“Türküler zaten bize miras. Biz de bunun bir parçası olabilirsek ne ala…”

Cihan Yıldız, son albümü Dem-i Devran ile, artık yüzüne bile bakılmayan ya da türlü türlü hallerde kulağımızı tırmalayan türkülerin özüne inerek dinleyiciyi Diyarbakır’dan Urfa’ya, Çarşamba’dan Tunceli’ye kadar Anadolu’nun kadim topraklarında gezdirirken, bu toprakların asıl ‘sahiplerinin’ de peşine takıyor bizi.

Türkülerin artık unutulmaya yüz tuttuğunu söylemek yanlış olmaz. Ya da ‘kemik kitlesi’ tarafından, genelde yöresel bir sahiplenmeyle varlığını sürdürmeye çalışıyor da diyebiliriz. Diğer taraftan da çok popüler bir isim, türküleri -artık ne tarzda müzik yapıyorsa (bu rap’tan ‘eller havaya’lı dıptıslı remix’lere kadar uzanabilen bir yelpaze)- yine çok bilinen bir türküyü alıp, bambaşka bir şekilde ‘piyasa’ şarkısı haline getirerek ortaya sürüyor. Televizyon dizilerinde de nispeten biraz daha kaliteli olarak türküleri farklı formlarda dinliyoruz. Meraklı dinleyici de araştırırsa kıymeti biraz daha anlaşılıyor. Yoksa nasıl dinlediysek o şekilde kulağımızda yer ediniyor. Sanatçı Cihan Yıldız, son albümü Dem-i Devran’da tüm bu yukarıda saydıklarımı bir kenara itip bizi türkülerin köküne götürerek önemli bir iş yapıyor. Kendisi bunun bir miras olduğunu söylemese de “kulağımıza küpe olması” açısından son zamanlardaki ‘içe’, ‘öze’ dönüş çalışmalardan farklı bir yerde duruyor Dem-i Devran.

Cihan Yıldız 1980 yılında Elazığ’da doğmuş. Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Konservatuarı Şan Eğitimi bölümünden şan eğitimi almış. İlk albümü Yağmurun İzi’ni 2005’te yayınlamış. Bunu 2007’de Sessiz Odalar takip etmiş. 2010 yılında Bana Gözlerimi Geri Ver albümünden sonra 2011 yılında Dolunay adlı bir single çıkarmış. Şu zamana dek türküleri rock, caz ve daha birçok farklı türde yorumlayan Cihan Yıldız, son albümü Dem-i Devran’da yedi türküyü üzerinde yaptığı, özünü bozmayan çok hafif değişiklere yorumlamış. Dinleyiciyi, Suzan Suzi’yle Diyarbakır’a, Çarşamba’yı Sel Aldı ile Samsun’a, Aşkın Şarabını İçerler Dilber ile Tunceli’ye, Tamburam Rebab ile Urfa’ya kadar Anadolu’nun kadim topraklarında dolaştıran Cihan Yıldız ile albümü konuştuk.

Türkülere merakınız nereden geliyor?

Türkülere merakım doğduğum coğrafyadan, Tunceli'den geliyor. Ben küçükken uyumadığım zamanlarda annem babamı çağırırmış, “Gel bir türkü söyle, uyusun, “diye ve uyurmuşum.

Müzik kariyeriniz 2005’tek yayınladığınız Yağmurun İzi albümüyle başlıyor. Bu albümde kadar aşağı yukarı aynı yolda ilerleyen şarkılar yapmışsınız. Dem-i Devran’da bambaşka bir aleme giriyorsunuz. Neydi sizi bu makas değişikliğine iten?

Aldığım eğitim Türk Halk Müziği eğitimiydi. Yıllardır sazımı çalıp türküler söylerdim ama bu dost ortamlarında olurdu. Bu sefer beni dinleyen dinlemeyen herkes duysun istedim...

Albümdeki türküleri neye göre seçtiniz?

Pandemi döneminde canım dostum Özcan Parlaktaş ile birlikte günlerce saz çalıp türkü söyledik ve bunları kaydettik ve sonra birlikte dinleyip repertuara karar verdik. Albümdeki türküler de bu şekilde ortaya çıktı.

Daha önce türküleri rock, caz gibi farklı formlarla harmanlayarak söylüyormuşsunuz ama bu sefer –hafif oynamalar olsa da- saf halleriyle dinliyoruz türküleri. Albümün adının da Dem-i Devran olduğunu düşünürsek bu çalışmanın biraz ‘içeriye’ dönük olduğunu söylemek mümkün mü?

Bu albüm benim söyleyemediklerim diyorum. İçe dönük, samimi, yalın bir iş oldu. Dem-i Devran dedik. Tüm zamanların türkü demi…

Türküleri artık popüler sanatçılardan cover halleriyle dinliyoruz. Onlar da genelde herkesin bir şekilde aşina olduğu şarkılardan oluşuyor. Siz Dem-i Devran’da bunun dışına çıkıyorsunuz. Ayrıca single gibi ‘dinle at’ dönemindeyken bu bilinmeyen türküleri bir albümde topladınız. Risk aldığınızı düşünüyor musunuz?

Dem-i Devran albümünün bir satış korkusu yok. Zamanla yerini bulacağını düşünüyorum

Son olarak Dem-i Devran’ın bir ‘miras’ olma misyonu var mı?

Türküler zaten bize miras. Biz de bunun bir parçası olabilirsek ne ala…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi