“Tek yol içsel devrim, sonrası zaten kolay”

Son Güncellenme Tarihi: Eylül 25, 2021 / 15:54

Dinleyiciyle ilk defa Bırak şarkısıyla buluşan Kutlay Uyar, son çalışması Daha Fazla Silinmeden’i yayınladı. Brit-pop ağırlıklı sound’u ve dinleyiciyle direkt iletişim kuran şiirsel sözleriyle Daha Fazla Silinmeden insanın ‘kendi olma’ derdini notalara döküyor.

Kutlay Uyar, aşağıda da okuyacağınız üzere müziğe çocuk yaşlarda başlamış. Lisedeyken de gitarla haşır neşir olmuş ve Down to Earth adında bir nu-metal grubunda vokal yapmış. Üniversite için İzmir’e gittikten sonra da ilk gençlik zamanından miras, kıyıda köşede kalmış sözleri elden geçirip şarkı formatına şekline sokmuş. Bu süreçte beste, kayıt ve yapım aşamalarında Erman Seven, Selçuk Güven, Caner Hız, Aykut Acarlar ve Ufuk Çampınarı gibi yerel Adana müzisyenleri ile çalışarak çeşitli demolar ve single’lar yayınlamış.

Kutlay Uyar’ın dinleyiciyle ilk buluşması Bırak single’ıyla olmuştu. Bırak’ta, Uyar’ın kendine çizdiği yolun başlangıcıydı ama sanatçı bu yoldan şaşmadan, deneyselliğe çok fazla pas vermeden, ‘kendi yolunda’ ilerleyerek üçüncü çalışması Daha Fazla Silinmeden’i OnAir Sahne etiketiyle piyasaya sürdü. Kendisine Ezgi Pekel’in de eşlik ettiği Şarkı için, “Yaşananlardan ve acılardan kaçmak yerine gerçekten içlerinden geçebilmek, anılarını, öğretilerini hep taze tutmak, şimdi ve burada yalnızca kendimiz olmamız yolundaki en büyük sınavlar,” diyor Kutlay Uyar. Ucu hayli açık bu yorumuyla ilgili düşüncelerini, müzik hayatını, geçmişini, şiirsel sözlerini konuştuk. 

Müziğe nasıl başladın?

Müziğe çocukken Michael Jackson’ın Heal The World şarkısını dinlediğim; o zamanlar bilmediğim bir dilde yazılmış bu şarkının, tüm tüylerimi diken diken edip, gözlerimi doldurduğu gün başladım sanırım.

Bir nu-metal grubun varmış. Ama şimdi alternatif-brit pop türünde bir müzik yapıyorsun. Senin gibi sert bir müzikal altyapıdan gelip ilerleyen zamanlarda vitesi düşüren birçok müzisyen var. Bu biraz yaşla mı alakalı? Ya da –nu metal’in popüler olduğu dönemi baz alırsak- “Bu müzik eskidi. Kimse dinlemez,” deyip bir geçiş mi söz konusu oluyor?

Yaptığım müziğin tarzının değişmesinde, yaşın ilerlemesi ve beslenilen müzik tarzlarının değişmesi gibi sebeplerin yanında, üretim ekosistemimin stüdyo ortamından ev ortamına kayması ve bunun sonucunda biraz daha içsel-yalnız bir dünyadan beslenmesi de var. Şu an eski ekiple stüdyoya girsek, yine eskisi gibi kafaların sallandığı, brutal vokallerin yapıldığı ve bol bol tepinilen çok daha sert işlerin çıkması kaçınılmaz.

Şarkı sözlerinde düz bir anlatımın yok. Şiirsel bir hava seziliyor. Var mı böyle bir durum?

Söz ve müziğini aynı anda yaptığım şarkılarım biraz daha şimdiye dair, yalnızca bir olaya ya da bir duyguya odaklanmış sade işler olarak çıkıyor. Sözlerini önceden yazdığım işlerde ise yalın anlatımlardan daha çok duyguların ve olayların bilinçaltımdaki yansımalarını, tıpkı rüyalarımızın bize anlattığı gibi metaforlar ve soyut tasvirlerle anlatmaya çalışıyorum. Benim için her zaman söz yüzde 51, müzik ise yüzde 49 önemli oldu. Enerjimi de projelerime bu şekilde kanalize etmeye dikkat ediyorum.

Yeni şarkın Daha Fazla Silinmeden’de geçmişi silerek kendinden vazgeçmemek gerektiğine vurgu yapıyorsun. “Daha fazla silinmeden/Topla kendini geçmişinden/Daha hala biraz senken/Geçmiş senden geçmemişken” diyorsun. Bu bence paradoksal bir durum. ‘Geçmişle beraber yaşamak’ diye bir şey de var ‘geçmişi çöpe atıp yepyeni bir yol’ da…

Aslında benim seçtiğim yol ne geçmişi çöpe atmak ne de geçmişle beraber yaşamak. Yaşananlardan ve acılardan kaçmak yerine gerçekten içlerinden geçebilmek; anılarını, öğretilerini hep taze tutmak, şimdi ve burada yalnızca kendimiz olma yolundaki en büyük sınavlar diye düşünüyorum. Sırf acısı ve farkındalığı ağır diye gerçeklerden kaçarken, nasıl gerçekten kendimiz olabiliriz ki? Bence tüm acılarla oturup istişare etmek ve daha sonrasında el sıkışıp yola devam etmek içsel huzur için tek yol. Yani tek yol içsel devrim, sonrası zaten kolay, gerisine bakarız.

İlk şarkın Bırak’tan bu yana sound’un hep aynı çizgide ilerliyor. Günümüzün saniyede değişen piyasasında sürdürmek hayli zor. Oyunu kurallarına göre oynamayı düşünmüyor musun?

Bildiğim tek bir oyun ve bu oyun için ise tek bir park var. Günün birinde beni bu duygusal oyun parkımdan, içtenliğimden ve samimiyetimden uzaklaştıracak bir baskı ya da ihtiyaç hissedersem küsüp oynamayacağıma oldukça eminim. Şarkılarımı yaparken daha çok insan dinlesin ya da bana bir şekilde maddi dönüşü olsun şeklinde hiçbir kaygıya yer vermiyorum. Çok şanslıyım ki benimle oyunumu bu şekilde oynamak isteyen, destek veren çok değerli müzisyen arkadaşlarım, OnAir Sahne gibi platformlar ve alternatif müzik severler var.

Yaptığımız telefon görüşmesinde bana, “Beni dinleyen birileri varmış,” demiştin. Niye bu kadar umutsuzsun?

Şu anki dijital müzik piyasasında, bir bağımsız müzisyenin dinleyicilerinden alabildiği geri dönüşlerin hemen hepsi dinlenme rakamlarından ibaret. Çevremizde projelerimizi eleştiren, geliştiren birçok insan olsa da organik dönüşlerin azlığı zaten duygularla ilerleyen bir kulvarda koşan müzisyenlerde motivasyonsuzluğa yol açıyor. Ben bu durumla daha fazla silinmemek adına çoktan el sıkıştım ve barıştım. Bu konu kendi aramızda sıkça dillendirildiğinden bir ironi ve şaka olarak sizinle paylaştım.

Burak Soyer

Burak Soyer 9 Ocak 1986’da Kütahya’da doğdu. 1992 yılında Çanakkale’ye yerleşti. İlkokul, ortaokul ve liseyi burada okudu. 2004 yılında Marmara Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı’nı kazandı. Aynı yıl okulu bıraktı. Bir süre garsonluk yaptı. 2005 yılında Radikal gazetesi Kültür Sanat Servisi ve Radikal Kitap’ta stajyer olarak gazeteciliğe başladı. 2006-2008 yılları arasında Akşam gazetesi Ekler servisinde muhabir olarak çalıştı. 2008’in sonunda “memleketim” dediği Çanakkale’ye geri döndü. Burada çeşitli yerel gazetelerde görev yaptı. 2010 yılında internethaber.com’da editör olarak işe başladı. 2012 yılında Reklam Store şirketine bağlı 12 sektörel internet sitesinin yayın yönetmenliğini üstlendi. Buradan ayrılıp sözcü.com.tr’de editör olarak işe başladı. Bu dönemde İstanbul Oyuncu Tayfası’ndan oyunculuk eğitimi aldı ve tekrar Çanakkale’ye dönerek Çanakkale’nin ilk özel tiyatrosu Tiyatro Troya’da oyunculuk eğitimine devam etti. Bu eğitimler neticesinde Son Mektup filminde George karakterini canlandırdı. 2009 yılında girdiği Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden 2014 yılında mezun oldu.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top