GOSS: Ülkenin içinde bulunduğu duruma artık dayanamıyoruz!

Kadıköy çıkışlı synth-pop grubu GOSS, BBI Music Co. tarafından yayınlanan yeni teklisi ‘Yeniden’de, canımızı okuyan pandemiye, insanlarını kendi çukurunda boğmaya yeminli kodamanlara inat bizi nefes almaya, mecalsiz sokaklarda ‘yeniden’ dans etmeye çağırıyor.

Sokak modasına uygun kıyafetleriyle kaykaylar, patenler üzerinde içlerinden yaşam fışkıran genç insanlar sokaklara dökülmüş. Palmiye ağaçları üzerinden yükselen güneş tüm enerjisini hayata akıtıyor. Kumsalda ateş dansı yapan bir kıza çevrilmiş dikkatli gözlerin sahibi vücutlar “Yaşamayı yeniden keşfetmeye” çıkmış. Zincirlerinden boşanmış yaşam tutkunu bir sürü insanın düşüncesi aynı: Yeniden!..

İşte Kadıköy çıkışlı synth pop grubu GOSS’un yeni teklisi ‘Yeniden’in klibi böyle bir ortamda geçiyor. Şarkıyı anlatan girişi klip üzerinden yaptım. Çünkü GOSS meramını hem görsel hem de müzikal olarak gayet basit ve net bir formda dinleyiciye aktarmayı başarıyor.

Gözde Oktaş ve Serkan Serter’den oluşan GOSS’un ilk çalışmalarında yıkıcı olmasa da bizi kafesinden çıkarmamaya yeminli düzene karşı bir öfke vardı. Son single’ları ‘Yeniden’de ise GOSS, bu defa okunu pandemiye çeviriyor ancak bu defa öfkeyle değil umutla ayağa kalkıyor.

Bundan önceki çalışmalarına göre daha yumuşak, pop yönü ağır basan, Gözde Aktaş’ın hafif r&b’ye kayan vokalleriyle hem bir yaz şarkısı hem de artık ‘yeniden’ nefes almaya başlamanın vaktinin geldiğini anlatan ‘Yeniden’i ve GOSS’un ruh hallerini Oktaş ve Serter’le konuştuk.

‘Anla’ teklinizin üzerinden bir yıl geçti. Neler yaptınız bu sürede? Sizin için nasıldı pandemi süreci?

Bizim için zorlu bir yıl oldu. Şarkılarımızı yayınlamaya karar verdiğimiz haftanın ertesinde pandemi başladı ve hâlâ devam ediyor. Bu sürede 5 yeni şarkıyı klipi ile birlikte yayımladık. Bir sürü de beste yaptık ve şimdi de onları yine sırayla yayımlayacağız. Hevesle şarkılarımızı konserlerde dinleyicilerimizle beraber söylemeyi bekliyoruz.

‘Yeniden’ yeni EP’nizin ilk şarkısı. Neden diğer şarkılarla beraber yayınlamak yerine teker teker gitmeyi tercih ettiniz? Sizce de çok fazla single’a boğulmadık mı?

Evet single’a çok fazla boğulduk, bunun biz de farkındayız. Her ne kadar bu yöntemi tercih etmesek de dijital müzik platformlarının sanatçıdan beklentisi bu yönde. Aslında günümüzde müzik üretmek ve yayımlamak, sosyal medyada paylaşım yapmaya benzemeye başladı. Müzik platformları, sosyal medya mecraları gibi kullanıcılarını mümkün olduğunca çok kendi platformlarında tutmak ve her seferinde daha çok kullanıcıyı içeriye çekmek istiyorlar. Bu da sürekli üretimin olmasını gerektiriyor, tıpkı Instagram’da algoritmanın sizi daha fazla insana göstermesi için sürekli fotoğraf paylaşmanız gibi. Sanatçılar da seslerini duyurabilmek için bu sisteme ayak uydurmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla bir albüm çıkarıp belli bir süre beklemektense, albümdeki şarkıları belirli periyodlara bölerek tek tek yayımlama yoluna gidiyorlar. Bu durumun uzun vadede hem sanatçıya hem de sanata ciddi olumsuz etkileri olacağını düşünüyoruz, çünkü bu üretim hızı sanatçılar için sürdürülebilir değil.

‘Yeniden’i ilk dinlediğimde, “Bu arkadaşlar çok sıkılmış, artık ‘Yeter’ demişler bu şarkıda,” diye düşündüm. Öyle mi oldu?

Tam da öyle oldu! Bu şarkının ilk adı ‘Dayanamıyorum’ idi çünkü pandemi şartlarına, sıkışmışlık hissine, ülkenin içinde bulunduğu duruma artık dayanamıyoruz. Ancak sonra, bunu hem dinleyicilerimiz hem de kendimiz için umut verici bir hale dönüştürmek istedik ve daha pozitif bir noktadan bakmayı tercih ettik. İşte ‘Yeniden’ bu şekilde doğdu.

‘Anla’da ve ‘Seçilmiş Günlerim’de üzerimize çöreklenen tüm etkenlere karşı –ilk dinlendiğinde sadece ‘aşka’ yönelik gibi algılansa da- topyekûn bir isyan, bir haykırış vardı. ‘Yeniden’de ise bir silkelenme hali var. “Tekrar yolumuza bakma vakti geldi…” gibi bir durum. Bu ‘atlayışın’ çok ince bir eşik olduğunu düşünüyorum. Sizde nerede başlıyor bu?

Bu çok doğru tespit için öncelikle teşekkür ederiz. Bugüne kadar yaptığımız tüm şarkılar, belli kalıplar üzerinden sisteme ve topluma bir başkaldırı olarak düşünülebilir. Kimisi ilişkiler üzerinden bir karşı koyuşu anlatıyor, kimisi ise ‘Bana Kimse Sormadı’ parçamızdaki gibi çok daha direkt olarak isyan ve eleştiriyi dile getiriyor.  Bu şarkıları ilişkinin içerisindeyken dinlediğinizde aşk şarkısı, eleştirel bir gözle dinlediğinizde ise protest bir şarkıya dönüşüyorlar. Aslında olay sizin hangi pencereden baktığınız ile alâkalı. ‘Yeniden’de de kişinin kendisiyle yaptığı iç hesaplaşmasına şahit oluyoruz. Yine bir isyan ve eleştiri var ancak bu sefer kişinin kendisiyle ve çok daha yapıcı, pozitif bir tonda.

Şarkının klipi de çok ‘gaz’ olmuş. Partileme arifesinde millet coşmuş… Klip nasıl ortaya çıktı?

Klipi, parçanın ve içinde bulunduğumuz mevsimin pozitif yönlerine odaklanarak kurguladık. Baştan sona klipi kendimiz yaptık. Uzun bir süreç oldu ancak uğraştığımıza değdiğini düşünüyoruz. Biraz da yapmayı istediğimiz ancak pandemiden dolayı yapamadığımız şeyleri koymak istedik. Keşke gerçek hayatta da klipteki gibi özgürce dışarı çıkabilsek!..

‘Yeni normalleşme süreci’nde 1 buçuk yıldır aç kalan, enstrümanını satan, intihar eden müzisyenlerle ilgili yine bir şey çıkmadı. Sanatçılar ayaklandı. Daha da ileriye giden bazın yayın organları REDD’in verdiği açık hava konseriyle ilgili neredeyse “virüs o konserden sonra daha da azacak” demeye getirdiler. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bir buçuk senedir müzisyen ve sanatçılar olarak çok zor bir süreçten geçiyoruz ve açıkçası sesimizin yeterince duyulduğuna da inanmıyoruz. Bu ülkede pandemi bahane edilerek sanatın baskılanmaya, susturulmaya çalıştığını düşünüyoruz. Virüs kalabalık kitlelerin bir araya gelmesi ile yayılıyor ve bu durum yakın geçmişte örneklerini gördüğümüz birçok olayda zaten tavan yaptı. Buna rağmen belli kalabalıkların bir araya gelmesine izin verilip müzik dinlemek isteyen insanların bir araya gelmesinden rahatsız olunması tam anlamıyla bir çifte standarttır.  Gerekli önlemler alınarak sanatsal aktivitelerin devam etmesi pekâlâ mümkün olacaktır. Bir konserin, bir metrobüs yolcuğundan daha tehlikeli olmadığını düşünüyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi