Murathan Mungan: Türkiye’nin sağcısıyla solcusu çok benziyor

Murathan Mungan: Türkiye’nin sağcısıyla solcusu çok benziyor
Yazar Murathan Mungan, faili meçhul cinayetleri anlattığı yeni romanı “995 km” kitabının söyleşisi ve imza gününü hikayenin başladığı Diyarbakır’da yaptı. Cansu Çamlıbel ile, kitaba dair konuşan Mungan, "Faili meçhul...

Yazar Murathan Mungan, faili meçhul cinayetleri anlattığı yeni romanı “995 km” kitabının söyleşisi ve imza gününü hikayenin başladığı Diyarbakır’da yaptı. Cansu Çamlıbel ile, kitaba dair konuşan Mungan, "Faili meçhul denen cinayetlerin faillerinin aslında ne kadar ortada olduğunu anlattım" açıklamasını yaptı. Mungan, öğretmek için değil, hatırlatmak için yazdığını belirterek, “bazı romanların zaman aşımına uğrayan davalar ve olaylarla ilgili hatırlatma görevinde bulunmasını önemsiyorum."dedi.

"Türkiye'nin sağcısıyla solcusu aynı kumaştan ceket giyiyor" diyen Mungan, "Birinin ceketi soldan düğmeleniyor diğerininki sağdan. Buradan başlayan bir süreç var. Muhalefet hiçbir zaman sahiden muhalefet etmiyor. Daha muhalif hatta marjinal kimlikler bile bir yanlarıyla sisteme yapışmaya bakıyor. Ya ataerkilliğe yapışıyor ya milliyetçiliğe ya dine." açıklamasını yaptı.

Mungan'ın söyleşisinden bir kısım şöyle:

"Bizim toplum olarak tarihimizle sahte bir ilişkimiz var"

- Neden özellikle o dönemi hatırlatmak istedin?

Bu konuda kitaplar yazıldı, belgeseller yapıldı, bölgedeki çatışmalar, örgütlenmeler, İslami tarikatlar üzerine çalışmış, kıymetli araştırmalar yapmış kişiler var. Mehmet Kurt'u, Ruşen Çakır'ı, Faik Bulut'u, Rıdvan Akar'ı anmak isterim. Ama bunlar maalesef konunun kurbanlarının ve meraklılarının ilgisiyle sınırlı kalıyor. Roman ise daha geniş bir kitleyi kucaklayan tür. Ben Türkiye gibi hafıza kayıpları girdabında kaybolan, üstüne üstlük bilmem kaç yıldır sistemli biçimde hafızası silinmeye çalışılan bir toplumda bu anlamda bu romanın hatırlatma, merak ettirme, dönüp bakma ihtiyacı uyandırma gibi bir misyonu kendiliğinden yüklendiğini düşünüyorum. Roman olarak okunmasının hazzı yanında siyasi bir farkındalık efekti de uyandırsın istedim. Bizim toplum olarak kendi tarihimizle sahte bir ilişkimiz var. Malkoçoğlu filmlerini Osmanlı tarihi sanan bir halkız. Yakın dönemde bir devlet politikası olarak sistemli olarak sözde Osmanlı tarihini anlatma iddiasındaki diziler de bu sahteliği sabitlemeye çalışıyor.

Hatırlarsanız bir televizyon dizisinde Kanuni Sultan Süleyman'ın çocuklarını öldürttüğüne ilişkin bir bölüm üzerine bir yurttaş, "Osmanlı tarihine hakaret ediliyor, Padişah'ı evlat katili gösteriyor" diye mahkemeye başvurmuştu. Maalesef bunlar tekil örnekler değil. Tarihi gerçeklerin üzerine bu kadar toprak atılmış, halısının altı üstünden kabarık bir toplumda, bazı romanların zaman aşımına uğrayan davalar ve olaylarla ilgili hatırlatma görevinde bulunmasını önemsiyorum.

(...)

"Türkiye'nin sağcısıyla solcusu aynı kumaştan ceket giyiyor"

- Bunu biraz açar mısın?

Sosyolojik kumaşımıza bakmak gerekiyor. Türkiye'nin sağcısıyla solcusu birbirine çok benziyor. Aynı kumaştan ceket giyiyorlar. Birinin ceketi soldan düğmeleniyor diğerininki sağdan. Buradan başlayan bir süreç var. Muhalefet hiçbir zaman sahiden muhalefet etmiyor. Daha muhalif hatta marjinal kimlikler bile bir yanlarıyla sisteme yapışmaya bakıyor. Ya ataerkilliğe yapışıyor ya milliyetçiliğe ya dine... Gerçek anlamıyla kopuşu kimse göze alamıyor. Yapıların betonu çözülüyor ama zihinlerin betonu kolay çözülmüyor, çünkü geleneksel ezberler her yeri sarıp köklenmiş, bazı yerlerde görünmez bile olabiliyor. Kötülük hayli transparanlaştı, örtünmeye bile gerek duymuyor artık. Daha çekirdeğinden başlayarak "ben ve ötekiler", "biz ve ötekiler" diye ayrımlaşmaya başlayan bir toplumuz. Benim ilk gençlik yazılarımdan birinin başlığı "Biz ve Ötekiler İdeolojisi"dir. Birikim dergisinde yayımlanmıştı. Daha yirmi yaşındaydım bunu söylediğimde. Kültürel sosyolojiye ilgim yeni değildir.

"Sadece dış borçlarımız değil, tarihe borçlarımız da kabarık"

- Cumhuriyet kurulalı beri "biz ve ötekiler" var ve 100 sene sonra Türkiye siyaseti hâlâ buradan besleniyor. Son seçimlerde de aslen bunu yaşadık. Klasik aydınlanmacı ya da klasik aydınlanma aşamalarını geçiren toplumlar büyük ölçüde geride bıraktı ya da bırakmak zorunda kaldı bu "biz ve öteki" işini. Cumhuriyet pek çok alanda hızlı gitmiş denebilir neden hep orada tökezliyor?

Bir çırpıda söylenemeyecek kadar çok katmanlı ama başlıklar düzeyinde şunları söyleyebilirim: Çünkü sen tarihin trenine geç kaldın. Osmanlı İmparatorluğu çözüldükten sonra model aldıkların gibi bir ulus devlet olamadın. Aydınlanma çağı yaşamadın. Felsefe tarihinde adı anılan büyüklerin yok. Modernleşme sahnesine adım attığında oyun çoktan başlamıştı. Bir de hep söylenen şu "doğuya batı arasında köprü" klişesi var ya. Gücünü gerçekliğinden alan bir klişe bu. Bir de muhafazakâr kesimin bir klişesi var ya, "Doğunun ahlakını, Batı'nın teknolojisini alalım" var. Oysa biz hayatımız boyunca bu alışverişte doğru ayar tutturamamışız. Tarihle ve çağımızla olan ilişkimiz de hep veresiye usulü. Kabarık olan yalnızca dış borçlarımız değil, kendi tarihimize de geleceğe olan borçlarımız da kabarık.

- "Doğunun ahlakını, Batı'nın teknolojisini alalım" var. Oysa biz hayatımız boyunca bu alışverişte doğru ayar tutturamamışız dedin ya… Hâlâ da tutturamıyoruz, hâlâ oradayız.

Çünkü hâlâ araftayız. Doğulu olmamız gereken yerde Batılı, Batılı olmamız gereken yerde Doğulu olduğumuzu düşünüyorum. O doğu-batı sentezi dedikleri iddianı da gerçekleştirmemişsin. Geleneksel aile yapısı çoktan çökmüş ama sen o yapının köhnemiş değerlerini sürdürüyorsun. Aile kurumuyla milliyetçilik arasında yoğun bir bağ var. Milliyetçilikle faşizm arasında yoğun bir bağ var. Yalnızca ulus anlamında milliyetçilikten söz etmiyorum. Çeşitli aykırı ya da muhalif kimlikler bile mücadelesini bir tür milliyetçilik söylemi içinde sürdürüyor. Çeşitli aidiyetlerin fetişleştirilmesi, bunun yarattığı sığlaşma, daralma, ideolojik körlük topyekûn mücadele etmenin yollarını tıkamaya başlıyor. Aslında bu konuların ayrıntılarına dalıp dağılmaktan korkarım şimdi.

Murathan Mungan'ın söyleşisini okumak için tıklayınız