“Medya, haberin müstehcenlik-ahlaksızlık aşamasıdır”

Don’t Look Up filmini hatırlayın; dünyaya yaklaşan ve çarpıp küresel bir yok oluşa yol açacak meteora dair bilgi bile nasıl şov malzemesi yapılmakta, bu ölümcül bilgiyi paylaşan bilim insanına dahi nasıl o zehirli şöhret şerbeti içirilmekte ve herkes son âna kadar nasıl kendi reytinginin-görünürlüğünün derdinde idi… Kısaca, dünya patlasa kimsenin umurunda değildi, yeter ki şov devam etsin. İşte “Ukrayna’da Savaş” başlığıyla karşımıza çıkan medyatik tabloda da benzer bir durum söz konusu: “Show must go on”, savaş dâhil!..

Fransız düşünür ve sosyolog Jean Baudrillard’ın Ölümcül Stratejiler kitabında tam anlamıyla “kinin” gibi önümüze çıkan ve yazımızın başlığında yer alan ifadesi1, sanırım Ukrayna trajedisi dolayımıyla günlerdir sergilenen bazı medyatik rezaletler kadar çarpıcı biçimde örneklenme imkanını az bulmuştur.

Gerçi Baudrillard’ın bu bakımdan kıymeti daha önce 1991’deki Birinci Körfez Savaşı’nda dünyada anlaşılmış-tescillenmişti. O, medyada başlıklandırıldığı şekliyle “Körfez’de Savaş”ın aslında olmadığını; kitlelerin izlediğinin savaş değil “şov” olduğunu; dolayısıyla ekranlardan sunulanın da savaşın bir insanlık yıkımı olarak anlamını aksettiren bir “metin” değil, “pornografik bir metin” olduğunu söyleme noktasına kadar varmıştır. Baudrillard’ı bizim düşünce dünyamıza takdimde en büyük paya sahip Oğuz Adanır’ın yine onun tez ve savlarından hareketle kaydettiği üzere:

“‘Körfez’de Savaş’ kimsenin iştahını kesmemiştir. Tam tersine dükkanlar yağmalanırcasına boşaltılmıştır. Bu diziyi izlerken kimse içkisinden ve yemeğinden vazgeçmemiştir. Kitleler bu gösteriyi, Bush ve Saddam’a hazırlatmışlardır. Sonuç olarak olayın bir gösteriden başka bir şey olmadığı tüm dünyaya gösterilmiştir. (…) Dolayısıyla ‘Körfez’de Savaş’ aşırı haberle, anlam ya da anlamsızlık arasındaki ilişkileri çok iyi bir şekilde ortaya koyan bir olaydır. Bu sözde ‘savaş’ sırasında yüzlerce uzman ve gazeteci günler ve saatler boyunca televizyon ve radyo kanallarında bir şey söylememe koşuluyla konuşturulmuşlardır. Çünkü bütün bu söylenenlerde anlam yararına bir şey yoktur. Tüm o ‘sözde bilgiler’ haberin kapsamına girmektedir, yoksa anlamın değil.” 2

Ukrayna Savaşı’nda Baudrillard hayaleti
Dünya Baudrillard’ın kıymetini 1990’ların başında “Körfez’de savaş” dolayımıyla anladığında Türkiye bunu deneyimleme noktasında pek değildi. Çünkü özel televizyonların hayatımıza intikali henüz yeni yeni olmaktaydı ve ülke medyatik devrimin henüz başlangıcındaydı. Buna mukabil şimdi, tüm dünya gibi bu toprakların da televizüel ve dijital “MEŞ (medya-eğlence-şov) Çağı”nın anaforuna kendisini alabildiğine kaptırdığı kesitte “Ukrayna’da Savaş”, 2007 yılında kaybettiğimiz Baudrillard’ın görüşlerini bizim medyanın pek çok kulvarında olup bitenleri anlama yolunda da yeniden güncellemeyi kaçınılmaz kılıyor.

Hiçbir şey söylemeden bol bol konuşanlar
Elbette medya her yerde aynı medya ve Baudrillard zehir-zemberek yazdıklarını başta kendi memleketi Fransa’nın medyası olmak üzere esas itibarıyla Batı medyasına yönelik yazmıştır. Ama, yiğidi öldür hakkını inkâr etme, Birinci Körfez Savaşı üzerine televizüel sunum sürecinde Baudrillard aynı zamanda Fransız medyasında da (tezleri doğrulandığı için) görüşlerine en çok başvurulan uzman olmuştur.

Bizde ise Ukrayna Savaşı vesilesiyle görüşlerine en çok başvurulan “uzmanlar”, ellerinde değnek, harita başında bize savaşın fecaatine dair olmaktan ziyade “savaş sanatı”na dair bol bol ahkam kesen asker-eskileri gibi görünüyor.

Tabii onların yanı sıra akademisyenler, emekli diplomatlar, siyasetçiler, gazeteciler var. Bir de hemen her konuya maydanoz, her ne olmuşsa hemen, tıpkı şipşak hazırlanan “instant coffee” (neskafe) gibi hazır ve nazır ekranlarda bitiveren “instant fikir erbabı” stratejist, analist, anketçi “istatistist”ler…

Bunları o kanal senin bu kanal benim sabahtan akşama iki haftadır karşımızda buluyoruz. Her biri, insana daral getirtircesine aynı kalıp ifadeleri tekrar tekrar döndürüp dolaştırıp konuşuyorlar-konuşturuluyorlar.

Ama işte, hiçbir şey söylememe koşuluyla konuşuyor-konuşturuluyorlar.

“Savaş selfie’ciliği” yapanlar
Tabii konuşuyor-konuşturuluyorlar da, hepimizin dikkatini çekmekte, hiçbiri yek diğerinin ne söylediğiyle ilgileniyor değil… İzleyen için tahammülü zor bir görüntü sergileyerek, kendi konuşmaları bittiğinde ortamdan kopup gömülüyorlar cep telefonlarına. Çünkü ne kadar insan öldü, göç etti, evsiz kaldı; bunların derdinde değil, kendi performanslarının derdindeler. “Reyting”lerinin ne olduğunu bir nebze anlamak, biraz önce sarf ettikleri lakırdılara sosyal medyada ne tepki geldiğini öğrenmek için uğraşıyorlar. “Ukrayna’da Savaş” ile değil medyada nasıl “alımlandıkları” ile ilgililer ve öncelikleri bu.

Aynı motivasyon, Ukrayna’ya bir anda yağmur gibi yağıp “Ukrayna’dan bildiriyorum” diyerek televizüel mecralarının reytinglerini de sosyal medya mecralarının izlenme-görüntülenme sayılarını da artırmaya hevesli ve kerameti görselliklerinden menkul bazıları için de söz konusu. Ortada bir savaş muhabirliği olduğu söylenebilir mi, hayır; olsa olsa, savaş muhabirliğini dahi itibar kaybına uğratacak mahiyette bir “savaş selfie’ciliği” var denilebilir.

Don’t Look Up filmini hatırlayın; dünyaya yaklaşan ve çarpıp küresel bir yok oluşa yol açacak meteora dair bilgi bile nasıl şov malzemesi yapılmakta, bu ölümcül bilgiyi paylaşan bilim insanına dahi nasıl o zehirli şöhret şerbeti içirilmekte ve herkes son âna kadar nasıl kendi reytinginin-görünürlüğünün derdinde idi. Kısaca, dünya patlasa kimsenin umurunda değildi, yeter ki şov devam etsin.

İşte “Ukrayna’da Savaş” başlığıyla karşımıza çıkan medyatik tabloda da benzer bir durum söz konusu: Show must go on, savaş dâhil!..

Savaşın “Survivor”dan farkı yok!
Bunlarla birlikte unutulmaması gereken nokta, madalyonun öbür yüzü. Orada da aslında kendilerine gerçeklerin aktarılmadığından haberdar, fakat ondan öte ne gerçekleri ne de savaşın gerçekte ne anlama geldiğini merak ya da dert eden bir “kitle” var. Gerçek bilginin ağırlığını çoktandır kaldıramayan, bu yüzden (“post-truth”a da kapıları ardına kadar açacak mahiyette) komplo teorilerine meyyal ve bu doğrultuda kendilerine anlam değil gösteri sunulmasına arzulu kitleler de ortada bir "danışıklı dövüş" olduğunu düşünmeye yöneltiyor. Onlar için de “Savaş”ın “Survivor”dan farkı yok. Dolayısıyla “Savaş”ı sunanların da “Survivor”ı sunanlardan pek bir farkı olmuyor.

Sözü burada da Baudrillard ve yorumcusuna bırakalım:
“Kitleler uzun zamandır sistemin kendilerine gerçek bilgileri aktarmadığının bilincindedir. Dolayısıyla gerçeklerin, eşittir, anlamın açıklanmadığı bir olayda gösterinin tanığı olmak istemeleri çok doğaldır. Sistem kendi kendini kandırmaktadır yoksa kitleleri değil.”3

“Hiç kimse kitleler ve haberin bu kısırdöngüsüne yönelik bir şey yapamaz. Bu ikisi, birbirlerini besler: Kitleler hiçbir fikre sahip değildir, ne de haber [enformasyon], onları haberdar [enforme] eder. Bu ikisi [kitleler ve haber] birbirlerini canavarca beslerler – haber döngüsündeki hızlanma kitlelerin ağırlığını arttırır, onların bilinç düzeyini değil.”4

Mevzubahis reytingse savaş teferruattır
Durum bu ve bu yüzden kanallar savaşı ciddiye almıyor, reytingi ciddiye alıyor. Stüdyodaki konuşmacı çatışmayı, bombalamaları, insan kayıplarını ciddiye almıyor, biraz önce ettiği lafların sosyal medyadaki yankısını, söylediklerinin ne kadar alıcı bulduğunu ciddiye alıyor. Program sunucusu savaş ortamından gelen acı ve ıstırap verici bilgileri ciddiye almıyor, yönetmeninden kulağına gelen uyarıları ciddiye alıyor ve stüdyoda konuşanların hangisi “seyir-metre”yi yükseltmişse sözü bir an önce tekrar ona vermeyi dert ediyor.

“Ukrayna’da Savaş”a dair sular-seller gibi haber-yorum “atığı” olarak üzerimize boca edilenlerden geriye de zihnimizde en çok şunlar kalıyor: “Hocam size döneceğim, sözünüzü unutmayın”; “Bi reklama gidelim, Paşam sonra sizinle devam edeceğiz”; “Anladım, tamam, bu konuyu daha çok ele alacağız”; “Ne yazık ki vaktimizi çok aştık, bir dakika içinde toparlayın lütfen!..”

Bunlar seyrin ve gösterinin amaç, savaşın ve gerçeğin araç olduğunu aksettiren replikler.

Medya evreninde savaş, kimsenin umurunda değil.

Mevzubahis reyting, savaş teferruat.

1 Jean Baudrillard, Fatal Strategies, Pluto Press, 1990, s. 43.
2 Oğuz Adanır, “Sonsöz”, Sessiz Yığınların Gölgesinde ya da Toplumsalın Sonu (J. Baudrillard, Çev. O. Adanır) içinde, Ayrıntı Yayınları, 1992, s. 64-67.
3 Oğuz Adanır, aynı yazı, s. 66.
4 Jean Baudrillard, aynı kitap, s. 90-91.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tayfun Atay Arşivi