Odysseia-Kirke

Yalnız, yurduna dönebilmek için çıkması gereken son bir yolculuk daha vardır yazgısında, onu da söyler Odysseus’a. Hades’e inmesi ve orada Thebaili Teiresias'ı bulması gerekmektedir; Teiresias'ın ruhu bildirecektir ona evine dönmesi için izlemesi gereken yolu

Geçen hafta Homeros’un Odysseia’sında yer alan öykülerden birini, Odysseus ve arkadaşlarının Kikloplarla karşılaşmasını anlatmıştık. Bu hafta 24 bölümlük eserdeki başka bir öyküyle, Kirke’yle sürdürelim.

Kiklopların yaşadığı adadan “Dört Rüzgarın Bekçisi”, sonra rüzgar tanrısı Aiolos’un adasına giden, oradan da insan yiyen devlerin, Laistrygonların memleketine sürüklenen ve onların elinden canlarını zor kurtaran Odysseus ve yoldaşlarını Aiaie’ye, tanrıça Kirke’nin adasına getirir bırakır deli rüzgarlar. 

“Oradan yol aldık gene, yüreklerimiz acı dolu,

ölümden kurtulduğumuza seviniyorduk ama,

yitirdiğimiz dostlar içimizden çıkmıyordu.

Gide gide Aiaie Adası'na vardık sonunda,

orada Kirke otururdu, güzel belikli,

insan sesli korkunç Tanrıça,

kız kardeşiydi o kötü niyetli Aietes'in.

Doğmuştu ikisi de ölümlülere ışıyan Güneş'ten,

anaları da Perse'ydi, Okeanos'un kızı.

Sarp kıyının önünden usulca geçirip gemiyi,

yanaştırdık en tehlikesiz, sığ yerine koyun,

bir tanrı da kılavuzluk ediyordu bize.

Karaya çıktık ve yattık iki gün iki gece,

yorgunluktan, üzüntüden canımız çıkmıştı.”

Üçüncü gün kargı ve kılıcını yanına alarak çevreyi keşfe koyulan Odysseus ormanın ilerisinde uzanan, bacasından duman tüten bir konak görür. Gemiye geri döner. Konağa kimlerin gideceğini belirlemek için kura çekerler; kurada çıkan yirmi kişi, başlarında Odysseus’un sadık yoldaşı Eurylokhos, Kirke’nin konağına doğru yola çıkar. 

Kirke

Bir süre sonra konağa vardıklarında, çevresinde kurtlar, aslanlar ve diğer çeşitli vahşi hayvanların dolaştığını görürler irkilerek; ama hayvanlar Eurylokhos ve arkadaşlarına saldırmaz, tam tersine, sahibini karşılayan bir köpek gibi heyecan ve sevinçle onlara doğru koşarlar. İçeriden Kirke’nin tatlı sesini duyarlar sonra, güzel tanrıça tezgahta tanrılara yaraşır ihtişamda büyük bir bez dokumaktadır. Seslenirler içeri, Kirke konağın kapılarını açıp dışarı çıkar. Onları görmekten hoşnut, içeriye davet eder hepsini. Bir tek Eurylokhos kalır dışarıda, bir tuzak sezmiştir. 

Diğer Akhalar konağa girer, Kirke onları oturtur büyük salonda süslü tahtlara; Pramnos şarabında peynir, sarı bal ve arpa unu ezer, yalnızca kendi bildiği zehirli otları da katar yaptığı karışıma, diğerlerine sezdirmeden. Tanrıçanın sunduğu kaseleri kafaya diken Akhalar iksirin etkisiyle domuza dönüşüverir anında; Kirke de değneğiyle güderek domuz ağılına kapatır hepsini. Görünüşleri değişse de akılları yerindedir adamların, çok ağlayıp sızlasalar da fayda etmez.

Eurylokhos koşar gerisin geri gemiye, anlatmak için yoldaşlarının başına geleni; bir bir anlatır bütün olanları. Hemen davranır ve silahlarını kuşanarak konağa doğru atılır Odysseus ve arkadaşları. Yolda yakışıklı genç bir adam kılığına girmiş altın değnekli tanrı Hermes çıkar önlerine:

“-Nereye böyle, tek başına, yamaçlardan doğru?

Sen bilmezsin buraları, ey bahtı kara!

Nereye gidersin, Kirke'nin katına mı?

Ağıllara kapatıldı orada dostların, hepsi domuz oldu,

kurtarmaya mı gidersin onları oradan?

Sen de dönemezsin, kalırsın onlar gibi orda, bilmiş ol. 

Hadi gel bakalım, bu belalardan kurtarayım seni,

al şu iyi otu, kolay girersin Kirke'nin konağına,

otun gücü uzak tutar senden kara günü.

Kirke'nin bütün tuzaklarını, büyülerini, bir bir sayayım sana:

Bir içki hazırlayacak, bir ilaç koyacak içine, 

ama dinlemez büyü müyü benim sana vereceğim ot.

Daha bitmedi, anlatayım bak dinle:

Kirke uzun değneğiyle sana vurur vurmaz,

çek sen de kalçandan sivri kılıcını,

öldürmek istermiş gibi atıl üstüne Kirke'nin.

Ödü kopacak, yatağına götürmek isteyecek seni,

sakın olmaz deme, hor görme Tanrıça'nın yatağını,

çok iyi bakılacaksın, yoldaşların da kurtulacak,

ama önce büyük andını içsin mutluların, zorla onu,

ant içsin sana bir daha kötülük etmeyeceğine,

yoksun bırakmayacağına seni gücünden ve erkekliğinden,

soyununca sen anadan doğma, çırılçıplak.”

Molü Otu

Böyle der Hermes ve topraktan, çiçeği sütbeyaz, kökü kapkara bir ot koparır, “Molü(1) der tanrılar buna, koparamaz onu hiçbir ölümlü.” Otu alan Odysseus hızla kateder konağa kalan yolu. Seslenir tanrıçaya, Kirke de dışarı çıkar konağından ve içeri buyur eder onu da, diğerlerine yaptığı gibi. Altın kakmalı bir tahta oturtur konuğunu, sonra altın bir kasede aynı iksirli şarap karışımını hazırlar ona da. Odysseus içer ama bu kez iksir etki etmemiştir, molü korumuştur onu domuza dönüşmekten. Odysseus kılıcını sıyırarak üzerine yürür Kirke’nin, Tanrıça yalvarmaya başlar:

“-Kimsin, nerden gelirsin? Nerelisin, anan baban kim? 

Nasıl da büyülenmedin, şaştım kaldım ben buna,

hiçbir insan hiçbir zaman dayanamadı bu zehre,

hem içer içmez, geçer geçmez dişlerinin arasından,

ne alt edilmez bir gücün varmış senin!

Çok kurnaz Odysseus musun sen yoksa, 

her vakit söylerdi bana Argos'u öldüren, altın değnekli,

hızlı bir kara gemiyle geleceğini senin Troya dönüşü.

Ama şimdi sok kılıcını kınına, haydi,

gidelim seninle uzanalım yatağımıza,

sevgi içinde güvenelim birbirimize, sevişe birleşe.”

Geri çevirmez Odysseus karşısında yalvaran tanrıçayı, altın değnekli Hermes haber vermiştir zaten böyle olacağını; ama bir şartı vardır, Hermes’in ona akıl verdiği, onu söyler Kirke’ye. Bundan böyle ona ve arkadaşlarına hiçbir kötülük etmeyeceğine söz verecektir. Kabul eder Tanrıça, alır sonra Odysseus’u yıkar güzelce, kokulu yağlarla ovalayıp güzel bir gömlek ve harmani giydirir üstüne. Sonra hizmetçi periler donatır masayı, çeşit çeşit yiyeceklerle. Ama Odysseus elini sürmez hiçbirine. Sorar Tanrıça, neden dokunmadığını yemeklere. O da dostlarının durumuna kahrolduğunu söyler. Tanrıça hemen gider, ağılın kapısını açarak serbest bırakır domuzları. Sonra özel bir iksirle ovar her birini, o saat insana dönüşür Akhalar. Hepsi Tanrıçanın onlar için kurduğu sofraya üşüşmüşken Odysseus ayrılır konaktan, gemideki arkadaşlarını da şölene  çağırmak için. 

John Collier, Kirke, 1885

Geminin yanında beklemekte olan yoldaşlarıyla birlikte konağa geri döner Odysseus. Tanrıça konakta kalanları da güzelce yıkamış, giydirmiş ve karınlarını doyurmuştur. Yeni gelenler, arkadaşlarını iyi durumda görünce hepsi birbirlerine sarılıp ağlar mutluluktan. Kirke de Odysseus’a döner:

“-Çok kurnaz Odysseus, Laertesoğlu, tanrıların beslediği,

vazgeçin artık sonu gelmeyen bu iniltilerden,

biliyorum, çok acılar çektiniz balıklı denizde,

çok kötülük gördünüz karada düşman adamlardan,

ama gelin, yiyin şu yemeklerden, şu şaraplardan için, 

canlansın yeni baştan göğsünüzde yüreğiniz,

yürekli olun ilk ayrıldığınız zamanki gibi

o baba toprağından, o kayalık İthake'den!

Bakın şu halinize, kalmamış iler tutar yeriniz,

öyle acılar, öyle acılar çekmişsiniz ki,

acı günleri düşünmekten sevinci unutmuş yürekleriniz.”

Odysseus ve adamları bir yıl boyunca kalırlar Tanrıçanın konağında; her gün, tüketemeyecekleri kadar bol etle, tatlı şaraplarla şölen yaparlar. Ama yıl dönüp de yurt özlemi sarınca, adamları Odysseus’un yanına gelir ve artık eve dönmek istediklerini söyler. Odysseus da çok özlemiştir evini ve onu bekleyen güzel Penelope’yi(2); gider varır Kirke’nin yanına:

“-Getir yerine artık, ey Kirke, bana verdiğin sözü,

beni evime göndereceğini söylemiştin hani,

ben de can atanın gitmek için, arkadaşlar da,

sen biraz uzaklaştın mı buradan, sararlar çevremi,

ağlar sızlarlar durmadan, yüreğim parçalanır.”

Franz von Stuck, Kirke (Tilla Durieux), c.1912

Hades

Kirke karşı çıkmaz söylediklerine, izin verecektir dönmelerine, söz vermiştir bir kere. Yalnız, yurduna dönebilmek için çıkması gereken son bir yolculuk daha vardır yazgısında, onu da söyler Odysseus’a. Hades’e inmesi ve orada Thebaili Teiresias'ı bulması gerekmektedir; Teiresias'ın ruhu bildirecektir ona evine dönmesi için izlemesi gereken yolu. Haberi duyunca kahrolur Akhalar, yere çöker ve dövünmeye başlarlar. Yurtlarından ayrılalı yıllar olmuştur ve geri dönebilmek için daha katetmeleri gereken çok uzun bir yol ve atlatmaları gereken çok serüven vardır önlerinde.

Odysseus ve Kirke’nin öyküsü, Batı sanatında en çok resmedilen konulardan biri. Bunların arasında en çok öne çıkanlar, John William Waterhouse’ın 1891 ve 1892’de yaptığı iki ünlü eseri kuşkusuz. Sayfada onları ve diğerlerini göreceksiniz, meraklısı internette daha fazla örnek bulabilir.

1) “Molü”nün hangi bitki olabileceği çok tartışılmıştır; kardelen, kara soğan, zambak pırasa, üzerlik, tuzçalısı olası adaylardandır.
2) Odysseus’un İthaka’daki evinde onu uzun yıllar boyunca bekleyen karısı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi