Hitlerjugend ve ‘Erdoğan Gençliği’: Bir Karşılaştırma Denemesi

Gezi İsyanı, dinbaz totaliteryan iktidar pratiğine gençlik söz konusu olduğunda geleceğinin hiç mi hiç parlak olmadığını düşündüren çok ciddi bir veri sundu. İşte TÜGVA, bu yönde kaygı ve korkular doğrultusunda ülkenin gençlik topografyasını siyasi manipülasyonla değişime uğratma arzusuyla da işlerlik kazandırılmış bir yapıdır. Özcesi TÜGVA, Gezi Gençliği karşısında bir “Erdoğan Gençliği” yaratma projesidir.

Adolf Hitler’in iktidarını pekiştirme ve berkitme yolunda güvendiği oluşumlar arasında en başta gelen örgütlerden biri “Hitler Gençliği” (Hitlerjugend) idi.

Hitler gençliğin önemini en çok iktidarı ele geçirmek için çırpındığı yıllarda fark etmiştir. Almanya’da Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulmuş, Hitler’in savaşın yıkımı ve buna dayalı onursuzluğun nişanesi sayarak nefret ettiği Weimer Cumhuriyeti’nde “Almanya Gençlik Birlikleri Komitesi”nin 10 milyon kadar üyesi vardı. Bu o dönemde yeryüzünde başka hiçbir ülkede olmayan ölçüde sayıca büyük bir gençlik hareketiydi.

Hitler bu gençliği kendine çekme ya da Nazileştirme yolunda işe koyuldu. Bu süreçte en çok güvendiği isim, 1925’te henüz 18 yaşında partiye girmiş, 1931’de de Nazi Partisi Gençlik Lideri olmuş, deyiş yerindeyse bir “Küçük Führer” olan Baldur von Schirach’tı. Schirach 1933 Haziran ayında, yani Naziler iktidara gelip Hitler başbakan olduktan beş ay kadar sonra “Alman Devleti Gençlik Lideri” adını aldı. İlk işi, kendi örgüt bünyesinden silahlı ve kuvvetli gençleri Almanya Gençlik Birlikleri Komitesi’nin bürolarına göndererek buraları işgal ettirmek oldu. Komite başkanı kaçmaya mecbur bırakıldı, önde gelenler sindirildi. Ve Hitler, 1 Aralık 1936’da Nazi olmayan gençlik örgütlerini kanundışı sayan bir kararname çıkardı. Buna göre:

“Bütün Alman gençliği Hitler Gençlik Örgütü içinde yer almıştır. Alman gençliği, aile ve okullardan başka Hitler Gençliği içinde, Nasyonal Sosyalist ruhuyla fizik, fikir ve ahlâk alanlarında eğitim göreceklerdir.”

Gençliğin “Hitlerizasyon” süreci

9-1938-9-10-A1-4 (274989)

Reichsparteitag 1938 /HJ beim Hitlergruß

10. Reichsparteitag der NSDAP 'Parteitag

Großdeutschland', Nürnberg, 5.-12.Sep-

tember 1938.

- Aufmarsch der Hitlerjugend (HJ u.

BdM) vor Hitler im Stadion von Nürnberg,

10. September 1938: die angetretene HJ-

Formation hebt die Hand zum Hitlergruß.-

Foto.

E:

Reichs Party Conv.1938 / Hitler Youth

10th Reichs Party Convent.of the NSDAP

'Greater Germany', Nuremberg, 5th-12th

September 1938.

- The Hitler Youth assembles before

Hitler in the stadium of Nuremberg,

10th September 1938: the assembled

formation raise their hands in Nazi

salutes. -

Photo.

F:

Congrès du NSDAP 1938 / La JH au salut

10ème Congrès du NSDAP (Parteitag Groß-

deutschland' (Congrès du NSDAP Grande-

Allemagne), Nuremberg, 5-12 sept. 1938.

- Défilé de la jeunesse hitlérienne (HJ

et BdM) devant Hitler au stade de Nurem-

berg, 10 septembre 1938 : la formation

de la jeunesse hitlérienne faisant le

salut hitlérien. -

Photo.

Nazi Almanya’sında gençliğin Nazileştirilmesi, diğer deyişle Hitlerleştirilmesi süreci böylece hız ve ivme kazandı. 1939 yılına gelindiğinde 10-18 yaş arası gençlerin yüzde 82’si Hitler Gençliği’nin bünyesine girmişlerdi bile. Burada cinsiyete dayalı iki grup ve her grup içinde iki aşama mevcuttu: 10-14 yaş arasındaki erkek çocuklar için Jungvolk (“Genç Halk”), kız çocuklar içinse Jungmaedel (“Genç Kızlar”) örgütleri; ardından erkek çocuklar için 14-18 yaş arası üye olup etkinlik sergiledikleri Hitlerjugend (Hitler Gençliği) genç kızlar için de Bund Deutsch Maedel (Alman Kızlar Birliği) örgütleri.

Jungvolk ve Hitlerjugend içinde 10 yaşından 18 yaşına kadar yetiştirilen erkek çocuklar sonra Çalışma Hizmetleri ve Ordu’ya geçiş yapmaktaydılar.  

Fakat tabii gençliğin yüzde 82 de ne Hitler’i ne de Schirach’ı kesmiştir. Bu yüzden üyeliği yüzde yüz kılmak için yine 1939’da bütün gençlere Hitler Gençliği’ne üyelik zorunluluğu, ana-babalara bu yönde teşvikte bulunma sorumluluğu ve aksi taktirde de cezai yaptırım (para ve hapis) boyunduruğu getirildi.

Bu arada “Hitlerizasyon süreci”nin başlangıcı da daha erkene alındı. Altı yaşından 10 yaşına kadar erkek çocuklar Hitler Gençliği bünyesinde Pimpf (Çıraklık) döneminden geçirilir oldular. Burada Nazilik açısından bir “başarı” karnesi alıyor, ardından gerekli testleri geçtikten sonra Jungvolk’un parçası oluyorlardı. Hitler Gençliği’ne giriş demek olan bu aşamada edilen yemin şöyleydi:

“Führer’imizi temsil eden kanlı bayrak altında, bütün enerjilerimi ve gücümü yurdumuzun kurtarıcısı Adolf Hitler için harcayacağıma yemin ediyorum. Hayatımı onun için seve seve vermek istiyorum ve vermeğe hazırım. Tanrı yardımcım olsun.”

TÜGVA’lıyız ezelden!..

Hitler Gençliği böyle yemin ediyorsa “Erdoğan Gençliği” de şöyle yemin ediyor:

“Biiiiiizz TÜGVA’lıyız!

Uyacağız!

Kuran’a ve Sünnet’e uyacağız.

Savaşacağız!

Zalimlerle savaşacağız.

Çok seveceğiz!

Müslümanlığı çok seveceğiz.

Seveceğiz!

Bütün insanları seveceğiz.

Durmayacağız!

Toprağa girene kadar durmayacağız.

Kaçacağız!

Günahlardan kaçacağız.

Korkacağız!

Yalnız Allah’tan korkacağız.

Öleceğiz!

Yalnız Allah için öleceğiz.

Yaşayacağız!

Allah yolunda yaşayacağız.

Tekbiiiiirr!

Allahu Ekber!..”

Hafta içinde eski üyelerinin skandal torpil, kayırma ve hak yeme ifşaatlarıyla gündeme gelen ve tam mânâsıyla devlet kurumlarına kapağı atma yolunda bir ikbal kapısı haline geldiği anlaşılan Türkiye Gençlik Vakfı/TÜGVA’nın basına sızan yemin töreninden bir seçki/özet bu.

Ve işte bana çok uzun yıllar önce okuduğum o “Hitler Gençliği” yemininden bir parçayı fazlasıyla çağrıştırdı.

Kuşkusuz her iki gençlik hareketi arasında bire bir örtüşme bulunmuyor. An itibarıyla 10-18 yaş arası bütün gençler TÜGVA’ya doğal üyedir gibi bir resmi tebligat ortada yok. Hem baksanıza, yeminde Müslümanları çok severken bütün insanları sevmek de ihmal edilmemiş!..

Ama zaman içerisinde imkân ve koşullar el verirse benzerliklerin artmayacağının, hatta bire bir örtüşme noktasına gelinmeyeceğinin garantisi var mı?

En azından TÜGVA’ya doğuş veren iktidar iradesinin zihninde 1930’lar Almanya’sındakine benzer bir “gençlik totalitesi”, yani topyekûn biat etmiş bir gençlik arzusunun olmadığını iç rahatlığıyla söylemek mümkün mü?..

Bildiklerim-gördüklerim-duyduklarım doğrultusunda bana soracak olursanız, mümkün değil.

Toplumun Akepelileştirilmesi ve Gezi

TÜGVA, toplumun Akepelileştirilmesi yolunda 2011-sonrası süreçte iyice kafalara konulmuş siyasi inşa sürecinin çok önemli bir aygıtı olarak karşımıza çıktığı söylenebilecek bir yapı. Buna hafta içinde değinenler oldu. Erdoğan’ın 2012’den bu yana ağzından sıklıkla duyulan dindar nesil yetiştirme hedefinin bir bakıma ete-kemiğe bürünmüş hali o. Öte yandan 2002’den itibaren iktidar ortaklığı içinde yol aldıkları cemaatle bozuşma döneminden itibaren onun eğitim kurumlarıyla gençlik üzerinde kurduğu hakimiyeti kırma yolunda da TÜGVA’nın varlık bulduğunu vurgulayanlar oldu.

Ama kanımca bunlar kadar önemli ve TÜGVA’yı hayata geçirme yolunda itici güç oluşturmuş başka bir faktör de 2013 Haziran’ında “Gezi”de ortaya çıkan tablodur.

 Gezi, hep söylediğimiz ve yazdığımız üzere bir hayat isyanı idi. Türkiye’de seküler yaşam biçimini sürdüren kesimlerden, 2011 seçimleri sonrası süreçte AKP’nin derece derece artan ve dine referansla şekillenen otoriter siyasi uygulamalarına karşı yükselen bir toplumsal-kültürel patlamaydı.

Ve Gezi’de meydanları dolduran, özellikle sosyal medyada alabildiğine öne çıkan protestocuların en anlamlı ve etkin bileşeni de “Y-kuşağı” olarak tanımlanan 1990’larda doğmuş gençlerdi.

Bu çerçevede denilebilir ki Gezi tam anlamıyla bir gençlik tepkisiydi.

Dinle barışık seküler gençlik

Tabii burada hemen altı çizilmesi gereken husus, seküler yaşamı cendereye almaya çalışan otoriter iktidar dinbazlığına bu tepkinin dine değil siyasete, dindarlığa değil dinbazlığa, muhafazakârlığa değil taassuba karşı bir hareketlilik olmasıdır.

Dolayısıyla ortada moral-ahlaki bir zaaf içerisinde, suça eğilimli ve dinsiz-sapkın bir gençlik yoktur. Bilakis karşımızda olanlar, aralarındaki antikapitalist Müslümanların ibadet ihtiyaçlarına alabildiğine duyarlı, dine saygılı, radikallikten uzak ılımlı gençlerdir. Farklı siyasi, kültürel, sportif kimliklerle/beğenilerle ama ortak paydaları seküler yaşamda ısrar ve kararlılık olan gençler.

Bu, evet, dindar değil, ama dinsiz de değil, dinle barışık seküler bir gençliktir.

Gezi’nin dinbazlığa öğrettikleri

Dinbaz iktidarın Gezi’den çıkardığı en büyük ve kendisi açısından ürkütücü ders, bu ülkenin genç kuşaklarını ne yapıp etseler ne kadar geçmişte kendilerince yaşadıkları mağduriyetleri onların önüne sürerlerse sürsünler kazanmaktan uzak oldukları gerçeğiydi. Söz gelimi bu gençliğe “28 Şubat”, “ikna odaları”, vd. hatırlatmalarda bulunup, “o zaman niye ortalıkta yoktunuz, neredeydiniz” diye hışımla sorulduğunda alınan kestirme ve tüm hesapları bozan cevap, “kreşteydik” olmaktaydı!..

Gezi, bu bakımdan dinbaz totaliteryan iktidar pratiğine gençlik söz konusu olduğunda geleceğinin hiç mi hiç parlak olmadığını düşündüren çok ciddi bir veri sundu. İşte TÜGVA kanımca bu yönde kaygı ve korkular doğrultusunda ülkenin gençlik topografyasını siyasi manipülasyonla değişime uğratma arzusuyla da işlerliğe sokulmuş bir yapıdır.

Özcesi TÜGVA, Gezi’deki gençlik karşısında bir “Erdoğan Gençliği” yaratma projesidir.

Ve elbette bugün ne yeryüzünün hali ne de bu ülkenin hali, tüm olumsuz, kötümser, karamsarlığa sevk edici, iç açıcı olmaktan uzak koşullara rağmen, 1930’lar-40’lar dünyasından da Hitler Almanya’sından da çok ama çok farklıdır.

O yüzden tablo an itibarıyla ürkütücü görünse bile bu ülkede gelecek endişesi duyması gerekenler, ne Gezi’ye ruh vermiş Y-kuşağı ne de onun ardılı Z-kuşağı gençlerdir.

(KAYNAKLAR: William L. Shirer, Nazi İmparatorluğu: Doğuşu-Yükselişi-Çöküşü [Cilt 1], Ağaoğlu Yayınevi, 1968; Jill Stephenson, “Yayılma: Propaganda ve Uygulamada Ulusal Toplum Yaratmak”, Hitler Almanyası: 1933-1945 içinde [Ed. Jane Kaplan], İnkılâp, 2012; Tayfun Atay, “Bir ‘Hayat’ İsyanı: Gezi”, Parti, Cemaat, Tarikat: 2000’ler Türkiye’sinin Dinbaz-Politik Seyir Defteri içinde, Can, 2017)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tayfun Atay Arşivi