"İsrailli de Filistinli de Ortadoğuludur aslında..."

Geçmişte harçlığımızı çıkartmak için tatil köylerinde çalışırdık. O zamanlar da Türkiye revaçta bir tatil ülkesiydi. Dünyanın her tarafından deniz-kum-güneş için gelirlerdi ülkemize. Tam 35 yıl önce bir gün deniz kenarında oldukça esmer, Ortadoğulu olduğunu düşündüğüm bir hanımefendi, o zamanlarda Fransa siyasetinin yükselen ismi Bernard Kouchner'in kitabını okuyordu. Kitap okumayı bıraktı ve bana dönüp "ne okuyorsunuz" diye sordu. Frank Herbert'in "DUNE" kitabı elimdeydi. Konusunu anlattım. İçinde bolca Arapça kökenli kelime geçtiğini, çöl gezegeninde yaşayanların bedeviler, tuaregler gibi bir yaşam sürdüğünü anlatırken sözümü kesti. "Arapça olduğunu için sana yakın gelmiştir" dedi. Ben de saf saf, "Yakın gelmedi pek ama siz Arapsınız değil mi, bana anlamlarını söylerseniz sevinirim?" Tüm konuşma Fransızca yapıldığı için "herhalde Lübnanlıdır" demiştim içimden. 

Kadın bir anda sinirlendi. "Ben Fransız Yahudisiyim ama İsrail'de doğdum" dedi. Ben yine patavatsızlıkla "O zaman Ortadoğulusunuz" deyiverdim. Söylediğimin teknik olarak doğru olduğunu kabul etti ve güldü. O zamanlar Amin Maalouf'un kitapları daha meşhur olmadığı için imdadıma yetişemediler. Dolayısıyla Doğunun Limanları’nın ışığını tam olarak anlatmayı başaramadım. Ortadoğulu olmanın kötü bir şey olmadığını iki dakikaya sığdıramadım. Elimi sıktı, kalktı gitti. Bir daha da yanıma gelmedi. 

Meselenin esası şu: Batılı gibi yaşadığı için Doğulu olduğunu kabul etmeyenler yüzünden, dünyada işler zorlaşıyor. İlginçtir doğuya gelen Batılılar da bir anda öğrendiklerini unutup en berbat hallerini ortaya çıkarıyorlar. Kibir, üstten bakma, oryantalist anlatımlar gibi. Yaptıkları zalimlikler de cabası. İnsan, özünü unutmadan kendini geliştirdiği zaman daha makbul oluyor sanki, özünü unuttuğu zaman değil. Bazı düşünürler "insanın cevheri yok" der ama ben buna pek inanmam. Bir cevher var ama illa ki altın, gümüş veya platin olmasına gerek yok. Cevher ne olursa olsun mutlaka ince bir işçilik gerektiriyor, insan olabilmek. 

Dün gece yabancı haber kanallarına baktım uzun uzun. Filistinliler Ortadoğulu, İsrailliler Avrupalı hatta Amerikalı gibi ele alınıyordu. Aklıma 35 yıl önce 5 dakika konuştuğum hanımefendi geldi. İsrailliydi ama Ortadoğulu olmayı içine sindiremiyordu. Çünkü Ortadoğu "modern insana" hep kötü çağrışımlar yapıyor. Baktım İsrail de aynı kafada. Kendini Ortadoğu'nun ortasındaki Avrupa gibi görüyor. Hatta ABD gibi. Açıkçası İsraillileri bir kimlik bunalımı içine sokan garip bir durum bu. 

Türkiye "Batının en doğusu, doğunun en Batısı" olarak tarif ediliyor. İsrail bizim doğumuzda, Ortadoğu'da. Birçok meselede Batıdan ilerde olmasına rağmen Ortadoğulu değil Batılı gözükmek için çalışıyor. Halkına en büyük acıları çektiren yerlere imreniyor. Bir zamanlar mağdur olduğu için mağdur ederken, şimdi "Mağdur olacağıma mağdur edeyim" diyor. En azından televizyon röportajlarına katılanlardan aldığım intiba bu. 

Filistin-İsrail meselesine iki Ortadoğu ülkesinin arasındaki mesele olarak yaklaşmadıkça barış olmaz. Gerçi İsrail'in niyeti Filistin'i yutmak, Batının niyeti İsrail'in işini kolaylaştırmak. Acaba bir gün Avrupalılar İsrail'e dönüp "Bak gördün mü sen de yaptın aynısını, artık mağdur edebiyatını bırak" der mi? Diyebilir. Belki de Batı, Yahudilere yaptığı mezalimin kompleksi içinde İsrail'e yol veriyor. Bilemiyorum. 

Bildiğim tek şey, meselenin Ortadoğu'nun meselesi olduğu, tarafların da Ortadoğulu olduğu. Vahşeti durdurmak isteyenler Ortadoğu ve civarındaki ülkeler, devam etmesini isteyenler Batıdakiler. Çok tuhaf bir durum. Bu vahşet Ortadoğu'daki hiçbir ülkeye fayda vermeyecek, İsrail dahil herkes büyük zarar görecek. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Emre Alkin Arşivi