TEMA PARKIN KADAR KONUŞ TÜRKİYE

Geçtiğimiz haftalarda Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin şeffaf bir biçimde internet sitesinde yayınladığı dosyalarla ve Mansur Yavaş’ın açıklamalarıyla Ankapark isimli yatırım gündeme oturdu. İlk fikrinden bu yana pek çok kez pek çok farklı başlıkla basına konu olan bu vizyon (!) sahibi projenin ortaya dökülen süreçleri ve mali portresi, kuşkusuz onu hukuk tanımayan AKP hükumetinin

politikalarının bir skandal anıtı haline dönüştürüyor.

Yanılmıyorsam bir Eylül ayıydı. Bir iş seyahatimle birleştirip, o yıllarda dokuz yaşına basan kızımı Amerika’daki olmasa bile Paris’teki Disneyland’e götürmeyi nihayet başarmıştım. Hayatlarında deniz bile göremeyen çocukların ülkesinden çıkıp, Paris’teki bu keyifli tatilin anlamını kızım ne kadar önemsedi bilemem ama ben nedense sanki bir ebeveynlik görevimi daha tamamlamış gibi hissetmiştim. Neredeyse tüm gün bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında, bu tür eğlenceleri aslında hiç de sevmediğim halde, Eurodisney’in 550bin metrekarelik alanında sırılsıklam vaziyette oradan oraya koşturmuş, gücümüzün tükendiği zamanlarda kendimizi parkın etrafında turlayan trene atmış, yemeklerle ve biraz da alışverişle yüklü bir günü geride bırakmıştık. Kızım mutluydu, en azından öyle görünüyordu; o mutlu olduğu için ben de mutluydum. İlk tema park deneyimim gerçekten de burasıydı.

1992 yılında açılan bu parkı, bizim gittiğimiz yıl olan 2011’de 15 milyon insan gezmiş ve bu rakam bir önceki yıldan %3 daha düşük olarak kayıtlara geçmiş. Bu yıl aslında Eurodisney’e olan ilginin de düşmeye başladığı yıl olarak görülüyor, zira dünyanın en ünlü markasının %40 hissesine sahip olduğu bu park 2010 yılında dahi 45,2 milyon Euro’luk bir net zarar göstermiş. Kuruluşunda 1.3 milyar Euro’ya mal olan park, daha sonraki eklemelerle ve tasarım değişimleri ile 5.5 milyar Euro’luk bir yatırım maliyetine sahip. İnanması güç ama bu dev ve gözde işletmenin borçlarını kapatıp da kar ettiğini açıklayabildiği ilk tarih 2019! Şans bu ya sonrasında da küresel salgın başladı ve sanıyorum her işletme gibi Disney de bundan epey etkilendi.

Meraklı okuyucularımız kısa bir araştırma ile bu işletmenin mali geçmişini çok daha detaylı bulabilirler, benim bu bilgileri paylaşmaktaki amacım, Disney gibi bir tema park marka değerinin, Paris gibi bir turizm ikonu kent ile birleşiminden doğan işbirliğine karşılık, yapılan yatırımların ve işletim masraflarının altından kalkabilmek için aradan neredeyse 20 yılın geçmiş olmasını beklemeleri gerektiğini vurgulamak.

TEMA PARK ENDÜSTRİSİ

Tema parkları ilk kimin yarattığına dair pek çok bilgi var. Hala işleyen en eski tema parkın Danimarka’daki Bakken olduğu söyleniyor. Jægersborg Deer Park içerisinde bulunan bu park 1583 yılından beri hizmet veriyor. İçerisinde 82 yıllık bir ahşap rollercoaster da bulunan bu parkta hiçbir tabela veya reklam bulunmuyormuş, Danimarkalılar bununla övünüyorlar elbet. Aralarında benim kızımın da bulunduğu hızlı tren hayranları için bir kült park burası.

Uzun ismi Dyrehavsbakken olan ve “tepe” anlamındaki bu bölge 16. Yüzyılda insanların temiz su kaynaklarına ulaşmak için kullandıkları bir bölge imiş. Zamanla bu ziyaret şairlerin, yazarların ve dansçıların katılımı ile bir kutlamaya dönüşmüş. Her yıl burada düzenlenen festivale ilgi tüm yıllar içinde artmış. Önceleri kraliyet sahasında olduğu için halkın kullanımına kapalı olan bu eğlence parkına olan ilgi demiryolları ile sağlanan ulaşım kolaylıkları ile gittikçe artmış.Krallardan biri halkın kullanımına açıvermiş sonunda. Bugün, yaşayan en eski tema park olması unvanı ile hala ilgi odağı.

Tema parklar, bir bakıma festivallerin ve karnavalların iyiden iyiye ticarileşmiş hali. Üreticinin yetiştirdiği sebzeyi meyveyi sattığı pazaryerleri nasıl çağımızda süpermarketlere dönüştüyse, galiba bu toplaşarak eğlenme kültürü de lunaparklara ve tema parklara dönüşmüş durumda. Yeniden itiraf etmem gerekirse, ben sirkleri, lunaparkları ve tema parkları hiç sevmedim ve mecbur kalmadıkça da gitmedim. Buradaki kurgulu eğlence modeli beni pek içine alamıyor. Çarpışan arabaların içerisinde veya kapkaranlık gizemli bir tünelde ister istemez kendinizi bir deneyimin içinde buluyorsunuz ve  duygularınız anlık olarak manupule oluyor ama yine de bu ekstrem tematik durum benim için hiçbir zaman pek cazibeli görünmüyor. Ne var ki insanların çok büyük bir kısmı benimle aynı fikirde değil; kimileri bu parkları seviyorlar.

Bakken’in varlığı bir yana, tema parkların yükselişi hemen her popülist yaklaşımın sergilendiği Amerika kıtasından oldu. Disneyland'in dünyadaki en göz önünde, ticari olarak uygulanabilir tema parkı olarak başarısı, Florida'dan Hong Kong'a kadar dünya çapında bir dizi başka parkın yaratılmasına yol açtı.

Disneyland'in etkisinin tema parkı kavramı ile sınırlı olduğu söylemek çok zor. Örneğin Eurodisney için elbette Parisliler ilk başlarda tepki göstermişler ve bu açılışı “Fransa'nın kültürel işgali" olarak nitelemişlerdi. Amerika geleneğini oluşturan, “toplumun kültürel inşası” rolü, bu tema parklara dek uzanıyor ve çeşitli akademik çalışmalarda Disney açıkça çocukların psikolojik ve sosyolojik evriminde eleştiri oklarına maruz kalıyor. Tema park endüstrisi, mutfak tarafında, masadaki lezzetli ve neşeli bir ziyafetten çok daha fazlasını barındırıyor.

Küresel ölçekte 70 milyar dolarlık bir endüstriden bahsediyoruz. İlgili raporlar 2019 yılında 73,5 milyar dolar olan eğlence parkı endüstrisini, 2022 de pandemiden dolayı küçülerek 71,6 milyar dolar olarak öngörüyor. Bu endüstriden bahsederken içinde otellerin, restoranların, alışverişin ve son yıllarda mobil aplikasyonların ve oyunların da bulunduğu zincirleme bir reaksiyondan bahsediyoruz. Milyonlarca insanı gerek iş gücü tarafında gerekse ziyaretçi konumunda ilgilendiren bir ekonomik gerçek temaparklar

TASARIMIN SIĞINAĞI : TEMA

Tema, biz tasarımcıların çok sayıda yaratıcı unsuru barındıran problemler için başvurduğu bir kavramdır. Kelimenin İngilizcesi olan “theme”de fonetik olarak Türkçe’dekine benzer ve her ikisi de Antik Yunan dilindeki -the kökünden gelir. Bu kelime eski dillerde ortaya koymak, yerleştirmek gibi anlamlarda kullanılmış. Hititlerde -dai, Sankrit dilinde dadhati, eski Alman dilinde tuon gibi kelimeler kullanılmış. Almanca ve İngilizcedeki “yapmak” (to do) anlamına gelen kelimelerle tema kelimesi aynı köklere sahip. Kafayı takıp bir hayli araştırdıktan sonra, benzer bulduğum “demek” kelimesi ile ilgili olarak düşündüklerime yakın bir bağ da kurabildim. Demek kelimesinin eski Türkçe’de -te olarak ifade edildiğine, Eski Oğuz Türklerinin seçmek anlamında Tegme- Degme gibi kelimeler kullandığına rastladım.

Bu etimolojik yolculuğum bana iki şey düşündürtüyor, ilki: Bugün kullandığımız ve aslında kaynakların genelinde Antik Yunanca’dan geldiği belirtilen tema kelimesinin en eski köklerinin Orta Asya’da da benzer olması. Te veya tegme kelimesi, seçmek, ortaya koymak, yapmak anlamında kullanılmış çok ama çok eski bir kelime. Diğer bir düşüncem de şöyle: demek fiili söylemek anlamında ve buradan hareketle, daha eski ve biraz da evrensel bir gerçeğe kapı aralıyorum. Söylemek yapmaktır. Başka bir deyişle söylediğimizi ortaya koyduğumuzu yapmış oluruz bir bakıma.

Tema, çoklu tasarım içeren yaratıcı eylemlerin düzenli ve yetkin bir biçimde ortaya konması, yapılabilmesi için gerekli bir kavram. İster bir müzik bestesi olsun, ister bir moda defilesi, sezonluk bir mobilya koleksiyonu, bir AVM projesi veya bir eğlence parkı… tüm bunlar için bir tema belirlemek, her zaman fazla dağılmadan derli toplu bir iş yapabilmeyi sağlar. Böylece hikaye anlatılabilir. O tasarımın kullanıcılarına da bu temalar altında verilmek istenen duygular rahatça verilebilir.

Örneğin Disney parklarının teması, Disney filmlerinin setleridir. Her bir Disney kurgusu, farklı bir temada izleyicisine seslenir. Bu parklarda yer alan çeşitli bölümlerde kendinizi bu yaratımların bir parçası olarak hissetme olanağınız bulunur.

Buradan hareketle ortaya çıkan diğer onlarca tema park da bu nedenle kendilerine adı üstünde “tema”lar seçerler.

Son dönemde gündemimizi dolduran Türkiye’nun en büyük batık projelerinden Ankapark’ın kendine tema olarak dinazor seçmesi ironik değil mi?

TASARIMCININ ADI YOK

İsmi bile Twitter’da açılan bir hashtag ile bulunan Ankapark isimli proje, Atatürk’ün mirası hiçe sayılarak Atatürk Orman Çiftliği arazisi üzerinde 1.3 milyon metrekarelik bir alana kuruldu.

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin kendi sayfasında yer alan İsraf dosyası isimli bölümden yapılan tüm harcamaların toplamı kalem kalem ortaya  döküldü; hala duymadıysanız bu miktar 750 milyon Dolar.  Bu projeye karşı ilk günden beri büyük direniş gösteren Mimarlar Odası’nın belirttiğine göre bu maliyet buzdağının görünmeyen yüzü. Listeleri incelediğimde bunun çok açık olduğunu görebiliyorum.

Devletin Fen İşleri Daire Başkanlığı, Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı, Kent Estetiği Daire Başkanlığı, destek hizmetleri, basın yayın, ulaşım ve sosyal hizmetler daire başkanlıkları tarafından bizzat yapılan bu ödemeler arasında milyonarca liranın ne olduğu bilinmeyen bir “temalandırma alım işi”ne harcandığını, daha çok milyonun ise  temaparkın teması olan dinazor heykellerine farklı ihalelerle harcandığını görebiliyorsunuz. Bu listede Dinazor heykel kılıfı diye bile bir maliyet var! “Minareye kılıf giydirmek” diye atasözü bulanan bir toplumun yöneticilerinin milyarları harcamak için dinazorlara kılıf giydirmesi kimi şaşırtabilir?

Bu yazıyı hazırlarken yerel ve yabancı kaynaklardan bu kadar büyük bir projede hangi tasarım ofislerinin çalıştığını bulmaya çabaladım. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye’nin hatta Avrupa’nın neredeyse en büyük kapsamlı tema park projesi, Eurodisney’in iki mislinden daha büyük bir alanda inşa ediliyor. Buranın genel tasarımını yapan, binalarını tasarlayan, peyzajını tasarlayanlar nedense ortalıkta görünmüyorlar. Birkaç ihtimal var: büyük tasarımcı ve vizyon sahibi olan dönemin belediye başkanı, bizzat bu alanı tasarlamış ve yüklenicilere tarif ederek yaptırmış olabilir, zira demeçlerinde dünyanın tüm tema parklarını gezdiğini beyan ediyor. Diğer bir ihtimal ise, hemen her devlet projesinde koşa koşa yer alıp, sonra utançlarından isimlerini saklama gereği duyan bir takım mimarlar ve tasarımcıların, olay bir skandala dönüşünce sessizliğin karanlığına çekilmiş olmaları.

Bu proje için ne kadar telif veya tasarım bedeli ödendiği bilgisi yayınlanan listelerde yer almıyor. Gerçekten de açıklanan rakamdan çok daha fazlası olmalı.

Bir keresinde, yerel yöneticilerin kendilerinde nasıl” tasarım” yetisi gördüklerini ve hadsizce bu meslek alanına nasıl da tecavüz ettiklerini kaleme almıştım. Ankapark projesi yerel yönetimin sınırlarını aşan, açılış töreninde izlenebileceği gibi bizzat Cumhurbaşkanlığı düzeyinde destek görmüş, kamu haklarına saldırı içeren, tüm süreçleri skandallarla dolu batık bir proje.

750 milyon dolar, Türkiye’den yurtdışına göçmek zorunda kalan gençliğin yaşam hayali, laç bulamayan hastaların iyileşme umudu, İstanbul gibi mega kentlerin ulaşım, alt yapı gibi problemlerinin çözüm umudu, Anadolu’nun en uzak kentindeki Ali’nin ve Fatma’nın eğitim hayali, bugünlerde ödeyemediğimiz kiralarımızın, borçlarımızın, batan ekonomimizin faturalarından sadece biri.

Ankapark, Türkiye’nin son 20 yılda geldiği kokuşmuşluğun, çürümüşlüğün somut bir gösterisi biçiminde Ankara’nın göbeğinde duruyor.

Kime ve neye satıldığı bilinmeyen bir geleceğin, vizyonsuzlar tarafından vizyon olarak ambalajlanarak sunulduğu bir projenin şimdilik görünen yüzü bu 750 milyon dolar, emin olun daha uzun yıllar ceplerimizden yemeye de devam edecek. Bu kapsamda bir rezaletin ortadan kaldırılması veya dönütürülmesi bile büük yatırım gerektiriyor. Oysa yapılan anketlerde halkın iradesei sadece ağaç ve yeşil alan istemişti. Ankapark’ta enkaz haline dönüşmüş bu milyonlar, toplumun iradesini de havaya uçurdu.

Bu proje belki de Türkiye’nin nasıl bir enkaz olduğunun en iyi göstergesi.

Üst üste yığılmış o korkunç oyuncak kalıntılarına bakarken gerçekten de 90’lı yıllara kadar bildiğim ülkenin ne hale dönüştüğünü görebiliyorum. Çirkin, işlevsiz, üst üste yığınlar halinde, amaçsız bir kalabalık. Fütursuz, talancı, vicdansız, yozlaşmış bir kuru kalıntı.

Bu parkın temasının evrenin en eski ve ilkel dönemlerindeki bir canlıya atfedilmesi, kuşkusuz geleceğin tarih sayfaları için neşeli bir karşılaşma: Dinazor seçmene anca Ankapark yakışır doğrusu !

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi