Ez hej te dikim (Seni Seviyorum)

Milli Eğitim Bakanlığı 2023-2024 eğitim öğretim yılında uygulanacak haftalık ders çizelgelerini açıkladı. Yeni çizelgeye göre, ikinci yabancı dil seçmeli dersi kaldırılıyor. Kültür ve spor alanında seçmeli ders çeşitleri azaltılıyor. Din dersleri çoğaltılıyor. Seçmeli Arapça dersi yaygınlaştırılıyor.

Eğitim-iş sendikası yeni ders çizelgelerine tepki göstererek, eğitimi daha da gericileştirerek istediği kindar ve dindar nesli yetiştirmek için uğraşan iktidarın okullara imam atama kararının mürekkebi kurumadan bu kez de din derslerini daha da artırmasını ve Arapça öğretiminin önünü açmasını eleştiriyor.

Arapçaya gösterilen bu ilginin iktidarın gerici gündemine uygun bir saikten kaynaklandığını tahmin etmek güç değil.

Bırakın Arapçayı da şu millete Türkçeyi öğretin önce. Televizyonlarda izlediğimiz sokak röportajlarından halkın kendi anadilini bile doğru dürüst konuşamadığına, ezici çoğunluğun düzgün bir cümle dahi kuramadığına tanık oluyoruz her gün.

Eğitim sistemimiz güzel ve doğru Türkçeyi öğretmekte yetersiz. Kitap okumak gibi bir alışkanlığı da olmayan insanımız Türkçeyi edebi eserlerden değil, güzel Türkçe kaygısı olmayan televizyon dizilerinden, düzeysiz çöpçatanlık, yemek, kadın programlarından bir de sosyal medyadan öğreniyor. 

İngiltere’de “BBC İngilizcesi” diye bir kavram vardır. BBC televizyon ve radyo spikerlerinin kitlelere örnek oluşturmak üzere kullandıkları standart, hatasız, şivesiz İngilizce anlamındadır. Televizyon ve radyoya dilin doğru kullanımı konusunda halkı eğitme işlevi yüklenmiştir. 

Bizde ise televizyon ve radyolar insanımıza kötü bir dil konuşturmak için yarış halindedir adeta. Her gün kulaklarımızı tırmalayan örneklerle karşılaşıyoruz. Ve bunlar sürekli çoğalıyor. 

“Sıkıntı yok!”, “O iş bende!”, “Ben şok!”, “Ben iptal”, “Hayret bir şey!”, “Adamın dibisin” gibi sakillikler giderek yayılıyor.

“Bekleme yapmak”, “para yapmak”, “hırs yapmak”, “panik yapmak”, “vicdan yapmak” gibi acayiplikler sardı dilimizi.

“Resim çekinmek”, “... derken?”, “...gibi gibi”, “Sahne almak” gibi tuhaflıklar, 

Olumlamak için kullanılan “Aynen”, “Hâlâ anlamadın mı?” anlamında kullanıldığını tahmin ettiğim “Yani!” gibi sözcükler, “İllaki!”, “Tabii ki de!” gibi uydurma kelime veya terkipler güzel Türkçemizi kirletiyor. 

“Noktasında” lâfı var ki halkın en az %48’i nefret ediyor.

Hele bir de yabancı dillerden aparılarak kendimize uydurduğumuz bir alay sözcük var ki onları geçiyorum direkman.

Yanlış kullanımın yanında, yanlış telaffuz ve yanlış yazım da Türkçemizi bozuyor. Yanlış telaffuz çoğu kez halk dilinde “Şapka” adı verilen düzeltme işaretinin (^) kullanılmamasından kaynaklanıyor. Düzeltme işareti olmayınca da “bile” anlamındaki dahi sözcüğünü üstün zekâlı anlamındaki dâhi gibi okuyoruz. Hala ile hâlâ, kar ile kâr birbirine karışıyor.

İtiraf ediyorum, ben de birçokları gibi şapkanın kaldırıldığını, artık kullanılmadığını sanıyordum. Bu yazıyı yazmak için biraz araştırma yaparken bunun bir şehir efsanesinden ibaret olduğunu öğrendim. Bugünden tezi yok şapkaları ihmal etmemeye çalışacağım.

Yanlış yazıma ise en iyi örnekler -de, -da, -ki ve soru ekleri.

-de, -da veya -ki eklerinin ne zaman bitişik ne zaman ayrı yazılacağını ya da soru ekinin her zaman ayrı yazılması gerektiğini toplumun kaçta kaçının kavramış olduğunu acıyla öğreniyoruz sosyal medya mesajlarını okuduğumuzda. 

Bırakın Arapçayı da İngilizceyi öğretin şu millete. 

Türkçeyi bile doğru dürüst öğretemeyen eğitim sistemimiz yabancı dil öğretmede hepten başarısız. İnsanımız yabancı dili öğrenemiyor, en basit cümleyi dahi kuramıyor. Yaklaşık on sene zorunlu İngilizce eğitimi olan Türkiye, “Dünya İngilizce Yeterlilik Verileri” ne göre Avrupa sonuncusu.

Bunun birden çok nedeni var. Öncelikle yabancı dil erken yaşta öğrenilir. Resmi dili İngilizce olmayıp da bu dili iyi konuşan İskandinav ülkeleri ve Hollanda’da İngilizce eğitimi ilkokulun birinci sınıfında başlıyor. Sinema ve televizyonlarda filmler orijinal dillerinde yayınlanıyor. 

Bizde ise yabancı dil öğretimi geç yaşta başladığı gibi, yasak savma kabilinden haftada 2-3 saatle sınırlı. Üstelik dilin pratiğini bırakıp öğrencileri gramere boğarak eğitimden soğumalarına, dilden nefret etmelerine yol açan yanlış sistemler uygulanıyor.

Böyle olunca da yirmi küsur yılda “One minute”ten “Two minutes”e geçemiyoruz.

Son bir söz:

Bırakın Arapçayı da Kürtçe öğretin şu millete! İsteyene en azından.

10 milyondan fazla vatandaşımın ana dilinde tek bir cümle bilmiyor olmanın mahcubiyetini sadece ben mi yaşıyorum?

Halt yemenin Arapçasını değil, “Seni seviyorum”un Kürtçesini öğrenelim daha hayırlı...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi