“Sadece aşk şarkıları yapmaktan yana değiliz”

Yusuf Avşar, Esat Mestan, Enes Kahraman, Ali Eren İpek’ten oluşan hem kendileri hem de ‘mensubu’ olduğu grup ‘genç’ olan Lavta, son teklisi Yarını Düşünmeden’i Garaj Müzik etiketiyle yayınladı. Funk, pop rock’la üzerine eğlence sosu dökülmüş sound’una rağmen bir ayrılık şarkısı olan Yarını Düşünmeden’i, grubun oturma aşamasındaki müziğinin son örneği olarak yorumlayabiliriz. Şu ana kadar yayınladıkları üç şarkıda da gönül işlerini ele alan Lavta, bundan sonra başka mevzulara da değinecekleri parçalarının yolda olduğuna işaret ediyor. Takibe alınması gereken Lavta’nın ve Yarını Düşünmeden’in hikayesini biz sorduk, ekip anlattı. 

Grubun adı neden “Lavta”? Nereden aklınıza geldi?

Esat Mestan: Aslında daha öncesinde grubumuzun adı “Efsun” idi; telif haklarından dolayı değiştirmemiz gerekti. Bu yüzden de derin bir arayış içine girdik. Birçok alternatif belirledik ancak en sonunda hep birlikte döner yerken aklıma “Lavta” geldi. Lavta, Barok müziğinde kullanılan Anadolu ve Batı müziğinin çalgısı. Barok müziğin az da olsa yaptığımız müzikte kendini hissettirdiğini düşündüğümüzden bunun bizim için en doğru isim olduğuna karar verdik.

Neler dinliyordunuz? Kimleri çalıyordunuz sahnede? Şu sıralar neler dinliyorsunuz?

Ali Eren İpek: Grup olarak Mor ve Ötesi, Pilli Bebek, Pink Floyd, System of a Down, Dream Theater dinliyoruz. Yeni tarzımız üzerine son zamanlarda Daft Punk ve The Weekend gibi sanatçıları da dinlemeye yöneldik. Sahne repertuarımızda ise genel olarak Türkçe rock, Anadolu rock ve “3. Yeniler” olarak adlandırılan sanatçılardan parçalarımız bulunuyor. Örnek olarak ise Özdemir Erdoğan, Teoman, Duman, Mor ve Ötesi, DKTT, Son Feci Bisiklet, Ufuk Beydemir...

Nasıl bir araya geldiniz?

Enes Kahraman: Aslında bir araya gelmemiz aynı mahallede oturmamız ile oluştu. Çocukluğumuzdan beri aynı mahallede yaşadığımız için birbirimizin ilk arkadaşlarıyız; çocukluktan beri yediğimiz içtiğimiz, yaptığımız hiçbir şey ayrı olmadı. Bir nevi ailemiz dışında kendi aramızda da bir aile bağı kurduk. Bu bağ sayesinde beraber geliştik; beraber öğrendik, beraber yeniliklere yol açtık. Bu yolda müziğe girişimiz de tamamıyla böyle oldu.

İlk tekliniz “Rüzgâr”la sert bir sound’la giriş yapmışsınız. Özellikle Yusuf’un vokali çok dikkat çekiyor. Hatta kayıtlarda bile 90’ların sesini duymak mümkün. Sözlerde de biraz sallamayan bir haliniz var. İkinci tekliniz “Terk-i Diyar Ormanı”nda, şu anda sizi tanımlayan “alternatif müzik”in hakkını veriyorsunuz. Şimdi “Yarını Düşünmeden”de ise bambaşka bir sound’la karşımızdasınız. Bir yere bağlı kalmayı sevmiyor musunuz yoksa ufak denemeler mi bunlar?

Y. A. –E. M.: “Rüzgar” bizim için tamamıyla amatörlüktü; bunu, yayımladıktan neredeyse 3 hafta sonra fark ettik. “Terk-i Diyar Ormanı” ise en büyük beklenti ile yaptığımız, dönüş alamadığımız bir parça oldu. “Yarını Düşünmeden” ile biraz daha müziğimizi yumuşatma kararı aldık. Son zamanlarda ülkemizde yapılan müzik türü ile kendi müzik türümüzün pek uyuşmadığını fark ettik. Kendi tarzımızdan ödün vermeden kendimizi yeniliğe entegre etmemiz gerekiyordu. Bunu parçalarımızda hissettirmeye çalışıyoruz ama bu çalışmalarımız henüz yayımlanmadı. 5 şarkılık bir EP çalışmamız var ve bu bizim için bir geçiş EP’si diyebiliriz. Çünkü bundan sonra yapacağımız şarkılar için aklımızda çok farklı aranjeler ve bizim enstrümanlarımız dışında farklı enstrümanlar da var.

“Yarını Düşünmeden”in bestesini hepiniz birlikte yapmışsınız. Nasıl oldu bu tam olarak? Sözleri beraber yapanlara sık rastlıyoruz ama besteyi tüm ekip yapana pek denk gelmiyoruz…

Enes Kahraman: Aslında şöyle ki; beste içimizden Yusuf Avşar’a ait ama şarkı kaydına geçmeden önce kendi içimizde yaptığımız toplantıda herkes şarkıya bir şeyler ekledi ve temel hali Yusuf Avşar’a ait olsa da eseri aslında hepimiz oluşturmuş olduk.

Var mı şarkının bir hikâyesi? Nasıl ortaya çıktı?

Y. A.: Diğer parçalarımıza kıyasla “Yarını Düşünmeden”i daha önceden yazmıştım. Şarkının eğlenceli ve mutlu bir havası olsa da şarkı özünde ayrılığı barındırıyor. Bunu hareketli bir alt yapı ile eğlenceli bir hale dönüştürmemiz Lavta'nın artık karakteristik bir özelliği haline geldi.

Bi’ Kuble’den Emre Siyahoğlu’na verdiğiniz röportajda yaptığınız müzikle ilgili, “O an ne hissediyorsak, neyle kendimizi yoruyorsak, onu kalıcı bir hale getirip sizlere sunmaya çalışıyoruz” diyorsunuz. 3 şarkınız da gönül meseleleriyle ilgili. Bu mevzular mı kafanıza takılıyor genelde?

A. E. İ.: Genel olarak şu zamana kadar yayınını yaptığımız parçalar grubumuzun temeline, 2019’a kadar dayanıyor. Bu yüzden o zamanki hislerimiz, düşüncelerimiz ve duygularımıza bakıldığında gönül meselesi olduğunu görebiliyoruz ama açık söylemek gerekirse sadece aşk şarkıları da yapmaktan yana değiliz. Yakında farklı konular üzerine yazılmış veya anlattığı şeyler gönül meselesinden farklı şarkılarla da karşılaşacaksınız.

Sizin kulvarda, sizinle aynı dönemde ortaya çıkan bir sürü grup var. Lavta’nın farkı ne sizce?

Y. A.: Aslında bizim kendi içimizdeki farkımız ile başlamak isterim. En başta hepimiz uzun yıllardır beraberiz; kimin ne hissettiğini ve istediğini anlamamak mümkün değil. Bu yüzden takım çalışması bakımından hiçbir zaman zorluk çekmiyoruz ve herhangi bir sorunla karşılaşmıyoruz. Bir grubun farkını koyması için en önemli etkenlerden biri grup içi uyumdur. Bu bizi diğer gruplardan öne geçiriyor diyebiliriz çünkü daha önce bizim gibi bir grupla karşılaşmadık. Yaptığımız müzik olarak ise, insanları şarkının ilk saniyelerinde yakalama mantığı ile ilerliyoruz ve şarkıyı onlara uzun intro’lar sonunda değil de direkt olarak vermeyi tercih ediyoruz. Tabii ki bundan sonrası da insanların zevkine ve beğenisine kalıyor. Şarkılarımız ve gelecekteki yayınlar için gerek hırsımız, gerekse özgüvenimiz ve kırılmayan ümidimiz bizi diğer gruplardan ayıracak şeydir.

Son olarak sizi sahnede izleyebilecek miyiz? Ajandanızda neler var?

E. M.: İlerleyen zamanlarda bizi sahnede göreceksiniz. Şu sıra olabildiğince yoğun bir çalışma içerisindeyiz; gerek EP kayıtları olsun gerekse repertuar anlamında kafamızı kaldıramıyoruz. EP yayınından sonra sahneler için ufak adımlar atacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi