Arabamı Sür

Ülkemizde de çok okunan, 1986’dan beri Amerika’da yaşayan Japon yazar, 1949 doğumlu Haruki Murakami, en çok Sahilde Kafka, İmkansızın Şarkısı, Sputnik Sevgilim, Kumandanı Öldürmek ve 1q84 gibi kitaplarıyla tanınıyor. Bu filmin uyarlandığı aynı adlı öykü ise Kadınsız Erkekler kitabında yer alıyor.

Usta yazar Anton Çehov’un Vanya Dayı oyununu merkezi bir noktaya koyan bu öykü, onu uyarlayarak filmi çeken 1978 doğumlu yönetmen Ryûsuke Hamaguchi’ye tiyatro sahnesini kullanma olanağı tanıyor.

Film ve tiyatro eğitimi alırken filmler çeken, uluslararası alanda adını, hem oyuncularına hem kendisine ödüller kazandıran 2015’te çektiği Mutlu Saat’le duyuran, 2018’de çektiği Uyumak Uyanmak’la ödül alamasa da çeşitli festivallerde yarışan, bu yıl çektiği iki filmden diğeri Çarkıfelek’le Berlin ve Chicago’dan ödüller almayı başaran Hamaguchi, hepsinden öte Cannes’da en iyi senaryo ve uluslararası eleştirmenler ödülü dahil birçok festivalden ödüller alarak çekiciliğini artıran bu son filmini ise başka bir heyecanla çekmiş belli ki…

Ünlü bir tiyatro yönetmeni olan Yusuke, kendisini genç bir oyuncuyla aldattığını öğrendiği, ama yüzleşmemeye karar vermişken ölüm haberiyle sarsıldığı karısının yokluğunu daha atlatamamışken, Çehov’un Vanya Dayı oyununu sahnelemek üzere Hiroşima’daki bir festivalden davet alır. Provalar sırasında kendisine şoförlük etmesi için genç bir kız görevlendirilen adam, Misaki’yle en derin sırlarını karşılıklı anlattıkları, her türlü acıyı paylaşarak hafiflettikleri yolculuklarının yanı sıra, kendisinin oynamayı düşündüğü baş rolü karısının sevgilisine verdiği oyunun çalışmalarını da sürdürür.

Bu konu çerçevesinde ilerleyen filmin, her şeyden önce iki temel açmazı ya da güzelliği var, onları belirteyim: Çok uzun bir film, tam üç saat sürüyor, salona girmeden bunu hesap edin. Bütün sahneler çok ağır, çok yavaş, adım adım ilerliyor, bitmek bilmiyor, bunları da göz önüne alın.

Film bu özelliklerine rağmen, unutulmaz anlar içeriyor. Tek başına ya da karşılıklı nice sahne var ki yüreğinize değiyor. Nerdeyse her dakikasında, aldatılma, affetme, kederlenme, gerçekleşme, deneyimleme, olgunlaşma, söyleyememe, yüzleşme, intikam alma, pişman olma gibi ortak duygular, kolay gibi gözükse de çok katmanlı bir akışla karşımıza geliyor, kendiliğinden bir iç dökmeyle yavaş yavaş ortaya seriliyor.

İnsanların iyi veya kötü değil, olguların siyah veya beyaz değil, ikisinden de biraz biraz içeren çok renkli bir yapı olduğu, hayatın hepsini anlayabilme becerisi talep etiği, özellikle oyuncuların yaşarmışçasına canlandırdıkları kişilikler sayesinde gösteriliyor.

İki ana yapı, filmin kendisi ve sahnelenen oyun olarak bakılırsa, filmin istekleri ve oyunun verdikleri birleşerek yönetmenin sinemasının gücünü arttırıyor.

Dolayısıyla, zamanın yavaş ve uzun tutulmasına aldırmazsanız, çok yumuşak bir dille derinlemesine anlatılan bir insanlık hikayesi seyredeceksiniz…

Yıldız işareti ?(7.5)

Kaos Yürüyüşü

Romandan uyarlanan senaryosu olmadı. Film çekime beş kala iptal oldu. Çekildi ama kötü bulundu. Bir daha yazıp yeniden çekilsin dendi. Erteleme yerine proje tümden iptal oldu. Böyle söylentilere rağmen çekimleri gecikmeli de olsa gerçekleştirilen film sonunda karşımızda…

Patrick Ness’in ülkemizde aynı adla basılan çok satan roman üçlemesinden uyarlanan bu ilk film, öncelikle senaryo yazarı Christopher Ford’un yetersizliği yüzünden ciddi hasar almış, epey sarsılmış, sonra tabii bazı filmler sayesinde iddialı bir yönetmen olarak algılanan Doug Liman’ın, geçmişinde Geçmişi Olmayan Adam, Dürüst Oyun, Yarının Sınırında ve Kaçakçı Barry Seal filmleri bulunan yönetmenin elinde, öyle bir hız yapmış ki sonunda kaporta uçmuş, motor bozulmuş…

2257 yılında, yerlilerle savaşta kadınların öldürülmesi üzerine, artık tamamen erkeklerin olduğu bir gezegende, onlara akıllarından geçenleri olduğu gibi dışarıya vuran bir ses eşlik ediyor. Burada büyüyen bir genç, bir gün başka bir gezegenden gelen bir kızı bulunca, önce onu lidere teslim eder. Ama erkekler gibi bir dış sesi olmayan bu kızın, sonunda başına gelecekleri tahmin edince, onunla birlikte kaçmaya başlar. Üstelik bu yolculuk boyunca, hiç öğrenmediği okuma becerisine sahip olan kızın okuduğu eski mektuplardan, geçmişin hiç de anlatıldığı gibi olmadığını fark eder…

Romanları okuyup da bu filme ilgi gösterecek olan seyirci, anlatılmayan ve gösterilmeyen şeyleri metinden bildikleriyle kapatabilir, ama romanları okumayanların bu filme zaten uzak kalacağı görülüyor. Ne bileyim, velvele denilen iç ses nasıl boğuntuya getiriliyor, ömrü boyunca hiç karşı cins görmemiş birileri kız karşısında ne yapıyor, bunlara kafa yorulabilirdi, ama filmin acelesi var, vakti dar olanları da doyurmak zorunda kalıyor…

Daisy Ridley’nin tipi biraz bozulsa da oyunculuğu gayet iyi, Tom Holland güzel çocuk olsa da oyunculuğu vasat, Mads Mikelsen ise dev gibi dursa da kötü adamda komik oluyor.

Filmin finali devam filmlerine selam çakıyor, ama fena olmayan bir roman üçlemesine girişin, ancak bu kadar boşa harcanacağı ortada, öteki ikisi ne olur bilinmez…

(6.0)

PLATFORMLARDAN DİZİLER / FİLMLER

The Big Sick / Büyük Hastalık (primevideo)

Bu romantik komedi filminin başrol oyuncusu Kumal Nanjani, televizyon camiasında yıllardır bölüm oyuncusu ya da yardımcı oyuncu olarak emek veren, bazen senaryolara da katılan Hint kökenli bir oyuncudur.

Bu senaryoyu televizyon arkadaşı Emily Gordon’la beraber kendi hayat hikayesine dayanarak yazmış.

Televizyon camiasından yapımcılar, yönetmenler, ayrıca Ray Romano ya da Anupam Ker gibi oyuncular destek vermiş. Sinemadan da Holly Hunter ve Zoe Kazan katılmış ekibe.

2017’de senaryo dalında Oscar adayı olmuş bu filmde, Hint kökenli bir komedyenin yükselmek için küçük gösterilerle uğraşırken beyaz bir kıza aşık olması, ardından genç kızın hastaneye düşüp komada yatmaya başlamasından sonra, onun ailesi ve başkasıyla evlendirmek isteyen kendi ailesi arasında yaşadığı gelgitler anlatılıyor.

(7.0)

Patriot / Vatansever (primevideo)

Bu dizinin yaratıcı yazarına ayrı bir önem vermek lazım. Çünkü üniversitede öğrenciyken ders için kaleme aldığı ilk senaryosu Wrestling Ernest Hemingway ile başlayan, Fırtınalı Hayatlar, Umudunu Kaybetme, Walter Mitty’nin Gizli Yaşamı ve Mucize ile taçlanan sinema serüveninden sonra, yazdığı ve yönettiği bu diziyle kalıpları kırdı, Steve Conrad bu kez muhteşem bir casusluk kara komedisi sergiledi.

Şaşkın, durgun, sarsak ama şaşırtıcı biçimde iş bitirici casus rolünde oynayan Michael Dorman çok başarılı.

Ama aynı zamanda Kurtwood Smith, Michael Chermus, Kathleen Monroe, Allette Opheim ve Chris Conrad’dan oluşan zengin bir oyuncu kadrosu var.

Bu 2 sezon 18 bölümlük Amerikan yapımı dizi boyunca, bir casusun girdiği her kötü durumdan nasıl çıkabildiğini gülerek seyretmek için kurulun ekran karşısına …

(7.5)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ali Hakan Arşivi