ONLARIN SERVETİ ÖTEKİLERİN HAYATI ALTIN ÖLÜM

Son Güncellenme Tarihi: Eylül 28, 2020 / 09:06

Dünyanın en pahalı altını Türkiye’de üretiliyor. Cüzi bir bedelle elde ediliyor, ama canlar, canlılar, toprak, su, hava, gelecek feda ediliyor üç beş hatırlı madencinin yoluna.
Bu sarı parlak şey diğerlerine benzemiyor. 1 ton demir için 3 ton cevher işlemden geçiyor, 1 ton bakır 300 ton cevherden elde ediliyor mesela. Altın öyle değil: ton değil 1 kilo, sadece bir kilogram altın için 5 bin ton cevher zehirli kimyasaldan geçiyor. Ayrıştırılan altın egemenlerin kasasına girerken topraktaki siyanür de yavaş yavaş havaya suya derelere tarlalara bahçelere karışıyor.
Altının kitabı çıktı. Doğayı katlederek altın peşinde koşanların, insanlık onuruyla beş kuruş etmeyen hikayesi yazıldı.
Gazeteci İbrahim Gündüz “Altın Ölüm” kitabında gemideki hazine odasından altınları alıp, hiç acımadan hayat dolu gemiyi batıranları ve gemideki masumları anlattı. Kendi memleketi Fatsa için oradaki katliama dur diyebilmek için not almaya yazmaya başlamıştı. Ama düştüğü yol, içine girdiği korku filmi bir ilçeyi değil ülkeyi korkutacak kadar büyüktü.
Bundan 20 yıl önceydi, Bergamalı köylüler ekip biçtikleri topraklarda siyanürle altın aranmasına karşı çıkmış, dağlarda, ovalarda, yollarda, İzmir’de, Ankara’da eylemler yapmıştı. Ülkenin altın zengini olmasını engelleyen Asteriks ve köylüler hainlikle suçlandılar. 20 yıl sonra bugün zehirli kimyasallarla altın arayan 20 maden var. Uçuyor mu Türkiye uçmuyor, yetiyor mu bu 20 maden onlara yetmiyor. Bakanlık geçen ay Türkiye’nin dört bir köşesinde 766 yerde daha kimyasal madencilik yapılması için ihale açtı. Daha önce Ovacık’ta, Erzincan’da, Balıkesir’de, Çanakkale’de, Manisa’da, Fatsa’da olduğu gibi yine köylüye “yaşasın köyünüzde altın var” diyecekler, “yaşasın” diyecekler; her şey ölecek.
Kabul maden ülkenin yeraltı zenginliğidir. Bu ülkenin, bu toprakta yaşayanların, üretenlerin, ekip biçenlerin zenginliğiyse madendir ama. Onu almak için ormanı, bitki örtüsünü, tarımı, suyu havayı iktidara yakın şirketlere veriyorsanız, orada yaşayan canlıları öldürüyorsanız talandır, utançtır. Adına ticaret deseniz de cinayettir.
• • •
YENİ KİTAP
Basılı gazeteler haber yazmayalı çok zaman oldu, televizyonlarda haber dosyası görmeyeli de öyle. Tarikatlar devlete nasıl sızdı, sahte şeyhler “Şehveti” karanlık odalarda ne yaptı, “Metastaz” yapan kanserli hücreler devleti nasıl teslim aldı. Önü arkası, bağlantılarıyla, adrese teslim ihalelerle kamu kaynakları kimlere aktarıldı “Olağan İşler”e dönüştü. Bu “Sarmal”ı haber yapmak yetmiyor artık, haber de olmuyor zaten, sığmıyor; kitap oluyor. Gazetecilerin kalemi kitaplar dolusu tarih yazıyor. Yeni kitap Altın Ölüm. Her başlığı, her sayfası ayrı bir haber. Bir yıl süren okuma – araştırma – görüşme sonucu çıkan “Altın Ölüm”ü okurken üzerinize ağırlık çökecek, Ordu’daki fındık bahçeleri gibi, Kaz Dağları’ndaki sular gibi, Manisa’daki bağlar bostanlar gibi zehirleneceksiniz ama direnen mücadele eden insanların varlığını görüp umutlanacaksınız.
• • •
ÇIKARILAN ALTINLAR KİMİN? TÜRKİYE’NİN Mİ?
Maden sahalarındaki derelerin, toprağın, suyun tahlil sonuçları kırmızı alarm veriyor da ne oluyor? Altın arayanlar ülke ekonomisine ne kazandırdı, ne kaybettirdi? Kim bunlar, kiminle iş birliği yapıyorlar? Onlar altın ararken Türkiye altın zengini mi oluyor? Devletin payına ne düşüyor?
İbrahim Gündüz’ün
“AK Parti’yle FETÖ Arasına Giren Altın Madenleri ALTIN ÖLÜM”
Kitabından notlar:
• “Verilen izinler, yapılan madencilik doğal kaynakların kullanılması falan değil, yaşam alanlarının ve yaşam kaynaklarının alenen yağmalanması ve talan edilmesidir. Bir insana, -ciğerini alacağım ama, korkma sana bir şey olmayacak- diyebilir misiniz?”
• “Binbir türlü yalanla milletin bağları-bahçeleri, suları-dereleri çalınıyor, yok ediliyor. Madencilik yapıyoruz denilerek köyler yok ediliyor. Milyonlarca insanımızın yaşadığı şehirlerin tam dibinde ya da tepesinde dünyanın en tehlikeli kimyasallarıyla topraklarımız ve sularımız zehirleniyor.”
• “GAP, Keban, Karakaya, Atatürk barajları tehlikede, Türkiye’nin gıda güvenliği yok edilmek istenmektedir. Erzincan’da Türkiye ve Ortadoğu’nun en önemli ve stratejik su kaynağı Fırat Nehri’nin dibine kurulan Çöpler Altın Madeni, yılda 9 bin ton sülfürik asit, 7 bin ton siyanür kullanılıyor.”
• “Fatsa’da bir devlet makamında üst düzey bir yetkili, altın madenine karşı çıkan bir avukatla konuşuyor: “Devlet burayı maden sahası ilan etti. 20-25 yıl sonra burası yaşanacak bir yer olmayacak. Boşuna uğraşıyorsunuz…”
• “Turgut Özal döneminde 1985’de maden yasası değişti. Maden kartellerine Türkiye’nin bütün topraklarında at koşturmalarının yolu açıldı. Haziran 2010’da çıkarılan 5995 sayılı yasayla ise, ‘çevre koruma bölgeleri, tarım, mera, su havzaları, orman ve ağaçlandırma alanları, sahil şeritleri, kültür ve turizm bölgeleri, askeri yasak bölgeler, sit alanları’ madencilerin hizmetine sunuldu. Artık nereyi kazıp, patlatıp, siyanürü basmak istiyorsan ilgili koordinatları Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne bildirmen yeterli. Tabii bir de iktidara yakın bir iş adamı olmanız işleri ziyadesiyle hızlandırmaktadır.”
•” Doğa telafi edilemez bir biçimde tahrip edilirken, 19 yılda siyanürlü altın kartelleri yaklaşık 10 milyar dolar kazandı. Devlete kalan sadece 555 milyon dolar. Ordu fındık ihracatından beş yılda 3 milyar 500 bin dolar gelir eder. Bu kentteki siyanürlü zehir madeninin beş yılda devlete sağladığı katma değer yalnızca 12 milyon dolar.”
• “AKP iktidara geldi, Gülen Cemaatiyle kol kola Türkiye’yi yönetmeye başladı. Hani şu çok meşhur, “ne istediler de vermedik, ne istediler de yapmadık” sözlerinin fiilen yaşandığı günler. İşte bu süreçte uluslararası karteller de FETÖ’yü görmekte ve keşfetmekte gecikmedi. Koza Holding cemaatin altın işindeki amiral gemisi oldu.”
• “Aktif bir AK Parti üyesi olarak yaşamını İstanbul’da sürdürüren Cevat Atar köyünün tepesine siyanürlü maden açıldığını duyar duymaz Fatsa’ya döndü. Şimdi siyanürlü madene karşı mücadele veriyor. İkinci adresi jandarma karakolu olmuş Cevat Atar’ın “topraklarımızı satmışlar. Biz Filistin olduk onlar İsrail” diyor.”

Erhan Karadağ

1986’da gazeteciliğe Güneş gazetesinde gece muhabiri olarak başladı. 1987’den 1993’e kadar Sabah gazetesinde foto muhabirliği, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık muhabirliği yaptı. 1993’de ATV Haber Merkezi’nde parlamento muhabiri oldu. 2004 yılına kadar çalıştığı ATV’de Ankara temsilciliğinin yanı sıra bir süre sabah haberlerini sundu. Çağdaş Gazeteciler Derneği’nden ‘En İyi TV Haberi’, Selçuk Üniversitesi’nden ‘Yılın Televizyon Muhabiri’ ödüllerini aldı. 2006 yılının başından 2014 yılına kadar da Kanal D’de haber koordinatörlüğü ve Ankara temsilciliği yaptı. Kafa Dergisi’nde de yazan Karadağ 2015 yılından bu yana ODTÜ GİSAM’da ve Bilkent Üniversitesi İletişim ve Tasarım Bölümü’nde haber atölyesi uygulamalarının yürütücüleri arasında yer alıyor.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top