İlgilerinin toplamıdır insan

Yapması gerekenler kendisine dikte edilmiş insan, görevlerini tamamladığında kalan zamanda ne yapacağı konusunda zora düşmektedir. Beyin kendisine dikte edilenler dışındakilere karşı yabancıdır. Sonsuz ormanda ancak bir kaç ağaç arasında süren bir yaşam gibidir bu. Renklere, dokulara, şekillere, güzelliklere, farklılıklara kapalı sınırlı sürüm bir hayat. İşte burada zaman bir lanet olup çıkıverir. Beyin alışkanlıklar dışında zaman kabını dolduracak zenginliğe sahip değildir. İlgi kanalları tıkalıdır.

Çılgın dalgalı kır saçlarıyla popüler kültürün en bilindik simalarından biri olan Albert Einstein uzay-zaman ilişkisini açıklayan “İzafiyet Teorisi” ile bilim dünyasını derinden etkilemişti. Einstein’ın zamanın insanlar tarafından algılanışını şu bilindik örnekle anlattığı iddia edilir:

“Hoş bir kızla iki saat oturduğunda bunu bir dakika sanırsın, ama kızgın bir sobanın başında bir dakika oturduğunda iki saat sanırsın.”

•••

Zaman insanoğlunun evrende çözmeye çalıştığı en büyük bilmecelerden biri. Zira hem bir nimet hem bir lanet. Yaşantımıza dair her şeyin zamanla bir ilgisi var. Örneğin can sıkıntısı yaşayışımızın zamanı algılayış şeklimizle, zamanı algılayış şeklimizin ilgilerimizle, ilgilerimizin ise hayata bakış açımız ve kişiliğimizle doğrudan bir bağlantısı var. Bu denklemde ilgilerimizin kilit bir görevi var. Zira sahip olduğumuz ilgiler kişiliğimizle ilgili önemli ipuçlarına sahip. Bu yazı boyunca sık sık değineceğimiz kitabı “İlgi Arayışı”nda Adam Phillips bu durumu “Bana neye ilgi duyduğunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” sözleriyle özetler. 

Kitabında ilgilerimizin bizi hayata bağlayan en önemli bağlardan biri olduğuna vurgu yapan Phillips bu ilginin ihtiyaçlarımızdan ilham aldığına ve terbiye ile şekillendirildiğine dikkat çeker ve ekler:

“Tüm dinler, ahlak kuralları, sanat dalları, bilimler, politikalar ve terapi yöntemleri belli ilgi tiplerini organize ve teşvik eder; kendi farklı yollarıyla bize nereye bakacağımızı ve kimi dinleyeceğimizi söylerler; kendimizde neye değer vermemiz gerektiğini ve ne açıdan değer göreceğimizi bize söylerler.”

•••

Dünyaya geldiğimiz andan itibaren işlenmeye başlarız. Ebeveynler, arkadaşlar, eğitim sisteminin resmi ideolojisi, kabullenilen dinin esasları yaşlı bir telkâri ustasının dokunuşlarına benzer şekilde şekillendirmeye başlar bizi. Bu süreç Phillips’in de dikkat çektiği üzere ilgilerimiz için de işler. Aşırı muhafazakâr ya da kendilerini dar bir dünya görüşüne sıkıştırmış toplumlarda, yahut da yoksulluğun pençesinden kurtulamamış ailelerde çocukların ilgileri kısıtlı mecralardan akmak zorunda bırakılır. İçine doğdukları dünyanın genellikle tek penceresi vardır. Ve tüm yaşamı ancak oradan gördükleriyle yorumlarlar. Tıpkı Platon’un mağara alegorisinde olduğu gibi. Ya cehalet ya yoksullukla, çoğu zaman da her ikisiyle harlanan ateş, beyinleri dar bir potanın içinde kalıplara döker. Bu durum bahsi geçen grupların kendilerini hapsettikleri çemberden çıkmalarını zorlaştırdığı gibi genetik bir hastalık gibi sonraki kuşaklara aktarımına da neden olmaktadır. Bizimki gibi tabana yaymaya çalıştığı kültür devrimi akim kalmış toplumlarda sokak aralarında, köşe başlarında cehaletin çetelerine, bağnazlığın tetikçilerine sıkça rastlamanız olasıdır. Böyle bir toplumda zaman insanların laneti oluverir çoğunca. Yapması gerekenler kendisine dikte edilmiş insan, görevlerini tamamladığında kalan zamanda ne yapacağı konusunda zora düşmektedir. Beyin kendisine dikte edilenler dışındakilere karşı yabancıdır. Sonsuz ormanda ancak birkaç ağaç arasında süren bir yaşam gibidir bu. Renklere, dokulara, şekillere, güzelliklere, farklılıklara kapalı sınırlı sürüm bir hayat. İşte burada zaman bir lanet olup çıkıverir. Beyin alışkanlıklar dışında zaman kabını dolduracak zenginliğe sahip değildir. İlgi kanalları tıkalıdır. Rutinin güvenliğine sığınır mecburen insanlar. Rutin muhafazakarlığı doğurur. Yenilik korkutucudur. 

•••

Bugün Müge Anlı, Esra Erol ve avanesini bu denli izlenir kılan sürekli evde kalan ve zamanı akıtmakta zorlanan annelerin bu zorluğuna bir kolaylık sağlaması değil midir? Tayfun Atay Hoca’nın sıkça değindiği televizüel dünyanın beslenme sahası da insanların bu zamanla olan mücadelesidir. Zamanla bir mücadele vardır ve bu mücadele insanların ilgi edinmede ve ilgilerini yönetmedeki tıkanıklığının bir sonucudur. Kapitalist dünyanın en kolay saldırı mekanı da insanların bu yumuşak karnıdır. Adam Phillips yukarıda andığımız kitabında bu duruma şu sözlerle değinir:

“Eğitim, propaganda, reklamlar ve cinsellik sürekli ortaya konduğu üzere, insanların ilgisi istismar ve manipüle edilebilir ve yönlendirilebilir…”

••• 

İlgi boşluk kabul etmez. Hatta gezinen elektrik gibi muhakkak bir yöne yönlendirilmelidir. “Bir yere adanmamış ilgi muhtemelen başka bir yere adanmıştır” sözleriyle bu konuya değinen Phillips devamında İngiliz yazar Samuel Johnson’ın “İlgi göstermek zihni bir yere yönlendirmek sabitlemektir.” sözlerine yer verir. İlgilerini doğru yere yönlendiren insanın hayattan alabileceği zevk de artacaktır. Hemen tüm eğitim kademelerinde ama en çok da liselerde akademik başarı tanrısına zorla biat ettirilen gençlerin, özellikle de sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı olanların ilgilerini yönlendirme konusunda kısır bir dünyaya mahkum edildiği açık. Güzel sanatlardan ve felsefeden uzaklaştıkça aslında daha dar bir çembere hapsoluyoruz. Bireylerin kendilerine ait ilgi alanları yaratması olanağı azaldıkça ortaya çıkan boşluk günümüzde sosyal medya mecraları tarafından doldurulmakta. Çift taraflı çalışan mekanizma bireyin ilgisini çektiği gibi ilgi görme ihtiyacını da kamçılamaktadır. İlgi görme arzusu ilgi göstermenin açık ara önüne geçmekte toplum Byung Chul-Han’ın deyimiyle aynının cehenneminden doğan bir Şeffaflık Toplumu olarak ortaya çıkmaktadır.

•••

İlgileriyle var olan insan kendini fasit bir daireye hapseden cehaletin, bağnazlığın zincirlerinden kurtulamadan bu defa da tekno-kapitalist elitlerin ayartmasına maruz kalmakta, ilgi istismarına uğramaktadır. İlgileri insan hakkında en net ipucu veren unsurlardan biri. Neye ilgi duyduğu kişinin kim olduğuyla doğrudan ilintili. Böylesi bir gerçek karşımızda dururken bilhassa yukarıdaki satırlarda bahsi geçen dezavantajlı gençlerin yaşamlarını zenginleştirecek ilgilere sahip olması doğal seçilimin işleyiş kurallarına bırakılamayacak kadar mühim bir mevzudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem Gürel Arşivi