KÜT OYNAYAN KADINLAR VE MESKÛN ZAMAN

KÜT OYNAYAN KADINLAR VE MESKÛN ZAMAN
Raşel Meseri’nin “Küt Oynayan Kadınlar” ve “Meskûn Zaman” novellalarını hızla okudum bitirdim.İki novellanın da geçtiği mekanlar, hayali bile olsa kahramanlar, kişisel tarihimle kesişiyordu. Bu yüzden ilgiyle okudum....

Raşel Meseri’nin “Küt Oynayan Kadınlar” ve “Meskûn Zaman” novellalarını hızla okudum bitirdim.

İki novellanın da geçtiği mekanlar, hayali bile olsa kahramanlar, kişisel tarihimle kesişiyordu. Bu yüzden ilgiyle okudum. Bir de bu kişisel tarih en masum halimden en deli dönemime geçiş olunca daha değerli hale getirdi iki kitabı da. Dünyayı öğrenemeye başladığım yıllar aynı zamanda Karataş ve Çeşme’yi de öğrendiğim yıllardı. Yahudilerle daha küçük yaşta tanışmış olmama rağmen olgu olarak kafama oturması sanırım o yıllardaydı. Hatta 8. Sınıfı Hacı Şakir Ortaokulu’nda okumaya başladığımda, şimdi adını anımsayamadığım Yahudi arkadaşımızın nasıl eğlence konusu yapıldığını gördüm. Hiçbir kötü niyet olmamasına rağmen kültürel şartlanmışlıklarla damarlarımıza geçen “cimri”lik meselesi en vahşi yanımızdı o esnada.



Kişisel tarihime giriş yaptığım için kızabilirsiniz ama değerlendirme dediğimiz şey görgüler, bilgiler, deneyimler üstünden ilerlemez mi zaten. O yüzden sık sık kişisel tarihimle sizi sıkabilirim şimdiden belirteyim.

Küt Oynayan Kadınlar, bence bir “Azara”(*) hikayesi. Zamanlar arasında bir mozaik yaparak Ilıca kıyısında bir yazlıkta geçen bu anlatı öncelikle erkeklere kapalı. Laik bir Azara diyebiliriz buna. İçinde Yahudi, Çingene, Türk, melez kadınlar var. Her biri yaşadıklarıyla kendilerine bir karakter oluşturmuşlar. Ana karakter Rezzan 6-7 Eylül’de yaşadığı “güvenlik endişesi”ni zenginlikle boğmaya çalışıyor. Keza en yakın arkadaşı Kaden de aynı ruh halinde. Ben bu iki karakterde Yahudilerin o ismi konmamış sessiz acı çekişlerini buluyorum. Acının devamını hafıza ile diri tutuyorlar. Ve hiç geçmiyor. O yüzden hep bir temkin hali görülüyor. Nitekim ikisindeki vakur duruşun ardında bu temkin var. Final kısmında bu temkinin, korku, tepki, isyan, sınıfsallık vb.den ayrılarak “adalet” üstüne yöneldiğini görüyoruz.

Dışarıdan bakınca dünyadan kopuk hatta steril bir hayat diyesimiz var bu küt evine. Bana kalırsa aşırı politik. Çoğumuz politik denince eylem, slogan, toplantı gibi şeyleri düşünüyoruz. Oysa hayatın her anındaki davranışlarımız bu politikliği gösterir. Örneğin komşusunun Yahudi ailenin bir an önce İsrail’e taşınmasını istemesi gibi.



Ilıca evlerinde de bunu görüyoruz. O helikopterlerle otellere gidenlere atılan bakış, günübirlik gelenlerin yaptığı gürültü, mevsimlik işçiler, tatilcilerin dünyasından kendini soyutlamış görünen Ilıca sakinleri hep bir politik havayı yansıtıyor. Üstten bakmaların altında yatan yoğun kişilik çatışmaları da bunun bir parçası. Elden bırakılamayan “itidal” de. “Hakim biziz sen buna uygun davranacaksın yoksa duvarın dışına çıkacaksın” mesajı bu itidalin altında yatıyor. Rezzan bu mesajı sürekli oflayarak veriyor. Sürekli bir sabır hali mesajı… Sürekli bir “sizin için bu zahmete katlanıyorum” mesajı… Herhalde üstten bakışı daha iyi anlatamaz hiçbir davranış. Yazar bunu öyle güzel yakalıyor ki hemen tanıdığım teyzeler aklıma geliyor. Her hareketimde kendimi suçlu hissettiğim günleri hatırlıyorum.

Rezzan’ın küt partisindeki kadınlar da bu konumu yaşamaya çalışıyorlar. Kimi özeniyor, yaşamak istiyor, kimi gerçekten yaşıyor. Bu yüzden taklitleri çıkıyor Rezzan’ın. Bu taklitler doğal olarak aslının yerini tutamıyor. Çünkü Rezzan, ait olduğu yerin vetosuyla yaşamak zorunda kalmış. Bu dışlanmışlığı yaşamadan dışlamanın inceliklerine varmak oldukça uzun bir süreç ister kuşkusuz.



Yazar, Rezzan’ın konuklarının karakter tahlilini neredeyse kitabın başında yapmış. “Bu ekibin kıskançlık ve haset dolu ilişkilerinin, birbirlerine benzerlikleri nedeniyle aynı zamanda samimiyete de göz kırpan bir özellik taşıması ilgisini çekiyordu Yasemin’in. Ama esas ilgisini çeken, orada bulunan kadınların dişe dokunur hiçbir şeyle ilgilenmeme mühendisliğini icra etme becerileri ve dünyanın merkezi olarak gördükleri benliklerinin derinliklerine bakmazken, kendileri hakkında bu kadar çok konuşmayı hayatlarındaki her şeyden daha fazla sevmeleriydi. Ve de bir araya geldiklerinde kendi dışında kalanları yerden yere vurma başarıları.” (**)

Bu ruh haliyle ilerleyen anlatının Türkçenin renklendirmesiyle daha eğlenceli bir hal aldığını belirtmeden geçemeyeceğim. Bu yazarın bir kimlik bildirimi bence.

Ayrıntılara özellikle girmek istemiyorum. Fazlasıyla ön bilgi verdiğimi sanıyorum.

Meskûn Zaman ise beni o çok sevdiğim semte götürdü sürekli. Ankara’da yaşadığım yıllarda nerelisin dediklerinde “İzmir, Karantina” derdim. Refleks gibiydi bu yanıt. O güzel mahalleleri her an içimde taşıma çabası belki. Yazarda bu refleksi gördüm. Bitmeyen çocukluğun mekanı anlatının asıl kahramanı olmuş. Zimbul ile Makbule ise rehberimiz. Bizi gezdiriyorlar, eğlendiriyorlar, doyuruyorlar, hüzünlendirip, kızdırıyorlar…

Bir noktaya takıldığımı hissediyorum. Beth İsrael Sinagogu’nda Madam Amati’ye neden bir kısım ayrılmadı? En ilginç anılardan birini okuyabilirdik bence. Rita Ender’in bir kitabı var ama daha çok konunun ilgilileri için. Karataş ya da Elence isimlendirmesiyle “Deftera Cudea”(***) bence Madam Amatisiz olmaz. Hatta Zimbul ile Makbule’nin Madam Amati ile oturup kahve içmesini istedim. Çünkü mahalleden İsrail’e göçenlerin iç kavgalarıyla Madam Amati’nin cemaatten ayrı kalma isteğinin aynı noktadan hareket ettiğini düşünüyorum niyeyse; özgür olma ihtiyacı.


Karataş’ın üstünde bir hayalet dolaşıyor ama bu iyi yönlü bir değişime götürmek yerine yıkıma ve unutulmaya dair bir değişime iteliyor bizi. Meskûn Zaman ise buna bir itiraz benim gözümde. Unutmakla sorunu olanların da bunu yapması gerekirdi. Raşel Meseri’nin buradaki emeği de buna uygun.

İki güzel novellayı öncelikle İzmir aşıklarının okumasını öneririm.

Tarihimizin güzelliklerle öne çıkmasını dileyerek, Raşel Meseri’ye de emekleri için teşekkür edeyim. Sağolsun ince yanımızdan yakaladı…

(*) Azara: Yahudi dinsel alanının kadınlara ayrılmış bölümü.

(**) bkz. Raşel Meseri - Küt Oynayan Kadınlar Sf. 67

(***) Deftera Judea: Elencede İkinci Yahudi Yerleşimi anlamında.