Yaşar Seyman
Çürüme
“Bazı çürümeler sessiz olur; gürültüyle değil, içten içe olur. İlk önce bir koku belirir havada, ardından duyarsızlık çöker topluma. Bozulan bir etik, çöken bir adalet, yıpranan bir vicdan. Türkiye’de çürüme yalnızca betonun içinde değil; sözcüklerde, karar masalarında, ekranların parlak yüzlerinde de gizli…”
Çürüme içten içe sessizce başlar; fark ettiğinde çok geçtir, koku her yere sinmiştir!
Bu koku neyin kokusu?
En kötüsü de adaletin çürümesidir!
Oysa çocukluktan itibaren “Adalet mülkün temelidir” tümcesi ile büyüdük. Boşuna değil yargılandığı duruşmada gülümseyen Deniz Gezmiş’e, yargıç soruyor. “Niye gülüyorsun?” Deniz Gezmiş de “Arkanızda adalet yazıyor da…” diye yanıtlıyor.
Suç işleyenlerin cezasız kalması.
Hukukun, güçlünün lehine şekillenmesi bir ülkenin intiharıdır.
Eğitimin bozulması... Nitelikli eğitimin yerini ezberci ve yozlaşmış sistemlerin alması. Örnek mi? Bilimsel altyapısı olmayan müfredat değişiklikleri, liyakatsiz atamalar.
Medyanın gücünün yerini güçlerin medyasının aldığı günden itibaren medyanın ve medyadaki düşüncenin çürümesi.
Gerçeklerin değil, algının yönetildiği bir medya düzeni.
Örneğin haberlerin sansürlenmesi, bağımsız gazetecilere baskı, gözaltı, tutuklama, verilen ev hapsine sevinme halleri, düşleri bile zorlar, trajikomiktir!
Kentlerin kalbi kitabımda yazdıklarım yanında kentlerin ve doğanın çürümesi. Kentsel götürüşüm, rant uğruna katledilen kıyılar, plansız kentleşmeler daha neler, neler…
Örnek mi istiyorsunuz? En yakın örnek “depreme dayanıklı” denilen yapıların ilk sarsıntıda yerle bir olması!
Ahlaki ve sosyal çürüme… Bencilliğin, empatiyi yerinden etmesi.
Dayanışmanın yerine kutuplaşmanın geçmesi!
Adliyede, trafikte, okulda bile tahammülsüzlük ve güvensizliğin egemen olması.
Çürüme yalnızca bedenlerde değil, vicdanlarda başladığında toplum sessizce yok olur. Yıllarca aynı yastığa baş koymuş insanların, üç kuruş para için sosyal medyada birbirlerine söyledikleri sözler utanma duygusunu da yitirdiğimizi gösteriyor!
Neden bu hale geldik?
Sorgulayıcı ve sistemsel bir yaklaşım: Bu sadece bir yönetim sorunu mu, çürümenin yansımaları mı, yoksa toplumsal yapının derinlerine işleyen bir aymazlık mı?
Çözüm var mı?
Toprak ne kadar çürürse çürüsün, bazen en kırık yerden filiz çıkar. Belki de önce çürümeyi görmekle başlar değişim.
Çürümüş dalları budamadan ağaç yeşermez. Belki de ülke dediğimiz şey, her sabah yüzünü yıkayıp aynaya bakan milyonlarca insanın vicdanından ibarettir.
Tuvaldeki sessizlik mi, sanatta bir ülkenin çöküşü mü, solan renkler mi?
Sanat, bir halkın ruhundan süzülen sestir. Peki ya o ruh çürürse? Ne çıkar artık o tuvalden? Fırçanın ucunda öfke mi vardır, yoksa korku mu? Müzik sustuğunda kim duyar çığlığı? Kâğıdın kalemde, klavyenin yazan parmaklarda gönlü yoksa ne yazsan boş! Bu topraklarda sanat, bir zamanlar yarayı sarardı, o da çürüyünce yaranın kendisine dönüştü.
Sanatta çürümenin belirtileri öyle çok ki!
Sansür ve oto-sansür, tiyatro oyunlarının yasaklanması, sergilerin iptali, kitapların toplatılması.
Ticarileşme ve popülizm, sanatın düşünce üretmekten uzaklaşıp yalnızca tüketilmesi. Bağımsız sinema salonlarının kapanması, sosyal medya trendlerine göre üretilen “sanat eserleri”. Kültürel kurumların yozlaşması, liyakatsiz yönetim kadroları, sanat kurumlarının işlevsizleşmesi. Devlet tiyatrolarında tek tip repertuvar, sergi salonlarının siyasi propagandaya dönüşmesi. Sanatçının yalnızlaştırılması, farklı düşünen sanatçının “terörist”, “marjinal” gibi etiketlerle damgalanması...
Müze duvarında durması gereken bir eserin, kütüphanelere konması gereken kitapların karakol duvarına dosya olarak giriyor olması!
Çürüme karşısında en büyük direniş bir sözcükle, bir nota ile bir bakışla olur. Çünkü bazen en büyük çığlıklar, sesi olmayanlardır!
Özgür sokak sanatı: Duvar yazıları, illegal sergiler.
Bağımsız yayınevlerinin yükselişi..
Dijital mecrada filizlenen yeni sanatçılar.
Bertolt Brecht diyor ki: “Sanat apolitik olamaz!”
Umut varsa o da sanattadır!
Çürümenin en koyu anında bile, bir heykelin çatlağında umut yeşerir. Çünkü sanat, düşenin elinden tutmaz, onun düştüğü yeri belleğine kazır!