Mustafa Karadağ

Mustafa Karadağ

Yargıtay üyeleri ve yönetimin özür borçları var

Hemen söylemek gerekir ki, bu yılki açılış törenine damgasını vuran Diyanet İşleri Başkanının “bereketli olması” dileği içeren duası oldu.
Kuşkusuz törene ilişkin tek vurgu içeren ya da olmaması gerektiği halde olan şeyler, dua ile Yargıtay binası ve adli yıl açılışı yapılması değildi.
Türkiye Barolar Birliği Başkanının çifte topuk selamıyla başlayıp, yargı strateji belgesi ile insan hakları eylem planı güzellemesi ile devam eden tüm sempatikliği ile bolca millilik, şükür ve teşekkür içeren konuşması da dikkate değerdi.
Hele adli yıl açılışını da içeren törende, Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın yüklenici şirkete yaptığı iltifatlar, bu yılki açılış törenini önceki yıllar açılışından ayıran en önemli farklılıklardan biri idi. Gördüklerimiz, göreceklerimizin teminatı olursa gelecekte neler olabileceğini tahmin edemediğimiz için gelecekten ayıran diyemiyoruz tabii ki. Zira Türkiye yargıya ilişkin konularda tam bir sürprizler ülkesi oldu.
Yargıtay Başkanının 20 dakika süren ve adeta birisi yazmış da okuması için eline vermiş izlenimini uyandıran konuşmasında, yargının bağımsızlığına ilişkin bir söz bulunmaması, yeni anayasa talebi, sosyal medyanın kontrol edilmesi gerekliliğine ve asıl olanın tutuksuz yargılama olduğuna dair beyanları, sanki Cumhurbaşkanının hemen sonrasında yapacağı konuşmaya ön açar gibiydi.
Cumhurbaşkanını, Yargıtay Başkanından hemen sonra yaptığı konuşma ise merdiven altındaki adaletin bu muhteşem binaya kavuşturulmasını, arazi-arsa düsturu gereği dile getirmesiyle başladı, Yargıtay kavşağının bölgeye kattığı değeri anlatması ve 1,5-2 yıl sonra kavşağın diğer yanına bir ibadethane müjdesiyle devam etti. Ardından adaletin gerekliliğine değindikten sonra ise hemen ayar ve mesajlarına başlayarak, Yassıada’dan başlayıp 28 Şubat’tan, 15 Temmuz’a kadar süreci anlattı; 15 Temmuz’u yargı kültürü bakımından da bir dönüm noktası ilan etti.
Tam burada bir parantez açarsak, 2007-2008 yıllarından başlayıp 2010’da kurumsallaşan ve 2014 sonrasında da tam gaz devam eden hukuksuzluk sürecinin asla kabul edilemeyeceğini ifade etmeliyiz. Şunu da söylemek gerekir, Cemaate istediği her şeyi veren AKP iktidarıdır. Cemaati, “alnı secdeye değen arkadaşlar” şeklinde nitelendirerek HSYK’ya taşıyan, Zekeriya Öz’e zırhlı arabasını gönderen de AKP iktidarıdır. Parantezi kapatıp kaldığımız yerden kumpas davalarının ortak bir operasyon olduğunu hatırlayarak devam edersek, Cumhurbaşkanı, 7 Şubat ve 17-25 Aralık soruşturmalarını bir darbe girişimi olarak nitelendirip, en azından şu aralar bu soruşturmaların yenilenemeyeceğinin altını çizdi.
CUMHURBAŞKANI YARGININ BAŞKANI DEĞİLDİR
Yargıtay Başkanının tutuksuz yargılamaya, yeni anayasa ile ilgili sözlerine, lekelenmeme hakkı ve tutuklu yargılamanın istisnailiği, ittifak ortağı ile hazırladıkları anayasa çalışmalarına atıf yaparak cevap verdi. Biz bunu çocuk ve kadın istismarcılarının, iktidar yandaşlarının haklarında soruşturma açılmaması veya tutuklanmamalarına ilişkin adli davranışların eleştirilmemesi gerektiği olarak anladık. Bu anlama halimizin temelindeki olayın ne olduğunu ise sanırım tüm kamuoyu anladı. Diğer yandan adli yıl ve Yargıtay binası açılışı, herhangi bir açılış değildir. Cumhurbaşkanı, yargının başı değildir. Konuşması bir nezaket konuşması niteliğindedir. Bu nedenle Yargıtay logosunun kaldırılıp Cumhurbaşkanlığı forsu konulması da doğru değildir.
Yargıtay binasının açılışı nedeniyle kurdele kesme merasimine, (aynı zamanda adli yıl açılış töreni olduğunu da unutmadan) Cumhurbaşkanının sanki kendi eviymiş gibi siyasi parti temsilcilerini, müteahhitleri çağırması, çağrılılar mesafe kurallarına uygun oturtulurken Yargıtay üyelerinin cüppeleriyle bir kenara dirsek teması aralığında sıkıştırılmaları, katılan üyelerin azlığını açıklamaya yeter bir vaziyet idi.
Yargıtay binasının açılış duası konusuna, tamamen laiklik karşıtı bir hareket olarak görmem, Diyanet İşleri Başkanının her yerde ve bağlamda öne çıkarılmasının tasavvur ettikleri rejimin bir ifadesi olarak kabul etmem nedeniyle hiç girmiyorum. Zira bu konu tüm halkı ilgilendiren, demokrasi bakımından tehdit içeren bir konudur ve çözüm yeri de siyasettir. Yargı siyaseti bakımından da orada bulunan yargı mensuplarının o anda tepki vermesi gereken bir konudur. Yargıtay üyelerinin ve yönetiminin bir açıklama ve özür borçları vardır.
Son söz olarak söylemeliyim ki, yargı giderek daha çok muhafazakarlaştırılıyor. Geçen günlerin hukuki durumları ve kişisel yönelimleri dini referans ile açıklama, kararlarda dini atıf ve değerlendirmeler yapılması meselesinin ardından, dua ile adli yıl ve Yargıtay binası açma eklenince içinden çıkılmaz durumun daha da derinleştiği tespitini yapmak yanlış olmaz. Elbette laik ve demokratik Cumhuriyet meselesi halkın sorunu olduğu kadar Yargıtay üyelerinin, yargıç, savcı ve avukatların da sorunudur. Yargı mensupları, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını siyasi iktidara, yargı iktidarına karşı savunmak, kaybettiği güven ve saygınlığı geri almak zorundadırlar.
Devletin dini yoktur, adalet her türlü inanç ve yapıdan, siyasi düşünceden bağımsızdır. İnançlı olmak başka bir şeydir, inanç istismarı yapmak, insanları duygu ve inançlarıyla kandırmak başka bir şeydir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa Karadağ Arşivi