Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

Senin bildiğin Kaygılardan Değil

Kaygıdan bahsedildiğinde ekseriyetle akla gelen süreğen endişeli hal, geleceğe dair felaketleştirilmiş senaryolar, görünen bir sebebi olmadığı halde ortaya çıkan yoğun endişe krizleri ve panik ataklar olsa da, kaygının ilk akla gelmeyecek davranışlarda kendini saklama yolları da mevcut.

Yoğunlaşan kaygı, diğer duyguları örttüğü gibi endişeli düşünceleri çoğaltır, gerginliği arttırır, ciğerlere giren havaya dahi müdahale eder. Olağan geçici endişelerin müzminleşmesi zihinsel ve bedensel dinmeyen huzursuzluk yaratır.

Çeşitli hallere hazırlıklı olmak için ağrı kesiciden, minik dikiş setine kadar çantada pek yer kaplamayan birçok malzemeyi taşıyan sağduyulu durum kurtarıcılar, çok yer kaplayan kaygılarını aşırı hazırlılıkla minileştirmeye çabalamaktadırlar.

Kaygı, hoş olmayan bir iç karışıklık, huzursuzluk; aynı anda varoluşun da mayasıdır. Nihai güvencenin olmadığı, sadece yarının değil birkaç saniye sonrasının belirsiz olduğu, meçhullerin tehditi altında yaşayan insanın temel ve destekleyici yapısıdır. Ara sıra kaygı olağandır. İlişkiler, ekonomik beklentiler, sağlık veya iş hakkında geçici kaygılar hissedilebilir. Ancak kaygı, duygular sahnesinde baş rolü oynamaya başladığında dolaylı veya doğrudan birçok düşünceyi ve davranışı etkilemeye baslar.

Yoğunlaşan kaygı, diğer duyguları örttüğü gibi endişeli düşünceleri çoğaltır, gerginliği arttırır, ciğerlere giren havaya dahi müdahale eder. Olağan geçici endişelerin müzminleşmesi zihinsel ve bedensel dinmeyen huzursuzluk yaratır. Kaygı yükseldiğinde insan aldığı soluğun ciğerlerine ulaşmadığını hissedebilir, anlamını bilmediği bir gerginlik karın bölgesinden vücuduna yayılabilir, mide bulantısı, terleme veya titreme yasanabilir, yer ayaklarının altından kayıyor ya da yer çekimi kayboluyor gibi gelebilir ve kalp göğüs kafesinden çıkmak istercesine hızla çarpmaya başlayabilir. Korku anında verilen tehdit yanıtları (savaş, kaç veya don) ile yoğun kaygı tepkileri birbirine benzediğinden kaygı ve korku sıklıkla birbirinin yerine kullanılıyor olsa da aynı değiller. Korku, belirgin olarak tanımlanabilir bir tehdite karşı uygun, şimdiki zamana dair ve ömrü kısa bir aksülameldir. Lakin kaygı, şimdiki zamanda kalmayarak geleceğe yönelir. Uzun etkili aksülameldir, yaygın tehditlere odaklanır ve yaşamın olağan akışını bozabilir.

Kaygıdan bahsedildiğinde ekseriyetle akla gelen süreğen endişeli hal, geleceğe dair felaketleştirilmiş senaryolar, görünen bir sebebi olmadığı halde ortaya çıkan yoğun endişe krizleri ve panik ataklar olsa da, kaygının ilk akla gelmeyecek davranışlarda kendini saklama yolları da mevcut.

Aşırı Planlı Rutinler

Kaygının aşırı hallerinden biri olarak görülen obsesif kompulsif bozukluğun abartılı resmi film ve televizyon dünyası tarafından gösterilmesi sevilen sahneler arasında; kapı kollarına dokunamayanlar, baharatları boy sırasına göre dizenler, dakika beşin katları olmadan yeni işe başlayamayanlar… İlginç ve yoğun rutinleri sekteye uğradığında kontrolü kaybetmiş karakterler kadar belirgin ve ender olmayan kaygı göstergelerinden biri de gündelik hayat akışında aksayan ufak planlardır. İşlerini fevkalede organize eden, haftalık gündemi eksiksiz detaylandıran, kendi ve çevresi için kolaylaştıracak biçimde iş ya da ev gününü planlayan kişiler işlerinin ehli bir görüntü verebilirler; lakin oluşturdukları sistem ve rutinler genellikle zihinsel sağlıklarını da kontrol altında tutmak adınadır. Kaygılarını katılaşmış rutinlerin içinde yatıştırmaya çabalarlar. Uzak tarihli tatil planlarının detaylandırılması, her gün ne giyileceğinin önceden belirlenmesi heyecan duyulduğundan değil, belirsizlikle birlikte yükselen kaygı dalgasının yatıştırılması içindir.

Çeşitli hallere hazırlıklı olmak için ağrı kesiciden, minik dikiş setine kadar çantada pek yer kaplamayan birçok malzemeyi taşıyan sağduyulu durum kurtarıcılar, çok yer kaplayan kaygılarını aşırı hazırlılıkla minileştirmeye çabalamaktadırlar. Dışarıdan bakıldığında kaygıya benzemese de katı rutinlere dönen bu davranışlar bireyin spontane olmasının, belirsizliğe uyum sağlamasının, ani gelişen durumlarda esnek ve yaratıcı olmasının önüne geçer. Birkaç dakikalık aksama ya da unutulan bir şarj kablosu kadar sıradan aksilikler katılaşma hasebiyle kişinin iç dünyasında sert darbeler olarak hissedilir. Gündelik aksiliklerin karşında dinmeyen bir huzursuzluk ve öfke peyda olur.

Çabuk Öfkelenenler

Anlaşılmayan öfke patlamaları şiddet, zorbalık ya da güç kullanımı olarak görülür; fakat ekseriyetle altında yoğun kaygı yattığı da okunabilir. Öfke düzenlenemeyen duygunun dışavurumu olarak çıkar, zira bir şeyler kişinin kontrolünden çıkmıştır. Aşırı tedbirli olmasına rağmen aksi giden şey başarısızlık hissi uyandırmasının yanı sıra kontrolü kaybetmiş hissettirir. Anlık korku da işin içindedir. Korku ve düzenlenemeyen duygular öfkeyle bastırmaya çalışılır. Öfkeyle ya da pasif kalarak, geri çekilerek oluşturan başa çıkma yöntemi genellikle küçük yaslarda karmaşanın ve tutarsızlığın hakim olduğu, duygusal veya fiziksel istismar ve ihmalin bulunduğu ailelerde öğrenilir. Ebeveynlerin nasıl davranacağına dair belirsizliklerle mücadele eden çocuk sürekli tetikte hisseder ve kendini korumak için ya kolayca saldırganlaşabilir ya da görünmez olamaya çalışabilir.

Edilgenleşenler

Öfkenin baskınlığının tersine hayatta kalmak için ölü taklidi yaparcasına geri çekilmek, edilgenleşmek de yoğun kaygıyla mücadele halidir. Kendi fikirlerini söyleseler dahi işitilebilecek kadar sesli çıkmaz söyledikleri. Diyecekleri yahut yapacakları herhangi bir şey sorumluluk yaratabilir, yanlış olabilir, tepki alabilir… Bunca kaygıyla başa çıkmanın yolu başkasının etkisine katlanmaktan, tepki vermemekten ve etkinlik göstermemekten geçer. Sessiz, sakin ya da mülayim görünen biri de aşırı kaygıyla mücadele etmeye çalışıyor olabilir.

İltifat Arayıcılar

Ne yaptıklarını ya da başardıklarını ısrarla sunan kişilerin kaygılarını yatıştırmaya çalıştıklarından ziyade ilgi arayışında olduklarını düşünülür. Lakin sık sık sordukları sorular, anlattıkları başarılar kaygılarının sakinlemesi adına güven arayışı olabilir. “Yemek nasıl olmuş, beğendin mi?”, “Umarım sana aldığım yeni yıl hediyesi hoşuna gitmiştir.” benzeri cümleler söyleyenin kendine dair konuşmaya çalıştırdığını düşündürtse de, karşısındakinin duygularını bilemeyişinin belirsizliğinin yarattığı kaygıyla basa çıkmaya çalışıyor olabilirler.

Bazense iltifat beklemek yerine kendilerini yoğun eleştiri altında bırakarak da kaygıyla savaşmaya çalışırlar. Pişirdikleri yemeğin nasıl olduğunu sormadan “Tuzu eksik olmuş, kıvamı tam tutmamış” benzeri eleştirileriyle kendi yaptıkları eylemleri kötülerler ki ortada başa çıkmaları gereken belirsiz bir durum kalmasın.

Hülasa, kaygı her zaman medyanın sunuş biçimine aşina olduğumuz haliyle karşımıza çıkmayabilir. Geçmiş kaygıyı yatıştırma becerilerimiz de her vakit kaygıyla başa çıkmak için yeterli gelmeyebilir. Kaygı yoğunlaştığında yardım istemek olağandır. Yardım istemenin yaratacağı kaygının önüne yine destek alabilmek geçer. Kaygı, her ne kadar gelecekteki baş rolü almak istese de, duygu sahnesinde roller an‘dan ibarettir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi