TASARIMIN PEMBE HALİ

Pembe, kökeni Farsça’dan gelen ve bir renk ismi olmasının yanında çoğunlukla olumlu, iyimser duygularla özdeşleşen bir kelime. Temsil ettiği renk de öyle. Bu uçuk açık renk, örneğin pembe diziler ifadesinde olduğu gibi hafiflik duygusu da içeriyor. Zaten kelimenin kendisi de pamuk kelimesinden türemiş. Geçtiğimiz hafta bu rengi ve onun temsil ettiği olumlu, pozitif ve mutlu yaşam felsefesini kendisine imza edinmiş dünyaca ünlü bir tasarımcı ile kesişti yollarım.

İstanbul’un bol yağmurlarla dolu gri ve nemli havası artık iyiden iyiye Uzakdoğu kentlerini çağrıştırıyor. Yapış yapış bir kentlilik hali. Zaten pandemi sonrası ile yaz başlangıcı arasında sıkışmış tuhaf günlerden geçiyoruz. İşlerin, günlerin, hatta aşkların bile eski tadı yok. Böyle bir anda alıyorum Çok sevgili Berna Hanım’dan (Erbilek) davet telefonunu.  Son 20 yıldır Türkiye’de pek çok firma ile işbirliğinde bulunan Karim Rashid meğer Kütahya Porselen ile yeni bir tasarım yaratmış, Antalya’da bu ürünlerin lansmanı varmış.. Bu davet, gri İstanbul’da bir anda pembe bir hayal gibi düşüyor önüme,  “Gelirim!” diyorum.

Sonraki üç gün gerçekten de olabildiğince pembe. Neden pembe? Çünkü tasarım dünyasına biraz yakın olanlar iyi bilirler ki, bu renk bu tasarımcının imzası gibi bir şeydir. Karim, sadece tasarımları ile değil, tasarımlarını sunma, kendini e bir marka olarak yaratma konusunda çağdaşları arasında en başarılı isimlerden biri. Bu varoluş, bir tasarımcının başta kendi bedenini ve o bedeni ambalajladığı giysileri tasarlıyor. Baştan aşağı fosforlu pembe takım elbise giyen beyaz ojeli bir erkek, hangi kültürde olursa olsun, kendine dönüp baktırıyor. Gerçekten de son 20 yıldır tanıyor ve izliyorsam bu ismi, her zaman kıyafetinde, ayakkabısında, saçında bu özenli tasarım ile karşılaştım. Karim, ürünlerini tasarladığı kadar kendini de tasarlıyor.

Bu hal ve duruş, bolca da parlak renkli, fosforlu bir duruş olduğundan bazıları onu ciddiye almamayı seçiyor. Pembenin hafiflik duygusu bu ama  bu hafife alma büyük hata.Karim, 80’ler den bu yana global ölçekte, tahminimce en çok sayıda firma ile çalışmış, en çeşitli ürün gamını tasarlamış ve hep gündemde kalmayı başarmış ikonik bir isim. Bu, her şeyden önce ticari bir başarı.

Yaratıcı insanın enerjisi de farklı oluyor. Bir yanda mobilyalar, tabaklar ve hatta mimarların çok tepkisini çekse de binalar tasarlayan bu adam, çok yönlü. Ürünlerinin yanında kitapları, performansları, sunumları  ile her yerden bir Karim çıkabilir. Örneğin son dönemde sosyal medyasından da takip edebileceğiniz Covidance serisini başlattı. Özenli kostümleri ve güzel müzikleri ile çektiği bu dans videolarının, böylesi günlerde hem pozitif enerji yaymak hem de bedenlerimizi hareket ettirmek için önemli olduğunu belirtiyor; çok da doğru… Başından beri bu videoları izliyorum, ve hatta Karim gibi projelendirmemiş olsam da, ben de birkaç kez evde müzikle çıldırıp dans etmiş ve bu videoları yayınlamıştım. Karim tüm varlığını ve aksiyonunu tasarımcı kimliğinden ayırmayan, hepsini bir bütün içinde Karim Rashid markası altında harmanlayabilen bir portre.

Dediğim gibi son 20 yıldır Türkiye ile öyle çok işbirliği yaptı ve öyle çok geldi ki Karim, onun çalışmalarını burada sıralamama gerek yok. Ama en önemlisini, yani onu bizlerle tanıştıran Gaye Çevikel’i ve Türkiye’nin en önemli – ve nadir- global tasarım markalarından biri olan Gaia&Gino’yu anmadan geçmek imkansız.

Gaye, kişisel eforu ile tüm dünya fuarlarını gezerek büyüttüğü markası ile pek çok uluslararası tasarımcı ile çalışmıştı. Markanın oluşması için yıllarca Gaye ile mesai yapan ve markanın ilk koleksiyonunu hazırlayan isim ise Karim idi.  Yanılmıyorsam 2003 veya 2004 olmalı. Karim’in o dönemde İstanbul’un yedi tepesinden ilhamla yarattığı mumluk serisi ve Arapça Allah kelimesinden ilhamla yarattığı Cali Vazo , sadece o dönemde değil, günümüzde de Türkiyeli bir tasarım adına  oldukça önemli ürünler.

Diğer bir işbirliği Kayra şarapları ile gerçekleşmişti. Burada da asma yaprağından esinlendiği kadehi, tüm zamanların şarap kadehlerinden hemen ayrılan formu ile göz doldurmuştu. Bu ürünün lansmanında Karim, ayrıca DJ performansı da sergilemişti. Işıklar ve gece her zamanki gibi pembe ve beyazdı.

Antalya’daki pembe rüya ise biraz daha farklı idi. Karim ile bugüne dek bir iki röportaj yaptım, ve artık düzenlenmeyen All Design konferansında onunla aynı sahneyi paylaşarak, doğaçlama sorular sorduğum bir performansa da imza atmışlığım var.  Bu kez hissettiğim samimi Karim’i daha önce görmemiştim.  Bana göre dinlediğim en güzel konuşmalardan birini yaptı Kütahya Porselen için tasarladığı Skallop serisinin tanıtımında. Bu konuşmasında eskilerde olduğu gibi “onu severim bunu sevmem” edası yoktu; daha çok duyarlı tasarım, tasarımcının dönüşen dünyadaki rolü ve önemi üzerine ilham verici ve davet edici bir hal vardı. Çok güzeldi. Konuşmayı o anda canlı olarak sosyal medyamda yayınladım ve hesabımda da bıraktım, merak edenler orada bulup izleyebilirler.

Orijinal olmaktan, üretken ve yaratıcı olmaktan, ulaşılabilir tasarımdan bahsetti Karim. Aynı idealde buluşan insanlar olarak gözlerimiz buluştu, birbirini onayladı ara sıra. Düzenlenen davet öyle samimi ve hoş bir biçimde hazırlanmıştı ki, Antalya’nın çam ve iyot kokuları ile birbirine karışan bu deneyim, gerçekten de tam hayal ettiğim gibi beni pembe bir dünyaya sürüklemişti. Pandemi biraz olsun hafiflemişti ve yeniden pek çok tanıdık ile bir araya gelmiştik. Tasarım hakkında konuşuyorduk. Öyle ya, tasaım her zaman dünyayı daha güzel, daha yaşanır bir yer yapardı. Türkiye harika bir yerdi. Bu harika ülkenin harika bir tatil beldesinde, özenli bir tesiste, size her zaman gülümseyen yardımsever insanlarla dolu bir ortamdaydık. Güneşin battığı keskin dağ yamaçlarına bir bakış attım ve  o an örneğin twitter ı açsam okuyacaklarım ile alt üst olacak bu pembe hülyaların aynı keskinlikte yok olacağını bildiğimden içime derin bir nefes çektim. Pembe rüyamdan 3 gün boyunca çıkmamak için elimden ne geliyorsa yaptım.

SKALLOP

Skallop, isminden de anlaşılacağı gibi ilamını bu coğrafyadan almış gibi bir ürün serisi olmuş. Yemek ve servis tabaklarından, çay ve kahve fincanlarından oluşan bir seramik ürün serisi.  Karim’in imzası olan pembelerin ve beyazların yanında, Akdeniz’in mavi tonlarını da kullanmışlar bu tabakları üretirken. Karim Rashid her zaman organik formlarla çalışır. Doğa organiktir der hep ama bazen de doğa karşıtı sentetik ve fütürist bir tavır sergiler. Yuvarak formlar, dönüşler, akışkan desenler, canlı ve alıcı renkler, kimi zaman teknolojik görünen kimi zaman da üretimi için büyük teknolojiler gerektiren ürünler bunlar çoğunlukla. Skallop serisi de, özellikle masa üstüne konulduğunda, mavi beyaz su dalgaları gibi duracak, yaz ve deniz diye bağıran ürünler.

Bu tür işler büyük bir takım oyunu. Kütahya Porselen’in bu genç ve heyecanlı takımını anmadan da geçemem. Sema Güral Sürmeli’nin konuşmasında anlattığı gibi, Karim Rashid'i fuarda Kütahya Porselen standına getiren ve bu tanışma ile iş birliğine vesile olan  isim genç bir meslektaşım Şenol Duman, firmada Form Tasarım Takım Lideri olarak görev yapıyor, ve tabii ürün geliştirme sürecinde de rol üstlenmiş. Projenin yürütücüsü de meslektaşım  Ecren İlter. Formları ile müstesna bu ürünler eminim kalıp ve prototip aşamasında zorlu anlara sahne olmuştur. Bu süreci Fatih Özger yürütmüş.

Ürünlerin çekimi de Antalya’da bizim bulunduğumuz eşsiz ortamda gerçekleşmiş. Bu çekimler de son derece deneyimli bir isme, Mustafa Seven’e emanet edilmiş. Mustafa bey, Karim’in tasarımlarından başka bir eser ortaya çıkarmış. Bu fotoğraflar da böyle önemli bir imzadan çıkınca ayrı bir kimliğe bürünmüş.

İyi tasarımın iyi bir ekip ile ortaya çıkabileceğinin başarılı ve pembe bir örneği burada aktardığım. Karim ile daha önce çalışmış ancak aynı başarıyı yakalayamamış pek çok firma biliyorum. Ünlü bir tasarımcıyı getirtip onlara iş yaptırmak memleketimizdeki en yaygın PR aksiyonlarından biridir. Bu ünlü isim eğer yerli olacaksa, çoğunlukla tasarımcı olmayanlardan seçilir. Sabah programı sunucusunun elektirikli ev aleti tasarladığı bir ülkede yaşıyoruz ne de olsa! Burada sunduğum pembe hayal ise sadece Karim’in pembe dünyası değil; tasarımın başarıya ulaşması için ardında tasarıma inanan bir üreticinin, ekibin ve onu bizlerle buluştuğu noktaya kadar getirecek deneyimli akılların bir araya geldiği bir dünya. Eminim bundan sonra da firmanın yaygın satış noktaları ile bu tasarımlar isteyen herkese de ulaşabilecek. İyi tasarımı kullanmak herkesin hakkı ve bu seride her bütçeye uygun bir seçenek de var. Bu dünyadaki tüm başarılı örneklerde de böyle sağlanıyor. Pembe hayaller, doğru kararlar, strateik planlama, inanç ve azim ile gerçek olabiliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi