“Ayıplıyorum böyle doktorları, Allah ıslah etsin!”
Geçen hafta Konya’da bir doktor görevi başında katledildi.
Yaygın şiddet, tüm sağlık çalışanlarına yöneliyor—bu yaşanan ilk de değil!
Ülkeyi yönetenlerin—sağlık bakanı, cumhurbaşkanı vd—bu konudaki tutumları da malum.
Bıçak kemiğe dayanmış, iki gün grev kararı aldılar—ellerinden ancak bu geliyor.
Hemen ertesi gün, yine Konya’da bir imam “Öldürmez misin sen, dövmez misin? Herkes akıllı olsun!” diyerek o cinayeti onayladığı gibi yeni cinayetleri de teşvik etti—Cuma hutbesinde…
Valilik ve Diyanet, ayrı ayrı, soruşturma başlatmışlar…? (Bu da bir şey; altı ay önce Bursa’da hilafet çağrısı yapan gezici (!) imamı duymazdan, görmezden gelmişlerdi.)
Cumhuriyet’e bağlılıklarıyla (!) tanınan bir ailenin, hidayet ve takvâ sahibi—Cumhurbaşkanı danışmanı—bir kızı da kervana katılıp “İçkilerine laf ettirmeyen doktorları, masum hastaları mağdur etmekle” itham etmesin mi…! Ayıplıyormuş, “Allah ıslah etsin!” diyor.
İçki bağlantısını nasıl kurduğu bir yana, şiddeti üstü örtülü onayladığı çok açık…
Yüz yıldır besleyip büyüttükleri, nefret dolu, “kininin, öcünün davacısı” nesiller işte bunlar.!
‘Türk milletinin birliğini’ temsil eden, etmesi gereken kişinin, muhalefeti “Vatan yansa ateşinde ısınacak kadar gözü kararmış güruh” olarak takdim ettiği bir ortamda bu yaşananlar kaçınılmaz.
Hem kendisi, hem de sözde ‘metin yazıcıları’ ısrarla, sorumsuzca nefret söylemini sürdürüyorlar.
Cinayetten bir gün önce eski belediye başkanlarıyla sözde ‘istişare’ toplantısı var.
Önce hepsine ‘cenneti’ müjdeliyor:
“Sizler hem bu dünyada kâmil insan sıfatına kavuşmuş hem de öteki dünyada inşallah rıza-i ilahiye müyesser olmuş kişilersiniz. Ebedi âlemde de hep birlikte Peygamber Efendimizin Livaül-Hamd ismiyle müsemma sancağı altında bir araya geleceğimizi umut ediyorum”.
‘Bu kadar da olmaz’ diyebilirsiniz ama aynen böyle.! İnanmayan açar bakar: https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/138700/-buyuk-ve-guclu-turkiye-nin-insasinda-herhangi-bir-duraklamaya-gerilemeye-meydan-vermeyecegiz-
Hâlâ, kamerayı takip edip heyecanla alkışlayanlar da var ama çoğunluk, ifadesiz suratlarla, kollarını kavuşturmuş, canı sıkkın “Sen hâlâ oralarda mısın Reis.?” der gibi öyle oturuyorlar.
Belli ki ‘Hayvan terli!’
O yine de “Kadim medeniyet davasını” anlatıyor. Dava dediği İslamcılık, Ümmetçilik…!
“2023’te herhangi bir kazaya [a.b.] meydan verilmemesi” uyarısı yapıyor, “Artık kaybedecek çok şeyimiz var” diyor. El hak doğru!
Ve yine ‘muhalefete’ geliyor…
Muhalefet, her yerde “Yalanları ve hezeyanlarıyla” insanları zehirlemeye çalışıyormuş. Sokakta, mahallede, iş yerinde, çarşıda, pazarda, trende, her yerde “Karşımızdaki güruhun, ülkemizin ve her bir insanımızın geleceğine nasıl bir zarar verebileceğini hep beraber biz anlatacağız” diyor.
Yine o meşum, kötü kelimeyi kullanıyor; belli ki amaçlarına en uygun buldukları kelime o…
Güruh; değersiz, ayaktakımı, aşağılık grup, sürü demek.
Bu sefer kendisini de aşıyor: “Vatan yansa ateşinde ısınacak kadar gözü kararmış” olanlar, şimdi de “Türkiye işgale uğrarsa düşmanı çiçekle karşılayacak bu güruh” oluyor.
“İnşallah meydanı bu emperyalist uşaklarına bırakmayacağız!” diyor.
Allah ıslah etsin!
Başka ne denebilir ki?
‘Dava’ dedikleri kin ve nefretle kendi kendilerini bitiriyorlar—bitirecekler!
Ama görülüyor ki çok tehlikeli, riskli bir süreçte, tarihi bir dönemeçteyiz.
Hata yapma lüksümüz kesinlikle yoktur.
‘Kin ve nefret siyaseti’ dayatmasına, provokasyonuna direnmeliyiz.
Her şeye rağmen ‘AK Partili’ kalabilen AKP’liler dahil bir büyük birlikteliği gerçekleştirmek, kısır çekişmeler ve küçük hesaplardan uzak kalarak el ele vermek zorundayız.