Özel'den çok önemli uyarı: "Gitmiş bunların pazarlığını etmiş. Nadir elementler Türkiye'nin geleceğidir. Trump'a verilemez!"
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis açılışına katılımı nedeniyle oturuma katılmayan CHP, yeni yasama yılının ilk grup toplantısını Genel Başkan Özgür Özel’in konuşmasıyla açtı. Özel, MHP lideri Bahçeli’nin CHP’ye yönelik suçlamalarına “Bu partinin evlatlarına hazımsızlıkla iftira atanların hak ettikleri sözü duyacakları vakit geldi” diyerek yanıt verdi. Erdoğan’ın ABD temaslarını da hedef alan Özel, Türkiye’nin nadir toprak elementlerinin stratejik önemine dikkat çekerek, “Erdoğan kendi geleceği için bu ülkenin geleceğini satamaz. Nadir elementler Türkiye’nin geleceğidir, Trump’a verilemez” dedi.
Özel'in konuşmasından öne çıkan kısımlar şöyle:
Yetmiş günde can sıkan sorunlar seyrelmedi. aksine arttı, çoğaldı. Üç büyük krizi yaşamaya devam ettik: Demokrasi krizi, adalet krizi ve bunlara bağlı olan ve kötü yönetimin sonucu ekonomik kriz.
Yetmiş günde ülkenin sorunları büyürken bizler de mücadelemizi büyüttük. Yaz boyunca seksen bir ilde çalıştık. Derdi olanların ayağına gittik, sorunlarını dinledik.
Partimize yönelen saldırılara karşı bir arada durduk, kenetlendik. Birileri klimalı salonlarda kendi atadıklarına kendini alkışlatırken biz yetmiş günde yirmi büyük eylem yaptık.
"Altmışıncı eylem için yarın yine İstanbul'dayız"
19 Mart sonrası altmışıncı eylem için de yarın yine İstanbul'dayız, meydanlardayız. Biz milletten aldığımız güçle biz meydanları doldururken bizimle siyasi rekabet edemeyenler saldırılarını sürdürdüler.
Biz mücadeleyi büyütürken onlar kumpasları büyüttüler. Yaptıklarıyla milletin gönlünden düşmüşlerdi, gözünden de düştüler.
Okyanus ötesinde meşruiyet aramaya giriştiler. Trump'la beş dakika görüşme yapabilmek için akıl almaz tavizler verdiler.
Yetmiş gün yan gelip yatıp milletin dertleriyle ilgilenmediler. Sonra bir Ekim'de meclise gelip buradan kameraların karşısında poz kestiler.
"İki yüzlülüklerine tanıklık etmek istemedik"
Biz 1 Ekim öncesi bir karara vardık: Meclisi işine geldiğinde çalıştıran, işine gelmediğinde bypass eden, millet iradesine saygısızlık edip bir darbeye kalkışan, milletin payına değil varsa yoksa kendi payına çalışan bir iktidarın başındaki zatı bu çatının altına gelip bir açılış konuşması yapıp orada demokrasiden, iletişimden, anlayıştan, birlikten, beraberlikten söz edip dönüp gidip zulme devam edecek olan ikiyüzlülüğüne tanıklık etmek istemedik.
Bu durumdan duydukları rahatsızlıktan bunu milli iradeye saygısızlık, meclise saygısızlık diye nitelendirmeye çalıştılar.
Bunu söyleyenlere şunu hatırlatalım: 15 Temmuz gecesi darbe gerçekleştiğinde, o güne kadar ki olanca haksızlığa, hukuksuzluğa aramızdaki çelişkilere, kavgalara rağmen... Değil mi ki sandığı getiren partiyiz?
Değil mi ki çok partili rejimi getiren bu Türkiye Büyük Millet Meclisi statüsünü kutsal gören, bu milli iradenin tecelligahına sahip çıkan partiyiz?
O gece bir karar verdik. Düşünmeden Genel merkezimizde toplandık. Muhataplarımızı aradık. "Meclisi açın, çalıştıralım, darbeye oradan birlikte direnelim" dedik. Cumhuriyet Halk Partisi yüz yıllık partidir. Yeneriz, yeniliriz. Millet yeni bir görev verene kadar muhalefet partisiyiz. Başka bir şeye tenezzül, tevessül etmeyiz. Seçilmiş parlamentonun, demokrasinin arkasında darbecilerin karşısındayız dedik.
Bahçeli'ye sert çıkış!
Bir yandan da, bir yandan da susuyoruz, sabrediyoruz, aylarca meclise gelinememiş, bir kelime etmemişiz. Yaşa hürmet ediyoruz ama dönüp dönüp haksızlıklar yapılıyor, dönüp dönüp haksızlıklar yapılıyor. Bana söylenenlere sustum, yuttum, bir sürü haksızlığı duymazdan geldim. Zaman zaman bazı önemli açıklamaları da kıymetlendirdim, iddianameler yazılsın dendi diye, tutuksuz yargılama esastır diye. Şimdi bugün çıkmış bu meclisin ilk grup toplantısında Sayın Bahçeli aynı, aynı promptra aynı metni kes kopyala yapıştır atmışlar.
Okuyor oradan. "Şikayet eden CHP'li, şikayet edilen CHP'li, itirafçılar CHP'li, rüşveti alan CHP'li, veren CHP'li." Külliyen yalan.
Ama Sayın Bahçeli, Sayın Bahçeli buraya kadar, buraya kadar geldi. Öyle, o CHP'li, bu CHP'li, hırsıza CHP'li, yolsuza CHP'li. Kimle konuştuğunuzu, nasıl konuştuğunuzu bileceksiniz.
Bakın, bütün Türkiye konuşuyor, birileri susuyor. Ankara'nın ortasında vurulan MHP'li. Vurup da yargılanılanlar mahkemede söylüyorlar MHP'li. Azmettirenler MHP'li. Serbest bırakıldıktan hemen sonra susturulan MHP'li. Susturtanlar MHP'li. Azmettirenler MHP'li. Konuşmayan bir tek sensin, MHP'li! Bir tek sen MHP'li...
Hak etmediğimi duyarsam, hak ettiğini duyarsın. Bu partinin evlatlarına, suçsuz evlatlarına hazımsızlıkla iftira atanların hak ettikleri sözü duymalarının vakti çoktan gelmişti. Bundan sonra da duyacaklar.
"Tuğla gibi iddianame" hatırlatması
Şimdi bazı yandaş kalemler 2.000 sayfa iddianame diyor. Hazır o kadar da güzel hemen manşete ver. "Tuğla gibi iddianame hazır" diyor. Dersiniz ben tuğla gibi iddianameyi bir Google'a yazın bakalım kim söylemiş? 2.500 sayfalık Zekeriya Öz'ün iddianamesi çıkmazdan 10 gün önce devrin Zaman Gazetesi, Bugün Gazetesi ve bugünün iktidar yanlısı Yeni Şafağı, Sabahı hepsi birden Zekeriya Öz'ün iddianamesine "Tuğla gibi iddianame" demişlerdi.
Şimdi bugünün Zekeriya Öz'lerinin yazdığı iddianameyi aynı kelime oyunuyla, aynı manşetlerle söylemeye çalışanlara söylüyorum: O tuğla gibi iddianamede Kuddusi Okkır'a örgüt kasası diyorlardı. Cenazesini Silivri Belediyesi kaldırdı. Ali Tatar'a suikastçi dediler.
Beylik silahıyla canına kıydı. Masumiyeti eninde sonunda ortaya çıktı. Türkan Saylan'a ajan diyorlardı o iddianamede tuğla gibi. Tuğla gibi iddianame İlhan Selçuk'a darbeci diyordu.
Tuğla gibi iddianame Mustafa Balbay'ı, Mehmet Haberal'ı, Tuncay Özkan'ı müebbet hapisle cezalandırıyordu. Şimdi bu arkadaşlar, bu büyüklerimiz alınları açık, başları dik bu Meclis'in koridorlarında geziyorlar.
"Biz o tuğla gibi iftiranameyi bekliyoruz"
Zekeriya Öz tuğla gibi iftiranameyi yazdı. Sıçan gibi kaçtı sonunda, sıçan gibi kaçtı! Şimdinin tuğla gibi iddianamesi Ekrem İmamoğlu'na örgüt lideri dese ne olur? Hapiste yatan arkadaşlarımıza iftira atsa ne olur? Biz o tuğla gibi iftiranameyi bekliyoruz.
Yargılanmak için değil, yazanları yargılamak için. Tuğla gibi iddianameyi bekliyoruz. Yıllardır aylardır yapılan haysiyet cellatlığına o iddianamede nasıl kılıf uydurmuşlar görmek için.
Göremezsek sormak için yazdıklarını çürütmek için. Ve eninde sonunda herkes şunu bilsin. Cumhuriyet Halk Partisi yargıya saygılıdır. Savcılığı, hakimliği avukatlık gibi en kutsal meslektir. Bu mesleği yüreğine adalet dağıtmak düşenler.
Asgari ücret çıkışı
Meclisi saygın vatandaşı perişan bir ülke olmaz. Vatandaş perişansa o mecliste saygınlık aranmaz. Yaz boyunca mücadele eden, çalışan, direnen milletvekillerimin huzurunda 70 gün deniz kum güneş ile yaşayan, buna doyan iktidar milletvekillerini hatırlatmak gerekiyor. Bu meclisi kapatıp kaçtığınızda 26.400 lira olan açlık sınırı şu an 28.000 lira oldu. 89.000 lira olan yoksulluk sınırı 91.000 liraya ulaştı.
Asgari ücreti utanmadan sıkılmadan yüzde 20 arttırmaya niyetleniyorlar. Bu yılın sonunda asgari ücreti 26.000 lira, 26.500 lira yapmaya 1 yıl boyunca da böyle tutmaya niyetleniyorlar.
"Artık kaliteli eğitime sadece zenginler erişebiliyor"
Bu iktidar döneminde maalesef kaliteli eğitim sınıfsal bir hakka dönüştü. Belli sınıfların ulaşabildiği yoksulların mahrum kaldığı bir noktaya geldi. Artık kaliteli eğitime sadece zenginler erişebiliyor.
Bu da yetmez gibi şimdi 12 yıllık zorunlu eğitimi kısıtlamak ve kısaltmak istediklerini ifade ediyor Milli Eğitim Bakanı.
Buradan söylüyorum. Zorunlu eğitimi kısaltmak çocuk işçiliğini yasallaştırmak ve çoğaltmaktır. Çocuk işçiliğinin yarattığı iş kazaları ve o güvencesiz ortamlarda sabilerin hayatlarını kaybetmesi çok daha fazla artacaktır. Zorunlu eğitimi kısaltmak kız çocuklarının eğitim dışına itilmesi demektir. Zorunlu eğitimi kısaltmak eşitsizliğin büyümesi, toplumsal uçurumun derinleşmesi gerektir. Peki kim istiyor bunu?
Tarikatlar ve bazı gözü dönmüş patronlar. Kim istiyor? MÜSİAD mesela istiyor. Çocuklar erken yaşta iş gücüne katılsın diye önerisi var MÜSİAD'ın. Tarikatlar istiyor. Kız çocukları okulda olmasınlar diyor. Bakan çıkıp bu talepleri bir kılıf içine sokup bunu da meclisten geçirmek üzere bu sene içinde çaba sarf edeceklerini söylüyor. Buradan bakana söylüyorum. Bugüne kadar yurt yapmadınız tarikatların kucağına gençleri itmek için.
Kreş yapmadınız kadını evlerde tutmak, sosyal hayattan iş yaşamından uzak tutmak için. Şimdi zorunlu eğitimi kısaltıyorsunuz.
Erdoğan'ın ABD ziyareti
Erdoğan Amerika'ya gidecek. Gitmeden Türkiye'deki büyükelçi Barack diyor ki vallahi Trump çok akıllı. Erdoğan'ı çağırdı. Ona onda olmayan bir şey verecek. Karşılığında her şeyi alacak. Bu benim aklıma gelmemişti.
Trump zeki adam. Diyor ki çok umutluyum görüşmeden. Ona meşruiyet vereceğim. Onda olmayan bir şeyi. Bak her şeyi alacağım. Bu görüşme, bu şartlarda normalde gelişmiş bir dünyada iki ülke arasındaki görüşmeleri, bu ifadeler en az bir yıl erteler. Bir yıl sürer bu laftan sonra bir araya girmek. Duymazdan geldi bizimkiler.
Gittiler, indiler Amerika'ya. Mikrofon Fox News soruyor. Ne diyorsunuz İsrail Filistin meselesine diyor. Erdoğan da diyor ki Trump çözeceğim demişti. Bugüne kadar çözemedi. Bunu Amerikan Dışişleri Bakanı'na soruyorlar. Diyor ki bu, bu yabancı liderler böyledir. Gelirler peşimizden koşarlar. Beş dakika görüşme için yalvarırlar. Çözümün, sorunun çözümü Beyaz Saray'dadır bunu bilirler. Erdoğan'da bu hafta görüşecek zaten.
"İnsan hazmedemiyor, gerçekten utanıyor"
Ben, ana muhalefet lideriyim. İktidar başarısız olursa, eğer bundan millet zarar görmüyorsa sevinirim. Millet zarar görüyorsa üzülürüm. Ama yurt dışında bu hale düşen Erdoğan da olsa Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanıdır. İnsan hazmedemiyor. Gerçekten utanıyor. Ama bizimkiler buna rağmen gittiler. Dışişleri Bakanı'nla el sıkıştılar, gülüştüler. Barrack'ın kravatından çekiştirdiler, şakalaştılar.
Menemen bardağı gibi orada dizildi üç tane bakan. Döndü bu. İmzalar atılırken Trump, diyor ki anaokul çocuğuna öğretmeni yapmaz. Çocuğun kişilik gelişimine zarar verir. Şunlara bak diyor. Bunlar diyor çok akıllı ya. Keşke bu kadar akıllı olmasalardı. Makara yapıyor bizimkilerle. Durdular orada. Durdular oturdular. İmzalar atıldı. Defteri imzaladı. Ritüeldir olur. Sözler verildi. Muhabbetler edildi. Övgüler dizildi.
Çok geçmeden ortaya çıktı. Bazılarını gitmeden söylemiştim. Hepsi doğrulandı. Ne dedi giderken yanımda mıymış. Nereden biliyormuş dedi. Sonra hepsi tek tek kanıtlandı. Trump'ın tweetiyle başladı. Şimdi hepsi ortaya saçıldı. Boeing 300 Boeing alacak dedim. 250 Boeing aldı. Haberler ilk çıktığında Türk Hava Yollarına sordular 250, 225 uçak alacağız ama markasına karar vermedik diyor. Airbus olur Boeing olur. Modellerine karar vermedik diyor. Henüz karar vermedik diyor. Belli ki pazarlık gücünü elinde tutuyor. Bizimki gitti, bir anonim şirket adına bağımsız, borsada işlem gören bir anonim şirket adına uçak siparişini verdi. Yetmedi. Normal boru hattıyla gelene göre çok daha pahalıya mal olacak, sıvı doğal gaz LNG paketi için söz verdi. 20 milyar dolar da oradan zarar ettirdi.
Nadir toprak elementi tepkisi: "Bunu da vermiş!"
Dünyada, dünyada nadir toprak elementleri diye bir gerçeklik var artık. Ve bu güzel topraklar Allah'a bin şükür. Üç tarafı denizlerle çevrili içinden deniz geçen İstanbuluyla Çanakkalesi ile güzel iklimiyle, balıklarıyla, bitki örtüsüyle, karıyla, güneşiyle, verimli topraklarıyla güzel insanları çalışkan insanlarıyla bu ülke her şey vermiş. Bunu da vermiş. Bazı çalışmalar dünyada bu elementlere en çok sahip olan rezerv açısından 5'inci ülkenin Türkiye olduğunu gösteriyor.
"Her yeni icat bunlara bağlı"
Bu elementleri alınca yeşil enerji cep telefonu, bilgisayar, tablet. Yani bizim Türkiye'de üretmeyip parayla aldığımız parasını ödeyip aldığımız ne varsa bu elementler kullanılarak üretiliyor. Üretilmeye de devam edecek. Her yeni icat bunlara bağlı. Teknoloji bunlar üzerinden ilerliyor.
Gitmiş bunların pazarlığını etmiş. Bunların en çok olduğu yer Eskişehir'de ve batarya üretimi, akıllı telefon, lazer tribünü gibi teknolojiler için çok önemli olan Eskişehir Beylikova'daki bu madenleri Trump'a veriyor. Karşısında meşruiyet alıyor. Bakın bu elementleri toprağın içinde karışım halinde başka cevherin içinde alacaklar. 2002 derecede birini damıtacaklar. 2005 derece sıcaklıkta birini teknoloji ellerinde orada yapacaklar. Bizden bir liraya alacaklar bunu damıtacaklar. Mikron düzeyinde kullanacaklar. Ürettiği cep telefonunu Türkiye'ye satacaklar.
"Nadir elementler Türkiye'nin geleceğidir, Trump'a verilemez"
Şimdiden altın yumurtlayan tavuğu Trump'a verip iki yumurtasına razı olmak olmaz. Buradan yalvarıyorum. Ana muhalefet lideri olarak vicdanı olan herkese, aklı olan herkese bu ülkenin geleceğini kendi geleceğiyle Trump'a yapan Erdoğan'a mani olun. Mani olun. Türkiye nadir elementlerle ilgili ayağa kalkmalıdır. Erdoğan kendi geleceği için bu ülkenin geleceğini satamaz. Sattırmamalıyız. AK Partililere de çağrımdır. MHP'lilere de çağrımdır. Millete şikayet ediyorum. Nadir elementler Türkiye'nin geleceğidir. Trump'a verilemez. Sahip çıkalım, sattırmayalım.
Kaynak:Haber Merkezi