PARANIN TASARIMI

Asgari düzeydeki ücretini, başka bir deyişle emeğinin ve zamanının en alt düzeydeki karşılığını alamadığı için ellerine kelepçe vurulan işçinin, cam ardından ufka bakan yaşlı gözleri, sistemin insanlığı getirdiği acıklı durumun portresi olarak hafızalarımıza kazındı. Sistemin merkezinde para var. Bir uçuruma doğru sürüklenen ekonomimizin sayesinde artık zengininden fakirine hepimizin gündeminde para başrolde.

Aynı anda hem bu kadar soyut hem de somut olmayı başarabilen başka bir nesne var mı diye düşündüğümde bulamıyorum. Bu özelliği ile para, kuşkusuz insanlığın yarattığı eşsiz bir meta. Var olan, ama aslında yok olan bu nesne ile olan ilişkimizin boyutu artık ilk başlardaki gibi ticaretin değil, nerede ise tüm insanlığın göstergesi konumunda. Para ile olan ilişkimiz kültürümüzün, aklımızın, varlığımızın dışavurumu.

Netflix’te bu aralar pek ses getiren Anna Delvey’in gerçek olaylardan uyarlanmış hikayesi, genç bir sosyopatın New York’taki gibi önemli bir kültür ve sanat dünyasını, olmayan ama varmış gibi davrandığı serveti ile nasıl maskara ettiğini anlatıyor. Para kavramı üzerine düşünmek için oldukça etkili bir hikaye.

Burada gördükleriniz size “Olur mu o kadar canım!” dedirtmesin, çünkü evet bunların tümü gerçekten yaşanmış, hatta bana sorarsanız bizim ülkemizde bile pekala yaşanan olaylar. Delvey ve benzerleri, paranın bu varlık/ yokluk ilişkisini iyi çözmüş kurnazlar.

İnsanlar değer algılarını sadece gördüklerine göre yönetiyorlar. Şatafatlı bir ev, yaşam biçimi, pahalı giysiler, içkiler, yemekler, eşyalar insanları bazılarının gözünde daha “değerli” kılıyor. Bunların ötekiler üzerinde ezici bir üstünlüğü var. Bu üstünlüğü ezilen bireyin kendisi, kendi yargıları ile yaratabilirken, Delvey gibi bunu bir araç olarak kullananlar da olabiliyor.

ANNA DELVEY ‘DEN ALAIN DE BOTTON’A STATÜ SİMGESİ: PARA

Alain de Botton, ünlü kitabı Statü Korkusu’nda şöyle der:

Zenginlik mutlak değildir. Arzuya göre görecelidir. Maddi olarak karşılayamayacağımız bir şeyi her arzuladığımızda, kaynaklarımız ne olursa olsun daha da fakirleşiriz. Ve elimizdekilerle tatmin olduğumuz her an, aslında ne kadar az şeye sahip olursak olalım, daha zengin sayılabiliriz

Bu değer ve statü algısı ve buna yönelik yargı geliştirme, insanlığın kendini içine soktuğu en büyük açmaz. Üstelik bununla her gün her dakika her ortamda yaşamak durumundayız. Delvey gibiler sistemin bu bug’ını bulmuş kişiler. Açıkçası ihtiraslarına biraz daha hakim olsa idi, yani Botton’un söylediği gibi elindekilerle yetinmeyi bilseydi, gerçekten de “başarı” olarak alkışlanacak o noktaya çok yakındı bana göre Anna Delvey bu arada. Hikayesinin bence en güzel yanı bu. Ne kadar kurnaz olursanız olun, insani özellikleriniz, zayıflıklarınız da ortaya dökülüveriyor, kusursuz olamıyorsunuz.

İnsani zaaflarımızın üzerinde yücelen sistem, aslında olmayan ama olan, ve hayatımızın her aşamasında etkisi olan bir metayla bizi yönetiyor.

PARA: META, EVREN: META

İnsanlık olarak metaları seviyoruz. Para gibi bir varlığın üstümüzdeki egemenliğini iyi analiz etmiş olan girişimciler, bugün metaverse ile yaşamlarımızı domine etmeye çalışıyorlar. İroni şu ki, olmayan bir gerçeklikte (sanal ve arttırılmış), artık somut bir varoluşa gerek bile duymayan dijital bir para ile, gerçek dünyayı taklit eden bir yaşama biçimine yelken açan en büyük girişimin de ismi de Meta.

Meta kelimesini kullanıyorum para için. Çünkü para da evren de meta kelimesinin tüm anlamlar bütünün üstünde taşıyor. Somut bir varlığa anlam ve değer yüklerseniz onu metalaştırmış oluyorsunuz. Para bu bağlamda metalaştırdığımız bir değiş tokuş aracı. Meta kelimesinin Arapça anlamı kök. Farklı bir biçimde Antik Yunanlılar, “birlikte, arasında veya ötesinde” anlamında kullanmışlar. Bu anlamların her biri farklı ve aslında ilintili de. Öteye geçmek için bir arada olmak gereksinimini çağrıştırıyor bana bu kullanım.  Kelime bu hali ile Latin dillerinde değişimi, açılımı, dönüşümü simgeleyen bir kelime haline dönüşmüş. Temel olarak, bir öznenin kendisinin yansıması, ötesi için kullanılan bir kavramdan söz edebiliriz. Mizdeki sıradan eşyanın veya kavramın, anlam yüklenmesi ile matalaşması da aynı etimolojinin ürünü. Metafizik dediğimizde fiziğin farklı kavramlarla bütünleştiği alanlardan, metateori dediğimizde, teorinin teorisinden, metaveri dediğimizde, verinin başka alanlarda kullanılmak üzere işlenmesinden bahsediyor olabiliriz. Metaverse, evren ötesi  anlamına geliyor ve  bildiğimiz evrenden başka bir alemde yaşayacağımızın müjdesini (!) veriyor. Bu müjdeye sevinecek miyiz, üzülecek miyiz bilmek durduğumuz yerden mümkün değil. Diğer yandan çağımıza bunca uygun bir kelime olamazdı; zira bildiğimiz her şeyin ötesini görmeye başladığımız bir zamandayız. Paranın bile.

PARANIN TARİHİ TÜRKİYE TOPRAKLARINDA

Paranın hikayesini bilirsiniz.  İlk olarak kimin kullandığı bilinmese de insanlar arasındaki mal değiş tokuşunun zamanla sadece ihtiyaçlar için olmaktan çıkıp, ticaret için yapılmaya başlaması ile ortaya çıktığı çok açık.

Aristotales M.Ö. 350 yılında yazdığı Politikalar isimli eserinde, malları ikiye ayırır. İlki işlev için tasarlanan ve üretilenler, ikincisi ise ticaret için üretilenler. Para, bu ikinci amaç uğrunda, bir tür ölçüm ve standartlaşma birimi olarak, sayabilmek, değiş tokuş adına bir adalet sağlayabilmek için ortaya çıkarılmış bir araç. Tarihte hak geçmesin diye ortaya çıkarılmış bir aracın bugün en büyük eşitsizliklerin baş rolünde olması, insan ırkının kendini hiç anlayamamış bir varlık olarak, kendi kapasitesinin altında bir biçimde yaşamını sürdürüyor olmasının sonucudur bana göre.

Başlarda sıradan taşlar, sonra değerli taşlar ve metaller kullanılmış. Kaynaklar kesinlik göstermese de, Lidya’lıların bildiğimiz anlamdaki ilk parayı kullandıklarını belgeler. Mezopotamya şilini denen metal paralar da yine ilk örnekler arasında yerini alır. Mezopotamya bölgesinde sadece paranın değil ilk bankacılık sistemlerinin de tarihine rastlanır. Kütahya’daki Aizanoi antik kentinde, dünyada bilinen en eski borsa olduğu belirtilen o koca taşa nasıl da hayretle bakakalmıştım. Burada yüz yıllar önce Frigyalılar’a bağlı olarak yaşayan Aizanitis’lerin yaşamı hakkında beklenmedik bir fikir veriyor o koca taşta yazılanlar.

Parasının değeri bugün dünyada en alt sırada bulunan Türkiye, aslında paranın ve ticaretin tarihinin başladığı coğrafyada kurulu bir ülke. Ne büyük talihsizlik! Tarihten, deneyimden, farklı kültürlerden öğrenmemek tam da bizimkisi gibi bir şey olmalı.

Oysa para değil, bilgi en büyük servet. Karahanlı Türklerinden Yusuf Has Hacib tarafından 11. yüzyılda kaleme alınmış Kutadgu Bilig’de şu söze rastladım: “Bilgi hiçbir zaman fakirliğe düşmeyen bir servettir. Hırsız ve dolandırıcıların eli ona erişemez”. Katadgu Bilig, yani Türkçesi ile “Kutlu olma bilgisi” kendi kültürümüzün köklerinden yüzyıllarca önce bize sesleniyor. Sadece üzerine konduğumuz coğrafyayı ve buradaki farklı kültürlerin bilgisi ile birlikte yürümeyi bilseydik, bu bilgi ve birlikteliklerle zenginleşseydik, bugün meta evrende değil, hangi evrende olurduk bir düşünelim.

TASARIM NESNESİ OLARAK PARA

Para teknolojik özelliklerle birlikte tasarlanan bir nesne. Her kültürün kendine ait bir para birimi var ve bu birimlerin sistemi de kendisi de o kültüre göre farklı tasarımlara sahip. Genellikle kağıt ve demir alaşımından üretilen bu nesnenin üzerine o kültürü simgeleyen görsel unsurlar yerleştiriliyor. Bağnaz Amerika’nın parasının üstünde 1957’den bu yana ülkenin sloganı olan ‘In God We Trust / Biz Tanrı’ya İnanırız” yazar. Oysa daha önceleri “E Pluribus Unum” yani “Bir çoktan, tek doğar” bu ülkenin sloganıydı. Büyük bir tasarım olan devlet sistemi, aynı bir kurumsal şirket gibi, bu tasarımı destekleyen reklam ve tanıtım araçları ile desteklenir. Sloganlar ve para bu araçların en kuvvetlileridir. Para böylece her gün milyarlarca insanın yaşamında elden ele geçen en büyük mesaj taşıyıcıdır. Örneğin Birleşik Krallığın metal paraları bir araya geldiğinde, krallığın gücünü simgeleyen kraliyet armasını oluştururlar.

Tarih boyunca kültürlere ve coğrafyalara göre farklılaşan para tasarımında önemli bir diğer unsur da malzemesidir. Denizci ada ülkelerinde inci veya balina dişleri en kıymetli malzeme iken, çoğu kültürde değerli bir metal olan gümüş, para tasarımı için kullanılmış; pek çok dilde para  için hala gümüş anlamına gelen kelimeler tercih ediliyor.

Daha da değerli olabilmek için altının bile para olarak kullanıldığı dönemler çok da uzak değil. Böylesi bir dünyaya eleştiri olarak Thomas More tarafından kaleme alınan Utopia’yı geçenlerde ikinci kez okudum. More’un tasvirlediği ideal adada ne altına ne de paraya gerek yoktur. Herkesin temel ihtiyaçları fazlası ile en iyi biçimde karşılanmaktadır. Bu nedenle kimsenin bir şey satın almasına gerek kalmaz. Herkes belli bir yaşa gelinceye kadar temel tarımı, tamir etmeyi, basit üretim yöntemlerini öğrendiğinden kendi ihtiyaçlarını da üretebilir durumdadır. Altın kullanmak, büyük görgüsüzlüktür. Bu değerli metali değersizleştirmek için onu kölelerin üzerinde kullanırlar. Evet, More’un idealize ettiği Ütopik dünyasında altın zincirlere vurulmuş köleler var! Her ne kadar mantığa oturtmaya çalışsa da bunu, bugünkü aklım ve öngörümle bir kez daha okuduktan sonra, bana büyük resmi daha iyi gösteren bir ters tepkimesi oldu bu eserin. Bu hayal kırıklığı bir yana, parasız bir dünya idealini iyi tasvir etmiş olması hala önemli.

Meta evren tümüyle parasız değil ama en azından somut anlamda parasız bir dünyayı da beraberinde getiriyor. Dijital para artık kaçınılmaz bir gerçek ve önümüzdeki on yıllık dönemde tüm kültürler kendi dijital para birimlerini yaratma ve konumlama yarışında olacaklar. Dijital para konseptinin tasarımı günümüzün en sıcak konusu.

AVRUPA’NIN EURO’SUNA YENİ TASARIM

Avrupa Merkez Bankası (ECB), 2 ay önce 2024’te Euro para biriminin tasarımının değişeceğini duyurdu. Bu değişim için çalışmalara başlayan ve programı açıklayan ECB, aralarında tüm AB üyesi ülkelerden tarihçilerin, tasarımcıların, mimarların, arkeologların, sosyologların, bilim insanlarının, fotografçıların ve sanatçıların olduğu geniş bir de danışma kurulu tanıttı. Bu kurul ilk kez 7 Ocak tarihinde Malta adasında buluştu. Yapılan açıklamalara göre Euro’nun yeniden tasarımı için öncelikle belirli temaları belirleyecek çalışma grupları oluşturuluyor. Bu çalışma grupları öncelikle tüm Avrupa genelinde geniş çaplı araştırmalar yaparak bilgi toplayacak. Belirlenen temalar etrafında isteyen tüm Avrupa vatandaşlarının katılımı ile yeni fikirlerin aranacağı atölyeler gerçekleştirilecek. Bir de yarışma açılacak.

Sonra bu yöntemlerle toplanacak tüm bilgiler, bankanın yönetim konseyi tarafından değerlendirilecek. Bu değerlendirme esnasında son dönemde yapılan iki büyük araştırmanın da yön göstereceği belirtiliyor. Bu araştırmaların neler olduğunu merak edenler için, biri SPACE (Euro bölgesindeki tüketicilerin ödeme eğilimleri araştırması), diğeri ise Cash 2030 stratejisi.

Avrupa’yı pek çok bakımdan bizden üstün kılan özelliklerden biri bu katılımcı ve araştırmaya dayalı metodolojileri. Bizdeki gibi bir gecede, bir kişi tarafından alınmıyor kararlar. Katılımcılığın olduğu yerde tepki yerine sahiplenme oluşuyor. İşte sürdürülebilirliğin esası da bu sahiplenme duygusundan başkası değil.

Buradan çıkacak sonucu, yani 20 yıl sonra değişecek Euro tasarımın heyecanla beklerken, ne çıkacağı yönünde az çok fikrim var. Dijital paradan sonrasını da görür gibiyim. Bir tür metamoney (kripto para birimi markası olan değil!), para ötesinden söz edilen bir dönemin de çok uzak olmadığını düşünüyorum. Başta sadece ihtiyacı kadar üretip, ihtiyaçlarını aralarında değiş tokuş eden insanlığın, krallar, lordlar ve patronlar istemese de, bir taraftan yine o eski özüne ağır ve emin adımlarla gittiğini hissediyorum. Alın size optimizm.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi