Hatimoğulları'ndan Kürt sorunu için komisyon mesajı: Başkanvekilleri toplanacak

Hatimoğulları'ndan Kürt sorunu için komisyon mesajı: Başkanvekilleri toplanacak
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, TBMM'de kurulması beklenen komisyonun hala oluşturulmadığını söyleyerek, "Bakın bu komisyon hala oluşmadı. Bu komisyon ne zaman oluşacak?" dedi

Hatimoğulları'nın konuştuğu DEM Parti Grup Toplantısına, TBMM Başkanvekili olmasının ardından Pervin Buldan ilk defa katıldı. Geçen ay yaşamını yitiren TBMM Başkanı ve İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder'in kardeşi Ali Önder de Hatimoğullarının konuşmasını dinleyenler arasında yer aldı.

Hatimoğulları, Şam'da Mar İlyas Kilisesi'ne düzenlenen saldırıdaki çok sayıda yaralanan ve yaşamını yitirenleri anarak, "Suriye'deki farklı halkların ve inançların ortak yaşamına yapılmış olan bu müdahaleyi bir kez daha kınıyoruz. Bu saldırının Suriye'deki etnik ve dini kör düğümlere yeni düğümler eklemek için yapıldığını çok iyi biliyoruz. Sadece Suriye'de değil, bölgenin tamamını etkileme olasılığı olan fay hatlarının üzerinde oynandığının da altını çizmek isterim. Suriye gibi çok etnikli, çok kimlikli, çok inançlı olan merkezlere dönüp bu saldırılarla ilgili derhal ön alınmalıdır. Bu kilise saldırısı bizlere bir kez daha gösterdi ki Orta Doğu yine barut kokuyor" diye konuştu.

"İsrail-İran savaşı aynı zamanda bir bölge savaşıdır"

Hatimoğulları’nın konuşmasında öne çıkan başlıklar ise şöyle:

“İsrail-İran savaşı sadece iki ülke savaşı değildir, bu aynı zamanda bir bölge savaşıdır. Bu aynı zamanda küresel sistemin kendi dengelerini kurmakla ilgili olan bir savaştır. Ne yasak ki küresel nabız barış ritmiyle değil, savaşın çılgın temposuyla atıyor. Neoliberalizmin sınıfsal uçurumları, ekonomik çöküş, silahlanma, ekolojik yıkım; işte bütün bunlar güç dengelerinin, ticaret savaşlarının, etnik ve mezhepsel gerilimlerin yeniden ve yeniden bir çatışma sebebi olmasının önünü açmaktadır. Hepsi savaşın zeminini hazırlıyor ve savaşı körüklüyor.

"Güvenlik denilerek savaşın dehşeti bizlerin gözünde sıradanlaştırılmaya çalışılıyor"

Ahmet'in, Fatıma'nın, Rojda'nın, Hans'ın, Robert'in, yani bütün dünya yurttaşlarının doğrudan emeğini sövünmek üzere kurgulanmış ve bu emeğin sömürüsü, yaşam hakkının sömürüsü üzerinde yoğunlaşmış bir savaşlar silsilesiyle karşı karşıyayız. Gerçek şu ki her şeye güvenlik gözlüğünden bakılıyor. Oysa bunun anlamı daha fazla siyasal, sosyal felaket ve daha fazla açlık ve huzursuzluk demektir. Güvenlik denilerek savaşın dehşeti bizlerin gözünde sıradanlaştırılmaya çalışılıyor. Sanki yaşanan bütün bu savaş ve çatışmaların, uçuşan bütün bu füzelerin sebebi hakikaten bir sahte güvenlik politikalarıyla ortaya çıkılarak bizlerin kafasında ve ruhunda normalleştirilmek isteniyor. Savaşları ve çatışmalar, insan yaşamına kasteden, her yeri yakıp yıkan anlayış normal karşılanıyor. Karşılamayacağız.

"İran demokratikleşmelidir ama bunun panzehri İsrail'in oraya saldırısı değildir"

Bakın İsrail-İran Savaşı yaşanılan bölge ve dünya kaosunun tezahürlerinden sadece bir tanesidir. Bu çatışma iki devlet arasında batık bir kavga değil, emperyalizmin paylaşım savaşında bölge yeniden dizayn edilmek isteniyor. Biliyorsunuz soğuk savaş sonrasında bir yeni dünya düzeni kurulmuştu. Ama gelin görün ki şu an 3. Dünya Savaşı'na gebe olan yaşadığımız bu süreç bize o yeni dünya düzeninin yıkılmaya başlandığını ve yepyeni bir dünya düzeninin inşa edemeye çalışıldığını bizlere gösteriyor. Emperyalist güçlerin jeopolitik satranç sahtesinde oynadıkları, acımasız oyunla yapılıyor bütün bunlar. Bütün bunların bedelini kim ödüyor? Ulus devlet anlayışıyla kendini inşa etmiş her ülke için geçerlidir. Demokratik muhalefet bastırılıyor, sivil toplum susturuluyor. İran'daki antidemokratik uygulamalara, despotik yaklaşımlara ve yönetim biçimine ilişkin şunu çok net olarak ifade ediyoruz. İran demokratikleşmelidir ama bunun panzehri İsrail'in oraya saldırısı değildir. İsrail'in İran'a saldırısına da hayır. İran-İsrail savaşına da net olarak hayır diyoruz. Elbette ki her ülkenin kendi iç demokrasisini inşa etmek gibi bir zorunluluğu vardır ve bunu hiç kimse unutmamalıdır ki en önemli güvenlik iç barışı sağlamak, demokratikleşmeyi sağlamak, kendi halkın arasında ayrı gayrı gütmemek, ortak bir hukukla o ülkeyi yönetmekten geçmektedir. Bütün ülkeler bunu idrak etmek durumundadır.

"Türkiye'de yargı artık Kürt halkıyla, Kürt diliyle, kültürüyle barışmalıdır"

Bakın Elazığ'da 30 yıllık infazını tamamlayan mahpusun tahliyesi "Öcalan'ın çağrısını destekliyorum" dediği için ertelendi. Ben şimdi sizlere soruyorum bu cezayı erteleyenlere bu cezanın ertelenmesine salık veren akla soruyorum. Sayın Öcalan'ın çağrısına bütün dünyadan olumlu yanıt gelmedi mi? Türkiye'nin neredeyse yedisinden yetmişine kadar bütün toplum bu çağrıya olumlu bir yanıt vermedi mi? Sahiplenmedi mi? Ne zamandan beri biz barış talebine suç gözüyle bakar olduk? Bunu kabul etmek mümkün değil. Bakın yargı, adalet terazisini barışa hizmet için kullanmalıdır. Türkiye'de yargı artık Kürt halkıyla, Kürt diliyle, kültürüyle barışmalıdır. Muhalefeti bir cezalandırma aracı olmaktan çıkmalıdır. Aksi halde bizler nasıl tesis edebiliriz barışı ve demokrasiyi? Mümkün müdür bu?

"TBMM Başkanı Kurtulmuş, bütün siyasi partilerin grup başkanvekilleriyle komisyonu görüşecek"

Bu barış sürecinin inşa edilmesinin yolunu Meclisin görev ve sorumluluk üstlenmesiyle olabileceğini söyledik. Bunun için Sayın Öcalan'ın da bizlerin de her kesimin de bir ortak talebi vardı. O da parlamentoda bir komisyonun oluşturulması. Bakın bu komisyon hala oluşmadı. Bu komisyon ne zaman oluşacak? Oluşursa nasıl bir nitelikte oluşacak? Yasal anlamda bir komisyon mu kurulacak? Yoksa sadece bir araştırma komisyonu mu olacak? Kim, nasıl temsil edilecek, nasıl çalışacak? Demokratik kitle örgütlerini, sivil toplum örgütlerini, kadın hareketi başta olmak üzere bütün siyasal ve toplumsal dinamikleri içerecek mi? Onlarla iletişim kuracak mı? Bütün bunlar yanıt bulmayı bekleyen sorular. Şu anki bizdeki bilgi bugün Sayın Numan Kurtulmuş Meclis Başkanı olarak parlamentoda grubu bulunan bütün siyasi partilerin grup başkanvekilleriyle bu konuyu görüşmek üzere bir toplantı gerçekleştirecek. Bu gerçekten çok olumlu ve ümit ediyoruz ki bugün bu toplantıda somut sonuçlarla çıkılabilir. Barışın yolu cesaretle, kararlılıkla, samimiyete aşılır.

"İmamoğlu, "Barış demokrasisiz, demokrasi barışsız olmaz" dedi"

Geçen hafta Silivri'de yoğun görüşmeler gerçekleştirdik. Eş Başkanımız Tuncer Bakırhan'la ve heyetimizle beraber Silivri'deki mahpusları ziyaret ettik. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu, Van Eski Belediye Başkanı Bekir Kaya, Esenyurt Belediye Başkanı Sayın Ahmet Özer, Şişli Belediye Başkanı Sayın Emrah Şahan, TİP Milletvekili Can Atalay ve Halkların Demokratik Kongresi'nin davasından yargılanan çok sayıda arkadaşımızla görüşmeler gerçekleştirdik. Hepsinin selam ve sevgileri var sizlere ve barıştan dolayı çok mutlu olduklarını söylediler. Bunu da bütün Türkiye kamuoyuyla bir kez daha paylaşmak istiyorum.

Bakın Sayın İmamoğlu'yla biz çok fazla başlık konuştuk. Hem ülkedeki bölgedeki gelişmeleri, İran-İsrail savaşını, Türkiye'ye olası etkilerini, Sayın Öcalan'ın barış ve demokratik toplum çağrısını, ondan çağrıdan sonraki gelişmeleri ve bundan sonra neler olabileceğini, neler yapılabileceğini hepsini kendileriyle istişare ettik. Sayın İmamoğlu şunları söyledi: "Bütün bu olumsuz gidişatta en büyük umudumuz şu an barışı konuşuyor olmamız. Barış demokrasisiz, demokrasi barışsız olmaz" dedi. Şundan emin olun ki cezaevindeki bütün arkadaşlarımızın bütün siyasi mahpusların, tutsakların en temel talebi bu barışın bir an önce gerçekleşmesi, bölgenin, ülkenin bir huzura kavuşması.

"Yargı şu anda bu kadar seçilmişi hapishanede tutuyorsa burada normal gitmeyen şeyler var"

Yargının siyasallaşması bitmeli. Yargı şu anda bu kadar seçilmişi hapishanede tutuyorsa siyasi görüşlerinden dolayı bu kadar insanı hapishanede tutuyorsa burada normal gitmeyen şeyler var. Bir an önce yargı siyasal zeminde davranmaktan vazgeçmeli, gerçekten hukuk işletilmelidir. Bu süreçte yine muhalefetin her kesimine dönük baskılar, seçim işlere dönük tutuklamalar bir an önce bitmeli. Bir an önce kayyum atanmış belediyelerin, belediye eş başkanları ve belediye başkanları kendi görevlerine acilen dönmeli.

DEM Parti görüşmeleri

Yakın zamanda birkaç gün önce 16 baro bizi ziyarete getirdi. Çok önemli bir çalışma yürütmüş barolar ve 17 maddelik bir çözüm taslağı sundular. Bu çözüm taslanın ana fikrinde şunu ifade ediyorlar: "Kalıcı barış için TBMM öncülüğünde temel haklar ve eşit yurttaşlık güvenceye alınmalı, kayyum ve keyfi yasaklar kaldırılmalı" diyorlar. Bu kıymetli açıklamaları değerlendirmeleri için kendilerine teşekkür ediyoruz ve elbette biz biliyoruz ki bunların hepsini mücadeleyle kazanacağız.

Geçtiğimiz pazar günü çok sayıda aydının, yazarın, sanatçının oluşturmuş olduğu barış için toplumsal gelişimin bir konferansı gerçekleşti. Barışın yolunu açmak başlığıyla gerçekleşti bu konferans. Bu çok önemli. Türkiye'de neredeyse birçok siyasi parti ve çevrenin katılım gösterdiğini çalışmaya aynı zamanda birçok siyasi partinin genel başkanlarının mesajları da gitti. Bizler istiyoruz ki bu çalışmalar her yerde artsın. Ülkenin doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi, bütün bölgelerinde daha çok aydın, daha çok yazar, daha çok yurttaşımız bu süreci sahiplensin ve bu çalışmalar artsın. Geçtiğimiz birkaç gün içinde İnsan Hakları Vakfını, Türk Tabibleri Birliğini, KESK'i, TÜSİAD'ı, MÜSİAD'ı ziyaret ettik ve inanın her kesimde farklı ideoloji, farklı siyasal görüşlerden insanların hepsinin bir ortak faydası var. O da barış. Bir an önce barış bu topraklarda inşa edilsin, bunu istiyorlar.

"İmralı kapıları barışa açılırsa gerçek barışın imkanı doğar; o kapılar kilit değil, köprü olmalı"

Bu süreçle ilgili önemli noktalardan birisi, gerçekleşmesinin bu süreci hızlandıracağına dair inancımızın perçinlenmiş olduğu noktalardan birisi, Sayın Öcalan'la kesintisiz bir diyaloğun sağlanmasıdır. Herkes kendisiyle görüşmek istiyor. Türkiye'nin ve dünyanın dört bir yanında "Bizler Sayın Öcalan'la görüşmek istiyoruz" şeklinde yürütülen kampanyalar ve çalışmalar olduğunu da biliyoruz. Önümüzdeki günlerde kendisiyle görüşmek isteyen Avrupa'dan çok sayıda kalabalık bir heyetin geleceğini biliyoruz. Bu görüşmelerin kapısının açılmasının önemini biz ısrarla vurguladık. Bakın Sayın Öcalan kendisi de istiyor. Barış ve demokratik toplum çağrısının toplumda daha güçlü karşılık bulması ve bu sürecin inşa edilebilmesi için Sayın Öcalan hem Türkiye hem Orta Doğu hem Avrupa yani dünyanın dört bir yanında aydınlarla, yazarlarla, hukukçularla, akademisyenlerle, siyasetçilerle her kesimle görüşme talep ediyor. Bizler diyoruz ki İmralı kapıları barışa açılırsa gerçek barışın imkanı doğar. O kapılar kilit değil, köprü olmalı.”

Kaynak:Haber Merkezi

Öne Çıkanlar