Gel de çık işin içinden…

Türkiye çok ilginç bir ülke. Bıkmadan usanmadan yıllardır aynı şeyleri konuşabiliyorsunuz. “Dön baba dönelim” misali yıllar sonra bakıyorsunuz ki; hâlâ aynı yerdesiniz. Anadolu tabiri ile bir arpa boyu yol alamamışsınız. Enflasyon konusu da bu konulardan bir tanesi. Enflasyona ilişkin yıllar önce yazdığım bir yazıyı bulup bugün bu köşede paylaşsam inanın benden başka kimse o yazının yıllar önce yazıldığını anlayamaz.
Girişi enflasyon ile yapayım ama bu yazımda başka bir soruna değinmek istiyorum. Hafta başında eylül ayı enflasyonu açıklandı. TÜFE’de yükseliş sürerken, ÜFE’de kısmi bir gerileme yaşandı ve çok şükür % 44’ün (yazı ile kırk dört) altına geriledi. TÜFE çok şükür % 20’yi (yazı ile yirmi) aşmadı. TCMB’nin para politikasını şekillendirmek üzere referans alacağını açıkladığı çekirdek enflasyonda da yükseliş yaşandı ve ağustos ayında yıllık bazda yüzde 16,76 olan çekirdek enflasyon eylül ayı itibarı ile yüzde 16,98’e yükseldi.
Dün sabah TCMB tarafından düzenlenen toplantıda yatırımcılar ve ekonomistler ile bir araya gelen Başkan Kavcıoğlu, enflasyonda etkili olan unsurların geçici olduğunu düşündüğünü bir kez daha söyledi. Dünyada enerji, emtia ve gıda fiyatlarında artış eğilimi devam ederken, tedarik zinciri tam anlamı ile sağlıklı biçimde çalışmazken, gelişmiş ve gelişmekte olan çok sayıda ülke merkez bankası para politikalarında sıkılaşmaya giderken ve içeride TCMB tarafından alınan faiz kararı sonrasında döviz kurlarında bir kez daha yukarı yönlü bir hareketlenme yaşanırken bu etkilerin geçici olduğunu düşünmek bence fazla iyimserlik. Yukarıda ifade etmeye çalıştığım nedenlerden dolayı TCMB ile piyasa beklentileri örtüşmüyor. Vazgeçtim örtüşmekten birbirine yaklaşmıyor bile. Bu durumun kısa-orta vadede nasıl sorunlara yol açabileceğini hep beraber göreceğiz.
Sokağa çıkıp insanlara sorduğunuzda toplumun büyük bir kesiminin TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verilerine inanmadığını görüyorsunuz. Genel eğilim, açıklanan resmi enflasyon oranı ile vatandaşın yaşadığı, hissettiği enflasyonun arasında çok fark olduğu yönünde.
Yine de ben resmi veriler üzerinden devam edeyim yazıma. Türkiye’de 2017 yılından bugüne TÜFE çift hanede seyrediyor. 2017 yıl sonunda yüzde 11,92, 2018 yıl sonunda yüzde 20,30, 2019 yıl sonunda yüzde 11,84, 2020 yıl sonunda yüzde 14,60 ve 2021 Eylül ayı sonunda yüzde 19,58. Türkiye’de son beş yıldaki resmi enflasyon yüzde 100’den fazla.
Yaşanan bu yüksek enflasyon Türkiye’de son yıllarda toplumun büyük bir kesiminin satın alma gücünün ciddi oranda düşmesine neden oldu.
Şimdi esas soru bu insanların satın alma gücü nasıl iyileştirilecek?
Ya da iyileştirilecek mi?
Sabit gelirli insanların büyük bir bölümü yıllardır resmi enflasyon oranlarının bile altında zam alıyorlar.
Diyelim ki; 2017 yılından bugüne kadar enflasyon kadar zam aldılar. Çarşıda pazarda yaşanan fiyat artışları alınan zamdan çok daha yüksek.
Zaten bundan dolayı satın alma gücü düşüyor.
Türkiye gelir dağılımı bozuk bir ülke.
Son büyüme istatistiklerinde de gördük ki; çalışan kesimin ekonomiden aldığı pay yüzde 3’ün de altına inmiş durumda.
Atılması gereken adımlardan ilki öncelikle enflasyon ile gerçek manada mücadele edileceğine toplumun tüm kesimlerinin inandırılması ve mücadelenin topyekûn başlatılmasıdır. Sonrasında da aralarında maaşlar da olmak üzere kamunun tüm yönetilen ve yönlendirilen fiyatları beklenen enflasyon oranında düzenlemesidir. Ancak geçtiğimiz dönemlerden biliyoruz ki; Türkiye’de bugüne kadar beklenen enflasyon hiç gerçekleşmedi. Gerçekleşen enflasyon hep beklenen enflasyondan hatırı sayılır oranda yüksek çıktı.
Bir diğer sorun ise hem ekonomik hem toplumsal.
Diyelim ki; beklenen enflasyon üzerinden çıpalama oldu, insanların kaybettikleri satın alma gücünü sineye çekerek devam etmeleri adil midir?
Golü hep mi dar gelirli ve sabit gelirli insanlar yiyecek?
Toplumun büyük bir bölümünün uğradığı kaybın kademeli de olsa telafi edilmesini beklemesi mantıklı değil midir?
Erken seçim olmaması halinde 2023 yılında seçime gidecek bir hükümet bu konuda neler yapabilir?
Dar gelirli insanlara acı reçete içirilmeye devam mı edilecek?
Hükümet bununu uygulamaya cesaret edebilir mi?
Peki nasıl giderilebilir o kaybedilen satın alma gücü?
Bunun hemen bugünden yarına çözülmesini beklemek hayalciliktir. Sorunun çözümüne yönelik pek çok farklı yöntem tartışılabilir. Bunlar arasında akla ilk gelen yöntemlerden biri; dar gelirli hatta sabit gelir ile çalışan insanların üzerindeki vergi yükünü azaltarak ellerine geçen gelirin artmasını sağlamak olabilir.
Ama bunun da yaratabileceği bir enflasyon baskısı olacaktır.
Gel de çık işin içinden…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mert Yılmaz Arşivi