Elif Esen yazdı: Ucuz Gıda, Pahalı Bedel: Fruktoz ve Pestisitlerle Zehirlenen Nesiller
Elif Esen- Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu geçtiğimiz günlerde kamuoyunun karşısına çıktı ve “Türkiye’de gazlı içeceklerdeki fruktoz oranı Avrupa’nın yaklaşık dört katı” dedi. Üstelik aynı ağızdan “tüm şekerli gıdalar için düzenleme yolda” sözü geldi. Şimdi mi sorusu akla geliyor? Evet, yıllardır bilinen bu gerçek için, bir dönüm noktasına gelmişsiniz.
Bardağın dolu kısmı olarak bakıldığında hayati değeri olan bir konuda gerçeğin ilk kez bu düzeyde resmî ağızdan kabul edilmesi ve iyileştirme hedefi olması anlamına geliyor. Ancak bardağın boş kısmı daha hayati değerde ve asıl mesele şu: Yıllardır bilinen bir halk sağlığı açısından pek çok risk ve sorun barındıran krizinde böyle bir konuda neden bugüne kadar harekete geçilmedi ve toplum sağlığını koruma hedefi bugünlere bırakıldı?
Alım gücüne kurban edilen nesiller
Geçtiğimiz yıl, tanınmış bir gıda üreticisi bu konuyla ilgili kendisine sorulan bir soruya aşağı yukarı şu minvalde cümleler kurmuştu; “Avrupa’da alım gücü yüksek, daha yüksek kalitede ve sağlıklı içerik koyabiliyoruz. Türkiye’’de ise alım gücü bu kalitede maliyetlerin satış fiyatını karşılayamayacağı için daha fazla şeker ağırlıklı üretim yapıyoruz.” Bu ifade aslında sistemin işleyişini özetliyor, ülke olarak gıda politikamızın röntgen filmi olarak ele alınabilir. Sağlıklı içerik hakkı, vatandaşın ekonomik gücüne bağlanıyor. Başka bir deyişle; çocuklarımızın karaciğerleri ülkenin yoksullaşmasına, alım gücünün gün gün azalmasına kurban ediliyor.
OECD verilerine göre Türkiye, çocukluk çağı obezitesinde Avrupa’da en yüksek artışın yaşandığı ülkelerden biri. Türkiye’de 7–8 yaş arası çocukların %14’ü obez; bu oran Avrupa ortalamasının yaklaşık iki katı. Yetişkinlerde ise obezite oranı %32’ye ulaşmış durumda. Sokaklarda bakanlık memurlarının insanları tarttığı görüntüler yer aldı geçtiğimiz günlerde. Yıllarca sağlıklı gıda üretim şartları ve denetimlerinden uzak üretilmiş ürünler kullanmaya mecbur bırakılan, üstelik yıllar içinde giderek artan ekonomik çıkmazlarla karbonhidrat odaklı beslenmeye zorlanan, artık günümüzde gelinen noktada ise et, süt, yumurta, meyve ve sebzeye ulaşmakta güçlük çeken, ucuz paket gıdalarda her türden abartılı şeker türü, sağlığa zararlı maddeler ve diğer AB standartlarından uzak içerikleriyle dikkat çeken gıdalara itilen halkımızı sokakta tartarak sağlıklı yaşama davet etmek en hafif tabirle abesle iştigaldir.
Özetle halkın alım gücüne göre “ucuz, yüksek şekerli ürün” üreten sistem ile yıllardır denetimsiz kalan bir siyasi irade, bu anlayışla birlikte gelecek nesillerin de sağlığını ipotek altına aldı.
Bilim dünyası, fruktozun etkilerini yıllardır haykırıyor;
• Fruktoz, insülin direnci, tip 2 diyabet, karaciğer yağlanması ve kalp-damar hastalıklarının temel tetikleyicisidir.
• Dünya Sağlık Örgütü, şekerli içeceklerin özellikle çocuklarda obezite ve metabolik sendrom riskini dramatik şekilde artırdığını defalarca raporlamıştır.
Ancak Türkiye’de bu bilimsel veriler siyasi irade tarafından yılladır dikkate alınmadı ve toplum sağlığı hiçe sayıldı. Çünkü mesele sadece bir “sağlık sorunu” değil, aynı zamanda bir zihniyet sorunuydu ve özünde politik bir tercihti.
Pestisitler: Geri dönen ürünler soframızda
Fruktoz sorununa bir de pestisit gerçeğini ekleyelim. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi’nin (EFSA) 2023 raporuna göre Türkiye, tarım ürünlerinde pestisit limit aşımlarında Avrupa ortalamasının üstünde. Daha vahimi ise şu: Avrupa’dan pestisit fazlası nedeniyle geri gönderilen ürünler, Türkiye’de ucuz fiyatlarla çarşıda pazarda yeniden piyasaya sürülüyor.
Bu iddialar yalnızca medyanın değil, TBMM Tarım Komisyonu’nun da gündemine girmiş durumda. (TBMM Tutanakları, 2022). Yani mesele sadece halkın kendi ürettiği ürünlerdeki denetimsizlik değil; aynı zamanda başka ülkelerin reddettiğini bile kendi çocuklarımıza yedirmeye razı olunan bir düzendir.
Pestisit maruziyetinin çocuklarda sinir sistemi gelişimi, hormonal denge ve bağışıklık üzerinde yıkıcı etkiler bıraktığı Dünya Sağlık Örgütü raporlarıyla sabitken, diğer ülkelerin halkına, çocuklarına yedirmediği geri gönderilen meyve, sebze ve diğer ürünlerin ucuza kendi hanelerimize satılması kasıtlı zarardır ve suçtur!
Menekşe Tokyay’ın Karnım Zil Çalıyor! kitabı da bu tablonun başka bir boyutunu ele alıyor. Çocukların açlıkla, yetersiz beslenmeyle ve eşitsizlikle yüzleştiği bir ülkede, ücretsiz okul yemeği hâlâ bir hak değil. Tokyay’ın işaret ettiği gibi, bu mesele sadece gıda politikalarını ilgilendirmiyor, bu bir toplumsal adalet meselesi aynı zamanda. Çocuklarımızın sağlıklı gelişimleri için pestisitten arınmış gıdalarla, doğru standartlarda üretilmiş ürünlerle hazırlanmış çeşitlendirilmiş bir ulusal okul yemeği programına ihtiyacı artık göz ardı edilemez boyutta. Tokyay’ın ayrıca bahsettiği çok önemli bir veri de bize şunu gösteriyor; Ücretsiz okul yemeği programlarına yapılan her 1 avroluk yatırım, 7 ila 35 avro arasında bir dönüş sağlayabilmiş. Bu etki analizi, çocuklarımızın sağlıklı öğünlerle karınları doyurulduğunda ülkemize sağlayacağı faydayı ortaya koyuyor. Durum bu iken evlatlarımızı ve kendimizi zehirlemek affedilemez.
Ya reform ya hesap
Bugün sorumluluk açık:
- AB’de uygulanan gıda standartları ülkemizde de uygulanmalı devlet bu alanı desteklerle sübvanse etmelidir.
- Fruktoz oranları derhal Avrupa standartlarına çekilmelidir.
- Pestisit denetimleri bağımsız kurumlara bırakılmalıdır.
- AB’den geri çevrilen ürünlerin Türkiye piyasasına girişi kesin olarak engellenmelidir.
- Ücretsiz okul yemeği anayasal bir hak olarak güvence altına alınmalıdır.
Bu artık yalnızca bir toplum sağlığı sorunu değildir. Bu, siyasi bir sorumluluktur.
Çocuklarımızın sağlığı ve geleceği, şirketlerin kâr hesaplarına ve devletin ucuz gıda politikalarına feda edilemez.
Ya reform, ya hesap.
ELİF ESEN KİMDİR?
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'nde lisans ve Sosyoloji Bölümü'nde Sivil Toplum ve Sosyal Sorumluluk Yönetimi alanında yüksek lisans yapan Elif Esen, Boğaziçi Üniversitesi’nde girişimcilik ve proje yönetimi gibi alanlarda sertifikalar tamamladı. 2002’den bu yana girişimcilik ve sosyal konulara odaklanarak siyaset ve sivil toplum çalışmalarında aktif rol aldı; kadın ve çocuk politikaları alanında iki sivil toplum kuruluşu kurup yönetti. DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı olarak dezavantajlı çocuklar ve gençlerin sosyal entegrasyonu, istihdam edilebilirliği, göç ve sosyal etkileri ve kadın politikaları üzerine çalışmalarını sürdürüyor. İstanbul 28. Dönem Milletvekili olarak TBMM'de yer alan Esen, Çocuk Hareketi'ni başlatarak çocukların eğitim, sağlık ve refahını yasal bir çerçevede ele alan sürdürülebilir çözümler geliştirmeyi hedefliyor. Vekil Esen, evli ve iki çocuk annesidir.

Kaynak:Haber Merkezi