Emre Tansu Keten
Mevcuda mahkum dinbazlık
İçeriğini ve samimiyetini tartışsak bile, kendi meşreplerince ütopik bir gelecekten ilham alan 80 ve 90’ların İslamcılarıyla bugünün AKP İslamcılığı, yani dinbazlık, arasında büyük farklar var. Geçmişte, muhalif olmanın da etkisiyle “başka bir ülke, başka bir yaşam tarzı ve başka bir kültür” tahayyül eden İslamcılar bugünün distopyasında, kendi şahsi çıkarlarını büyütmekten, oturtuldukları makamları korumaktan ve daha fazla zengin olmaktan başka bir şey tahayyül edemez hale geldiler.
Ancak bütün bunlara rağmen genel anlamıyla bir kültürü, geniş bir kitleye özümsettiklerini, bu konuda başarılı olduklarını da söylemek gerekir. Bu kültür yukarıda aktardığımız tweetlerle, pazarcının söyledikleriyle ve bunların onbinlerce örneğiyle özetlenebilecek, temel rengini AKP’li yılların dinbazlığından, söylemini ise İslamcılık, yerli ve millilik, Anadoluluk, Osmanlılık gibi olguların içerisinden seçmece şekilde alınmış parçalarla bohça misali imal edilmiş, yapay bir kültürel düzlemden alan bir kültürdür.
Bir süredir işler AKP için iyi gitmiyor gibi gözüküyor. Yüksek kur, rekor enflasyon ve bunların halkın gündelik yaşamında kendisini canlı kanlı hissettiriyor oluşu, iktidara karşı bir öfkeyi, kendi mahallesindeki insanlar içinde ise bir güvensizliği doğuruyor. Muhalefet, AKP’nin yüzde yüz gidici olduğunu söyleyip, insanlara seçime kadar sabretmesini telkin ederken, iktidarın değişimini dört gözle bekleyen muhalif seçmenler ise bütün bunlara rağmen AKP’nin hala ciddi oranda oy desteğine sahip olması karşısında, haklı olarak, çılgına dönüyor. İstisnasız her şeyin kötüye gittiği bir ülkede, 20 yıldır iktidarda olan bir parti hala nasıl desteklenir?
“Şahlanış”tan savunmaya
Son yıllarda, iktidarın medya alanını tarumar etmesinin de etkisiyle, yıldızı parlayan Youtube menşeili sokak röportajlarına baktığımızda, oyunu AKP’ye vereceğini söyleyen insanların yaygın gerekçesi “oy verecek başka bir liderin olmaması” ve “ülkeyi girdiği bu kriz ortamından ancak Erdoğan’ın çıkarabileceği”. Burada aktif ve ortak bir siyasi gelecek inancından, yani büyük bir şahlanışla Türkiye’yi dünya lideri haline getirmiş, yedi düvele diz çöktürmüş, Osmanlı’yı tekrar hayata döndürmüş bir iktidarın arzulanmasından ziyade ülkenin tamamen batmasını engellese yetecek bir siyasi irade arayışı var. Bu da Siha’larla, one minute’lerle, Diriliş Ertuğrul’larla kurulmaya çalışılan yerli ve milli destan siyasetinin ceplerdeki paralar tükenene kadar, kısmen, işe yarayabilecek uçucu bir söylem mahiyetinde olduğunu kanıtlıyor. 15 Temmuz’da Saraçhane’de gerçekleşen mitingin oldukça sönük geçmesi, örneğin, iktidarın elindeki bütün imkânlara rağmen kendi kültürel evrenine dair bir mit yaratma konusunda başarısız olduğunu gösteriyor.
AKP artık hiç kimseye başka bir hayat, başka türlü bir yaşayış, başka türlü bir düzen vadedemiyor. Tek yapabildiği kemik seçmeni ve geniş yönetici kastı ile birlikte var olan halin tam saha savunulması. Twitter’daki Troll’lerin söylemleri de bu konuda aydınlatıcı. Örneğin, KPSS sınav sorularının çalındığı iddiasının ardından mülakatın yıllardır torpil için bir araç olarak kullanıldığı ifade eden bir tweete gelen AKP’li hesabın cevabı şöyle: “Şakacı hangi belediyenizde torpil, adam kayırma yok”. Ya da enflasyonun geldiği yer itibariyle artık kirasını ödemekte zorlandığını söyleyen bir kullanıcıya şöyle bir cevap geliyor: “Beğenmiyorsan yallah Pensilvanya’ya troll”. Son günlerde sosyal medyada çok dolaşan bir videodaki “Elimi kessen oyum Tayyip Erdoğan’a” diyen bir pazarcı ise sözlerine şöyle devam ediyor: “Çalıyorlarmış, biz de çalıyoruz, biz de vergi kaçırıyoruz. Öyle kardeşim. 100 tane mal satıyoruz, 20 tane fiş kesiyoruz. Çalmayan var mı? Dürüst olmak lazım. Allah bu adamı başımızdan eksik etmesin”.
Var olan halin tam saha savunulması dediğimiz, bütün yolsuzluklarıyla, hukuksuzluklarıyla, adaletsizlikleriyle bu düzenin militanca savunulması. Yapılan bütün usulsüzlüklerin (hatta mütedeyyinlere göre günah sayılması gereken eylemlerin) normalleştirilmesi, normun aslında bunlar olduğunun karşı tarafa kabul ettirilmesi. Bu nedenle kendileri hakkındaki iddiaları yalanlamaya bile gerek duymuyorlar. Ya iddia konusu eylemleri normalleştiriyorlar ya da artık kendilerinin bile yazarken/konuşurken muhtemelen çok sıkıldıkları “Türkiye üzerinde oynanan oyunlar” masallarını tekrarlıyorlar.
Durum buyken, AKP içerisinde herkesin birbiriyle güllük gülistanlık geçindiği de sanılmasın. İBB eski başkanı Mevlüt Uysal’ın Yeni Şafak tarafından hedef alınmasından, Bakan Varank ile arzuhalci Fuat Uğur arasındaki kavgaya kadar birçok veri parti içerisinde büyük kamplaşmaların olduğunu açığa çıkartıyor. Ancak bunlar istisna olarak kalıyor. Çünkü her şeyi tek bir adamın belirlediği bir yerde, herkes tek adamın onayıyla bir yerlere geldiği için birilerini hedef almanın çok ciddi tehlikeleri var. Attıkları okun tek adama değmemesi için herkes çok dikkatli nişan alıyor, işleri arkadan dolaşarak çözmeye çalışıyor. Ayrıca AKP’de Erdoğan dışında neredeyse kimse muteber addedilmiyor. Aforoz edilmesiyle birlikte, “bakanım, başkanım” diye peşinde dolaşan, sosyal medyada kendisine iltifatlar yağdıran kitlenin hain ve FETÖ’cü ilan etmeyeceği tek bir kişi bile yok.
Mevcudu tahayyül etmek
İslamcı yazar Ercan Yıldırım, GEZİ-HDP-FETÖ üçgeninde komplocu bir hayal aleminde gezinse de, İslamcılığın AKP eliyle geldiği yer konusunda eleştirel notları da içeren kitabında günümüz İslamcılığını şöyle betimliyor: “İslami bir düzeni, İslami bir gündelik hayatı ya da Büyük Öteki’nde kaçırılmış bir anı bile tahayyül edemeyen İslamcılık…” (Kültür Savaşlarından Kültürel İktidara Türkiye’nin Yeni Kültürü, Pınar Yayınları, 2018, s. 68). Yıldırım’ın bu sözleri çoğu AKP’li için naif ve romantik gelecektir. Oysa Yıldırım, İsmail Kılıçarslan ve birkaç başka ismin iktidarın gazetelerinde bu türden yazılar yazması da arzulanan bir şey. Bu isimlerin, siyasi maraz çıkartmayacak düzeyde, eleştirel bir ton tutturan bu yazıları, AKP medyası ve okurları için aslında çok uzaklaştıkları “dava” günlerini hatırlatarak içlerini hoş eden bir dekor vazifesi görüyor. Sorgulamaya, özeleştiriye zorlayan değil, nostaljinin güvenli sularına davet eden kurusıkı eleştiriler bunlar.
Ama Yıldırım haklı. İçeriğini ve samimiyetini tartışsak bile, kendi meşreplerince ütopik bir gelecekten ilham alan 80 ve 90’ların İslamcılarıyla bugünün AKP İslamcılığı, yani dinbazlık, arasında büyük farklar var. Geçmişte, muhalif olmanın da etkisiyle “başka bir ülke, başka bir yaşam tarzı ve başka bir kültür” tahayyül eden İslamcılar bugünün distopyasında, kendi şahsi çıkarlarını büyütmekten, oturtuldukları makamları korumaktan ve daha fazla zengin olmaktan başka bir şey tahayyül edemez hale geldiler. Fikir dünyaları ve entelektüel kapasiteleri ise sadece yapıp ettiklerini meşrulaştırmakla sınırlı, işlevsel, anakronik ve eklektik vaziyette. “Bizden niye roman, şiir, film çıkmıyor” diye şikâyet ediyorlar bir de. Ufku, mevcudu savunmak olan bir zihniyetin nitelikli bir eser vermesi mümkün mü?
Ancak bütün bunlara rağmen genel anlamıyla bir kültürü, geniş bir kitleye özümsettiklerini, bu konuda başarılı olduklarını da söylemek gerekir. Bu kültür yukarıda aktardığımız tweetlerle, pazarcının söyledikleriyle ve bunların onbinlerce örneğiyle özetlenebilecek, temel rengini AKP’li yılların dinbazlığından, söylemini ise İslamcılık, yerli ve millilik, Anadoluluk, Osmanlılık gibi olguların içerisinden seçmece şekilde alınmış parçalarla bohça misali imal edilmiş, yapay bir kültürel düzlemden alan bir kültürdür. Değerler üzerinden değil çıkarlar üzerinden işleyen, tarihi, dini, kültürel olguları çıkarlar doğrultusunda araçsallaştıran, ilkelerin eylemleri değil eylemlerin ilkeleri belirlediği, Ercan Yıldırım’ın deyimiyle, bu “yeni kültürü” hafife almamak gerekir. Neticede seçimlerle AKP iktidarı son bulsa bile, bu kültür güçlü bir şekilde yaşamaya, her bulduğu fırsatta kendisini egemen kılmak için çalışmaya devam edecektir.