadından aşılar!
Çünkü vatandaşın, eline bir makineli tüfek alıp sağa sola ateş ederek adam öldürmek gibi bir özgürlüğü olamayacağı gibi; sağa sola virüs saçarak adam öldürme gibi bir özgürlüğü de olamaz!
· · ·
Yine de bu aşıyı ‘bulup da bunanlar’a, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Başhekimi Dr. Öğretim Üyesi Ümit Haluk İliklerden hocanın önemli bir bulgusunu hassaten aktaralım:
“Özellikle yoğun bakımımızda, aşılı olup da yatan hiçbir hastamız yok ve hiç olmadı!”
Yani bir başka deyişle, yoğun bakıma girenlerin ve hayatını kaybedenlerin tamamı hiç aşı olmamış olanlar!
…Şimdi gerisini aşıyı reddedenler düşünsün!

Terörist tavuk

2020 yılında yumurta ihracatı da yarıya yakın azalarak 3,5 milyar adete düşmüş.
Sebebi sadece üretimin düşmesi değil, alıcı ülkelerin bir şekilde bize kızıp alımlarını azaltmaları. Mesela en büyük alıcımız Irak bile alımını, bazı yasal düzenlemeler yaparak yüzde elli azaltmış.
· · ·
Şimdi ister misin bunun sorumluluğunu da komşuları bize küstüren, kiminin turizm kotası ile kiminin domates yumurta kotası ile tepki koymasına neden olan yeni Cumhurbaşkanlığı sistemi dururken tavuğa yüklesinler?
Vay hain, terörist tavuk vay!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi