‘İcat çıkarma’ derken kastımız bu

Döviz kurlarının her gün azar azar yükseldiğini görüyoruz. Kur yükselmesinin ihracatçı için fayda vermesi, içinde bulunduğumuz şartlar altında sınırlı kalacak. Kurların “yavaş” yükselmesinin enflasyonist etkileri kırıp kırmayacağı konusunda kesin bir yargıda bulunmak da pek mümkün değil.

Açıkçası resmi enflasyon oranlarını bir kenara bırakıp mutfak harcamalarını bir ele aldığımızda, eğer hanede en az dört kişi yaşamıyorsa maliyetleri düşürmek için ölçek ekonomisini yaratmak imkansız hale geliyor. Et, balık, tavuk gibi ürünlerin yanında yaş sebze ve meyve fiyatları aylık bazda yüksek seyretmeye devam ediyor. Dört kişiden az insan yaşayan hane halkının dışarıdan yemek sipariş etmesi ya da dışarıda yemesi de eskisi kadar hesaplı bir yaklaşım değil.

Fast Food zincirlerinde kişi başına 100 TL’ye yemek yeniliyor. Anne ve babanın çalıştığı bir ailede bile her akşam yapılabilecek bir harcama olmadığı net olarak görülüyor. En ucuz markette 250 gr et ürünü 50 TL ile 100 TL arasında değişiyor. Yaş sebze ve meyvede ise en düşük kg fiyatı 10 TL ile 30 TL arasında. Bunlar “en az” kategorisinde fiyatlar.

DÖVİZ YÜKSELDİKÇE FAKİRLEŞİYORUZ

Demek ki akşam masada yenen yemek, eğer sağlıklı bir öğün olacaksa, kişi başına 60 ile 110 TL arasında maliyet oluşturuyor. Tüm bunlar bize gösteriyor ki İstanbul’da 4 kişilik ailenin bir masa etrafında oturma maliyeti aylık 7.200 ile 13.200 TL arasında değişiyor ve geçinmenin ne kadar zor olduğunu anlatıyor.

İlginçtir, sadece 6 ay içinde İstanbul’da restoranların tamamına yakını iki defa fiyatlarını yükseltti. Bu durumu tamamıyla fırsatçılık olarak değerlendirmek mümkün değil. Çünkü işletmeciler maliyetlerinin, özellikle personel maliyetlerinin hızlı şekilde arttığını söylüyorlar. Aylar önceki bir yazımda restoran ve kafelerde yabancı oranının %50’den fazla olduğunu, eczanelerin bile kredi kartı gelirlerinde yabancıların %50 seviyesine gelmiş olduğunu arz etmiştim. Doğup büyüdüğüm yer olan Beşiktaş ve Şişli bölgesi adeta Orta Doğu ülkeleri, Rusya ve Ukrayna vatandaşları ile dolup taşıyor. Tabelalar bile onların dilinde yazılmış. Döviz yükselince AB ülkelerine gittiğimizde fakirleştiğimizi hissediyorduk ama kendi ülkemizde de fakirleşeceğimiz belki de aklımıza gelmemişti. Maalesef ülkemize gelenlerin paraları karşısında ucuzlayan paramızla kendi vatanımızda fakirleşmiş olduk. Bu şekilde hayat pahalılığını önlememiz mümkün değil.

Yapabileceğimiz en doğru hareket seçimlerden sonra yeni dengeyi tesis etmek için, sermaye hareketleri, döviz kuru ve para politikasında kademeli olarak serbestleşmeye geçmek olacak. Böylelikle enflasyonun gerçek seviyesini göreceğiz ve sonrasında fiyatların yeni seviyesinde istikrar sağlayıp orta vadede gelirlerin yükselmesini bekleyeceğiz. Bu durumu çözmek için başka bir reçete icat etmeye kalkarsak, hiperenflasyona hızla geçeriz. Dolayısıyla seçim sonrasındaki uygulamaların rasyonel olması gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Emre Alkin Arşivi