‘Ünlülerin torbacısı’ Yılmaz’ı sevenler, sevmeyenler…

Beni Sevenler Listesi, İstanbul gettolarından çıkıp sınıf atlayarak ünlülere çalışan, kimliğini onlarla var eden torbacı Yılmaz’la, onu ‘kendi dünyalarına’ çıkarları için kabul eden bu meşhur ‘tayfanın’ hikayesini doğal bir dille anlatırken kafalardaki ‘ünlü’ prototipinin gerçekçiliğini seyircinin ‘takdirine’ bırakıyor.

Emre Erdoğdu, 2017 yılında çektiği ilk filmi Kar’la hatırı sayılır bir seyirci kitlesinin dikkatini çekmiş ve takipte kalınması gereken yönetmenler listesindeki yerini almıştı. İkinci filmi Beni Sevenler Listesi’yle de 40. İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale En İyi Film ödülünü kazandı. Festivalde, filmin başrol oyuncusu Halil Babür de En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kaptı. Beni Sevenler Listesi, Cihangir’de yaşayan filmcilere, oyunculara, senaristlere uyuşturucu temin eden Bağcılarlı Yılmaz’ın (Halil Babür), ünlüler dünyasında kendine bir aidiyet yarattığı yanılsamasıyla başa çıkma ve var olma mücadelesini anlatıyor.

Emre Erdoğdu’nun yazıp yönettiği film Yılmaz’ın bu mücadelesiyle, uzun süredir birçok insanın kafasında kalıplaşmış bir yeri olan ‘filmcilerin’ perde arkasındaki dünyasını (gerçek mi değil mi orası seyirciye kalmış), gel-gitlerini, psikolojilerini paralel bir hikayeyle sunuyor. Doğal ve gerçekçi diyalogları, kusursuz oyunculuklar ve müzikleriyle son dönemin en iyi yerli filmlerinden olan, başrollerinde Halil Babür, Hayal Köseoğlu, Ahmet Rıfat Şungar, Sermet Yeşil’in yer aldığı Beni Sevenler Listesi’ni, filmin yönetmeni Emre Erdoğdu’yla konuştuk.

Küçük yaşlardan itibaren oyunculuk hayali kurmuşsun. Çevrendekiler seni hep bu konuda desteklemiş. Sen de çok çalışarak konservatuara girmişsin. Üniversitedeki ilk hafta sonunda yeni arkadaşlarınla film izleme aktivitesi düzenleyeceksiniz. Seçilen film de Beni Sevenler Listesi. İzlediniz. Film bitti. Ne hissederdin?

Açıkça söylemek gerekirse bayılırdım. Çok heyecanlanırdım. Ama bu çok güzel bir film olduğu anlamına gelmeyebilir. Kendimi görürdüm çünkü. İnsan kendini görünce heyecanlanıyor nedense. Filmlerin de yönetmenler kişisel arzularına göre biçimlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Öyle olmayan filmleri beğenmiyorum.

Film oluşmaya başladığında, ilk olarak Yılmaz’ın hikayesi mi vardı kafanda yoksa ‘Cihangir Tayfası’nın mı?

Yılmaz çok eski bir karakter. Aklımda uzun zamandır vardı. Sonra yine aklımda Cihangir’e taşındı. Oranın popüler bir insanına dönüştü. İşte bundan da sonra filmini yapmak istedim. Zihnimde onlarca karakter filmini yapmadan önce de yaptıktan sonra da yaşamaya devam ediyor. Cihangir tayfasıyla Yılmaz beni tanıştırdı.

Filmin insanların kafasındaki ‘Cihangir Tayfası’ hakkında –en azından az çok aşina olanlar için- tüm önyargıları doğru kılabileceğini düşündün mü? Hatta biraz daha ileri giderek ‘oradaki’ hayatları “afişe edeceğini” de diyebilirim…  

Ben o karakterleri yargılamıyorum ki. Yani evet yenik karakterler diyebiliriz. Ama hepsi sevilme vahametiyle yeniliyor. Başka bir Yılmaz hepsi. Bir cenahı eleştirmek falan, hiç meselem değil. Ben onları anlamaya çalışıyorum. Kendimi de…

Filmde iki hayatın –Yılmaz ve Cihangir Tayfası- paralel ilerlediğini ama asıl olarak Yılmaz’ın ‘var olma çabasını’ kendisini o ‘tayfadan’ biri gibi gördüğünü izlediğimizi düşünüyorum. İşler kesatlaşıp kimse Yılmaz’ın yüzüne bakmadığında Yılmaz önce parayı değil –birikmişi var çünkü- uzaklaştığı o ‘dünyadan’ tamamen kopma tehlikesini düşünüyor değil mi?

Evet. Yılmaz da benim gibi öncelikle var olmaya çalışıyor. Asıl meselesi bu. Çünkü öyle olmadığını hissediyor. Azınlık olması, sınıfsal problemleri olması bunların da sebeplerinden. Ama öncelikle insan olması bunun nedeni. Büyüdükçe anlıyor insan.

Oyuncu arkadaşlarından nasıl tepkiler aldın filmden sonra?

Ben oyuncuları çok severim. Onlarla çalışırken çok özenirim. Oyuncu yönetimine ve onlara çok önem verdiğim için oyuncular da sever beni. Oyuncuların kadrajımın içinde olmayı arzulaması hayallerimden biriydi. Bunu kendi çapımda hissediyor olmak beni çok mutlu ediyor.

Son olarak Beni Sevenler Listesi’nin ne kadarı gerçek ne kadarı kurgu? Gerçek ağır basıyorsa sen ne kadarına tanık oldun? Sen ne kadar yakınsın filmdeki hayata?

Sinematik olarak gerçek, olmuş olan değil olmuş olan hakkında ne düşündüğümüzdür. İlk filmimde de bu çok soruluyordu. Elbette gözlemlediğim atmosferler olmuştur filmin içinde. Ancak hiç de yakın değilim o hayata. Benzer insanlarla zaman geçirmişliğim olsa da arkadaş olmuşluğum neredeyse hiç. Ben de Yılmaz gibi var olamıyorum o sosyal ortamda.  Yılmaz’ın aksine uzak durabiliyorum. Uzak durabilmek için filmi çektim belki de. Filmin hissettirdiği şey ise gerçek. İşte o benim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi