Altın Girdap

“Yaşasın köyünüzde altın var” diyorlar; yaşasın diyorlar, hava su toprak bitki her şeyi, hayatı yok ediyorlar. Bize bir ateşkes daha lazım, bir büyük barışa daha ihtiyacımız var; insanlıkla hoyratlık arasında. Savaş nerede ne sebeple olursa olsun önce masumları öldürüyor. Vahşi kapitalizm de yoksulları, doğayı, geleceği yok ediyor. Dünyayı yerle bir edecek silahların düğmesi birkaç çılgın liderin masasında oyuncak.

Tarihsel hesaplaşma olamaz bu çürümüşlüğün izahı. “İki kutuplu dünyanın güç savaşı” lafları bile kılıf olamıyor artık keyfi barbarlığa. “Savaşa hayır” diyenler sığmıyor evlerin altına. Sığınaklar yetmiyor, ‘yeryüzü cehenneminden’ kaçmaya. Ne Kiev’de yetiyor ne Kâbil’de ne Fatsa’da ne Kazdağları’nda ne de Erzincan’da… Savaşın yarattığı korkuyu, çocukların, gençlerin bir gece içinde elinden alınan hayatlarını canlı yayınlarla izliyoruz. Neşenin, aşkın, umudun siren sesiyle bir anda ölüme, acıya, utanca dönüştüğünü görüyoruz.

Sadece füzeler, savaşlar yıkmıyor yeryüzünü. Bombaların patlamadığı yerlerde katliam yok mu? Yoksulların hayatını, hayvanların canını, çocukların geleceğini, derenin suyunu çalmaya doyamadı bu hoyratlık.

Türkiye’nin ormanları, dağları, ovaları devlet eliyle maden sahası ilan edildi. Son 11 yılda 19 bin 454 maden arama ruhsatı verildi. Binlerce ruhsat milyonlarca dekar toprak, binlerce akarsu, tarım havzası yavaş yavaş zehirleniyor demek. Hangi köylünün mücadelesi durdurabilir bu yıkımı. Bu bir yönetim tercihi; siyaset biçimi. İbrahim Gündüz Altın Ölüm kitabından sonra “Zehirlenen Türkiye’nin Gerçek Hikayesi Altın Girdap”ta bu kez de siyanürcülere yeşil ışık yakan yöneticileri sorguluyor. Doğayı katlederek milyarlarca doların peşine düşen şirketlerin siyasi bağlantılarını, iktidar ilişkilerini anlatıyor. Bunun bir ekonomi değil talan ve katliam olduğunu örneklerle rakamlarla sıralıyor:

“2020 yılında çıkarıldığı açıklanan 42 ton altın için 168 milyon ton su zehirlendi. Devlete düşen pay sadece yüzde iki. 2019 yılında üretilen 39 ton altından 2 milyar 242 milyon dolar gelir elde edildiğini, bunun 42 milyon dolarının devlet hakkı olarak ödendiğini Enerji Bakanı açıkladı. 2.2 milyar doların tamamı devlete kalsa bile kabul edilemez. Çünkü yıkımı çok daha fazla. Ormanları, su kaynaklarını, meraları, yaylaları bir daha geri getiremezsiniz.”

45 bin maden sahasında yapılan denetimlerde 1 milyar 280 milyon lira ceza kesildiği açıklandıysa da cayan yok caydıran yok. Ceza değil madenlerin doğaya verdiği zararı kabul eden alış veriş makbuzu sanki.

Öyle bir girdap ki cevheri altına çevirdiklerini söylüyorlar ama gelecek kuşakların sağlığından suyundan ömründen alıp kasalarına külçe altın istifliyorlar.

Kabul maden ülkenin yeraltı zenginliğidir. Bu topraklarda yaşayanların, üretenlerin, ekip biçenlerin zenginliğiyse madendir ama… O’nu ormanı, bitki örtüsünü, toprağı suyu feda edip, iktidara yakın şirketlere veriyorsanız, talandır, utançtır.

İbrahim Gündüz “Altın Girdap”ta “Altın madenleri Türkiye’nin Çernobil’leridir” diyor. Ukrayna’da Çernobil’in etrafında bombalar patlarken sessiz Çernobiller aynı özdeyişi hatırlatıyor: “Hırsız evin içindeyse kapı kilit tutar mı?”

Bize bir ateşkes daha lazım, bir büyük barışa daha ihtiyacımız var; insanlıkla barbarlık arasında.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Erhan Karadağ Arşivi