SÜREKLİ AYDINLIK İÇİN 1 HAFTA KARANLIK

Ben yoksam, biliyorum, ben sende yokuz.

Sen yoksan, biliyorum, sen bende yokuz.

Ve de gözlerimizde bir o ışık.. ki…

O yoksa, biliyorum, biz bizde yokuz. (Özdemir Asaf-O Işık)

Tarih 1996…

Balıkesir-Bursa karayolunda Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde bir trafik kazası meydana geldi. 06 AC 600 plakalı Mercedes marka siyah renkli otomobil bir kamyonla çarpıştı. Mercedes’te bulunan dört kişiden üçü ölmüştü. Önceleri sıradan bir kaza olarak gözükse de arabanın içindekilerin kimlikleri belli olunca bir anlamda Türkiye tarihinin en önemli kazası olduğu ortaya çıktı. Mercedes’te DYP Şanlıurfa milletvekili Sedat Edip Bucak, İstanbul Kemalettin Eröge Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı ile 1970 doğumlu Gonca Us vardı. Yani bir polis müdürü, iktidar partisinin silah verdiği aşiret reisi bir milletvekili, katliamdan aranan Gladio bağlantılı bir suç örgütü lideri aynı araçtaydı.

Kamyonun şoförü Hasan Gökçe ve DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak kazadan yaralı kurtuldu. Mercedes içinde birbirinden farklı birçok silah çıktı. Susurluk kazası nedeniyle İçişleri Bakanı Mehmet Ağar kendisine yöneltilen suçlamalar nedeniyle Kasım 1996'da istifa etti.

"Meclis Araştırma Komisyonu" TBMM Genel Kurulunda oy birliği ile kabul edildi. 26 Kasım 1996'da çalışmalarına başladı. Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, 26 Kasım 1996’da kazada ölen Abdullah Çatlı'yla ilgili "Devlet uğruna kurşun atan da, kurşun yiyen de bizim için saygıyla anılır. Onlar bizim için şereflidir" dedi. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı hazırlanan raporu 10 Ocak 1997’de Başbakana sundu. Aralarında Ağar ve Bucak'ın da bulunduğu 35 kişi için suç duyurusunda bulunulmasını istedi.

Yaşananlar üzerine 1 Şubat 1997’de tüm yurt genelinde tarihimizdeki en büyük toplumsal reflekslerden birisi olan SÜREKLİ AYDINLIK İÇİN BİR DAKİKA KARANLIK eylemleri başlatıldı.

TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu hazırladığı raporu 16 Mayıs 1997’de tamamladı…

Susurluk Kazası ile birlikte kimi devlet kurumlarının ve yasal görevli kişilerin yasadışı gruplarla ve aranmakta olan kimi isimlerle işbirliği yaptığının ortaya çıkması üzerine Sürekli Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi, mafya ile ilişkisi olan milletvekilleri yargı önüne çıkana kadar tüm yurttaşları her akşam saat 21:00'da evlerindeki ışıkları bir dakikalığına kapatmaya çağırdı.

ÇÜRÜMEYE IŞIK TUTMAK İÇİN KARANLIĞA GİRMEK

Aradan tam 26 yıl geçti. Değişen pek bir şey yok. Kirlenmiş bir düzen, sorulamamış hesaplar, mafya – siyaset ve medya düzeni, gelmemiş adalet. Hatta öyle ki bu aktörlerin önemli bir kısmı bugün de devrede. Örneğin Tansu Çiller, parti kurma aşamasında. Bu durum ülke demokrasisinin ileri gidemediğini, yerinde saymak bir kenara dursun; geriye gittiğini gösteriyor.

Karanlık yapıların en korktukları durum ise gerçekleri görmenizi engelleyecek büyük ışıklar değil. Tam tersine; üzerinize koca projektörler çevrildiğinde arkası tamamen karanlık kalırken; gözünüz ondan sonrasını görmemeye başlar.

Çürümeyi görmek için ışıkları karanlığa çevirmek, hatta içeriden yakmak gerekiyor. İşte karanlıktakilerin en korktuğu şey dışarıda yanan devasa ışıklar değil, içeride yanacak bir kibrit alevidir.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ardı arkası kesilmeyen elektrik zamları sonrası kendi evinin faturasını ödemeyeceğini söyleyerek dikkatleri bu noktaya çekti.  Bu çağdaş ve modern bir politik tavırdı. Bir yıl içerisinde 3 milyondan fazla konutun eklektiğinin kesildiği ortadaydı. Burada temel mesaj, elektriğe durmadan yapılan zamlara ve 70 milyonu yoksulluk ve açlık sınırı altında yaşan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yaşadığı ağır ve derin ekonomik soruna dikkat çekmekti.

Sonunda Kılıçdaroğlu’nun evinin elektrikleri kesildi. 1 hafta boyunca da ödemeyeceğini açıkladı. Bu eylem, kolektif bir farkındalık yaratmak içindi. Vatandaşlara haklarını ve hukuklarını anımsattı. Kılıçdaroğlu, evinin eklektiğinin kesilmesi sonrası iktidarın enerjiye yaptığı zammın üç yılda yüzde 400'ü aştığını hatırlatarak enerjinin ekmek gibi, su gibi, hava gibi temel bir insan hakkı olduğunun altını çizdi. Aslında CHP lideri, kamu kaynaklarının birkaç şirket yerine milyonlarca insandan yana kullanılması gerektiğini işaret etmek için böyle bir protesto yapmıştı. Bazı kesimlerce bu protestonun eksik bulunduğu söylendi ancak Kılıçdaroğlu, ülkedeki kutuplaşmasının ve sertliğin Cumhur İttifakını rahatlattığını izliyor. Yaptığı protestonun da siyasal stratejisine uygun olmasını istemesi doğal, tıpkı gelen eleştiriler gibi. Bütün bu cümleler, insanca yaşamanın lütuf olmadığını, her bireyin en doğal, hem de doğuştan gelen bir hakkı olduğunu tüm bireylere hatırlatmak içindi.

Kesintinin ilk akşamında da saat tam 21. 00’da açıklama yapacağını duyurdu ve yaptı. Yani ‘sürekli aydınlık için 1 hafta karanlık’ protestosunun açıklaması; tıpkı 25 yıl önce Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık eylemlerinde olduğu gibi saat 21.00’da başlamış oldu…

Karanlığa karşı, karanlığın içinden gelen bir tepkiydi bu.

Kamuoyu derhal gözünü bu protestoya çevirdi. Hızlıca elektrik abonelerinin sayısı ve elektriği olmayan hanelerin durumu konuşulmaya başlandı. Milyonlarca vatandaş, elektriği kesik milyonlarca vatandaşın olduğunu öğrendi!

Ay’a gitmeye ve yerli otomobilimize binmeye hazırlanan ahaliye kötü bir sürpriz de oldu hani.  Biz daha evlere elektrik götüremedik, elektrikli arabayı evimizin önüne nasıl götüreceğiz?

YENİDEN TÜRKİYE DEMEK İÇİN YENİ TÜRKİYE DEMEK

Bununla bağlantılı olarak da bu işin neden buraya geldiği, ülke halkının yaşam koşullarının neden bu kadar zorlaştığı konuşulmaya başlandı. Vatandaş pandemi döneminde yasaktan evden çıkamıyordu, yasakların kalkmasıyla kendilerini sokaklara atmak isteyen insanımız bu defa da parasızlıktan çıkamadı.

Ayrıca adeta normalleşen bir kirli düzen haberleri ortamında her çarpık ilişkinin normalleştiği, karanlık ortaklıkların güçlendiği ve meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir köprünün üzerindeyiz. Bu köprü; medya tetikçiliğinin, operasyon gazeteciliğinin, kamu kaynaklarının kurutulduğunun ve ülkenin demografik yapısının bu iklime adapte edildiği bir köprü.

İşin ÖZ’eti, seçimler zamanında yapılırsa 2023’te bizi bir genel seçim bekliyor. Bu köprünün nereye çıkacağı buna bağlı. Köprünün sonuna yol ikiye ayrılıyor. Birisi şatafatlı ışıklarla döşeli ama ardı karanlık; diğeri karanlığın içini aydınlatan küçük, sade bir aydınlık. Kılıçdaroğlu’nun elektriği kesik evinde yanan löküs lambaya bir de bu açıdan bakın. Bir 26 yıl sonra da yine siyaset, mafya, medya, ticaret ilişkisini mi konuşacağız; yoksa bunların tamamının siyasal hafızalarımızda acı hatıralar olarak kaldığı aydınlık bir Türkiye’de mi yaşayacağız?

Evet, eksikler çok, hatalar var, yapılması gerekenler hepimizi bekliyor. Bernard Shaw,  “Demokrasi, hak ettiğimizden daha iyi yönetilmeyeceğimizi garanti eden bir sistemdir” der. Evet çok kızgınız, çok kırgınız ve de bunlarda çok haklıyız. Tahammül edilemeyecek haksızlıklara uğradık. Ülkemiz için yıllarını, gençliğini bırakan ve bırakmaya devam eden milyonlarız. Bu defa belki de hikayenin sonunda kötüler değil de iyiler kazanır.  O yüzden sadece 1 kişinin değil; her 1 kişinin her şeye rağmen, Yeniden Türkiye demesi için, yeni Türkiye dememizin vakti…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyit Tosun Arşivi