Faizi aşan enflasyon geçici değil

Temmuz ayında “Enflasyonda en kötüyü gördük mü”? sorusuna yanıt arayan bir yazı kaleme almıştım. Yazımda temmuz ayında MB politika faizine yakın bir enflasyon oranının gerçekleşmesinin, bankanın manevra alanını daraltarak faizlerde düşüşün olamayacağının bir teyidi olduğunu belirtmiştim. Ayrıca her ne kadar güz döneminde baz etkisi nedeniyle enflasyonda bir düşme beklentisi olsa da hangi seviyeden baz etkisine girileceğinin, TL’nin seviyesinin ne olacağının, Delta varyantının seyrinin, yangınların turizm sektöründe yaratacağı etkinin ve 12 Ağustos’taki toplantıda MB’nin vereceği mesaj ile beklenti yönetimi kredibilitesinin; dış tarafta ise aşı fiyatlarının ve petrol fiyatlarının belirleyici olacağını vurgulamıştım.
Geçen hafta açıklanan ağustos ayı enflasyon verileri, enflasyonun kalıcı bir yükseliş eğilimi içerisinde olduğunu gösterdi. Buna göre TÜFE ağustosta aylık yüzde 1.12, yıllık ise yüzde 19.25 olarak gerçekleşirken özel kapsamlı TÜFE göstergelerinden "B" ağustosta yıllık olarak yüzde 18.46, "C" ise yüzde 16.76 olarak açıklandı. Endekste yer alan 415 maddeden, 59 maddenin ortalama fiyatında düşüş gerçekleşirken, 49 maddenin ortalama fiyatında değişim olmadığı, 307 maddenin ortalama fiyatında ise artış gerçekleştiği gözlemlendi. Bir önceki yılın aynı ayına göre artışın yüksek olduğu ana gruplar ise sırasıyla, yüzde 29,00 ile gıda ve alkolsüz içecekler, yüzde 22,91 ile ev eşyası ve yüzde 21,76 ile ulaştırma ve yüzde 19.30 ile konut oldu. Ana harcama gruplarının enflasyona katkısında da aylık ve yıllık bazda gıdanın zirvede olması oldukça önemli. Bulunduğumuz yaz mevsiminden dolayı arz artışının beklendiği bir dönem olmasına rağmen özellikle gıdada işlenmemiş yaş sebze ve meyve fiyatlarında temmuz ayında da görülemeyen arz kaynaklı pozitif bir etki yaşanamadı. Yani mevsimsellik kaynaklı pozitif bir geçişkenlik yine gerçekleşmedi. Kuşkusuz bu durumda gıda fiyatlarında belirleyici olan fakat maliyet kontrolü zor olan emtia fiyatlarındaki artış, gıdada ithal girdi kullanımının maliyetler üzerinden fiyatlara geçişkenliği, hızla artan talebe karşı üretimin bu saydığım nedenlerden dolayı yeterli yanıt verememesi etkili oldu. Bir de tüm bunlara temmuz ayında görülen orman yangınları ve su baskınlarının tarım, seracılık ve hayvancılığı etkilemesi de eklenince politika faizini aşan enflasyon ile karşı karşıya kalındı.
Tehlikenin bir diğer boyutunu ise Yİ-ÜFE’de görülen artış oluşturdu. ÜFE’nin aylık bazda yüzde 2,77; yıllık bazda ise yüzde 45,52 olması üretici fiyatlarındaki artışın da sürdüğünü gösterdi. Sanayinin önemli sektörlerindeki yıllık değişime bakıldığında elektrik, gaz üretimi ve dağıtımında yüzde 48.39, imalatta yüzde 45.37 madencilik ve taş ocakçılığında yüzde 31.81, su temininde ise yüzde 28.61 artış görüldü.
Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi ÜFE hem enflasyonla mücadelede hem de reel sektörün dinamiklerini göstermesi açısından oldukça önemli. Ayrıca ÜFE’deki yüksek patika, dayanıklı tüketim malları ve hizmetler sektörünü de olumsuz yönde etkilemekte. Bu bağlamda ÜFE ve TÜFE arasındaki makasın yine rekor tazeleyerek genişlemesi üreticilerin cirolarını azalttığı gibi özellikle düşük gelirli hane halkının alım gücünü de olumsuz yönde etkileyerek yoksulluğu artırıp hissedilen enflasyonun daha da yüksek olmasına yol açıyor.
Nitekim haziran ayında 6 ay için çalışanlara yapılan yüzde 3’lük zam bu enflasyon oranları ile şimdiden erimiş oldu.
Öte yandan açıklanan rakamlar politika faizinin üzerinde gerçekleşen manşet enflasyonu düşürmede sadece talebi kısıtlayan politikaların yeterli olmadığını da ortaya koydu. Bu durumda MB’nin bu ay vereceği faiz kararı oldukça önemli bir hal aldı. MB daha önceki açıklamasında enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana kadar politika faizinin enflasyonun üzerinde olacağını belirtmişti. Ancak Cumhurbaşkanı’nın faiz indirimi açıklamasından sonra MB’nin “enflasyonda geçici oynaklık görülebilir” şeklindeki ifadesi, bankanın alacağı karar üzerinde Cumhurbaşkanı’nın yönlendirici bir etki yaratarak bankanın bu yükselişi geçici olarak görüp faiz kararını bu doğrultuda verebileceği endişesini de artırdı.
Eğer böyle bir durum gerçekleşirse fren tutmayan enflasyon ülke ekonomisini kırılgan bir hale getirdiği gibi yatırım için gerekli olan iklimin oluşmasını; iç ve dış ekonomik aktörlerin ülkenin ekonomisine ve parasına güven duymasını da zorlaştırarak ekonominin içinde bulunduğu patolojik durumu kalıcı hale dönüştürecektir. Daha da önemlisi MB’nin beklenti oluşturma ve yönetme fonksiyonunda var olan aşınmayı da şiddetlendirecektir. MB başkanının dün Alman-Türk Ticaret Sanayi Odası tarafından düzenlenen toplantıda yaptığı açıklamada enflasyonun faizi aşmasından dolayı söylem değiştirerek (mevsimsellik özelliği gösteren ve hava koşullarına bağlı olan gıda grubu ürünleri enflasyonu ile enerji enflasyonunun dışarıda tutulduğu) çekirdek enflasyonun önemini vurgulaması yaşadığı bu aşınmayı ortaya koymakta.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi