Zengin daha zengin, fakir daha fakir...

Geçenlerde bir haber okudum: Paris merkezli Küresel Eşitsizlik Laboratuvarı’nın hazırladığı raporda, yaklaşık 2.750 milyarderin dünya refahının % 3,5’ini elinde tuttuğuna dikkat çekilmiş. Yani milyarlarca insanın yanında 2.750 kişi, toplam refahın bu kadarını elinde tutuyor.

Küçük bir rakam gibi gözükse de bu payın 1995 yılında % 1 seviyesinde olduğunu düşünürsek, hele ki bunun pandemiden sonra hızlandığını da söylersek mesele başka bir hal alıyor.

Bu arada, dünya nüfusunun en fakir yarısı ise zenginlerin refahının sadece % 2’sine sahip durumda.
Oldukça vahim bir durum.

Raporun sahibi aslında Piketty. Hatırlarsak, Marx 'ın Kapital kitabını 21. yüzyıla uyarlamış Fransız ekonomist. Piketty 'nin liderliğini yaptığı çalışmada ayrıca, Kovid'in yeterli aşıya ve mali kaynağa da sahip olmayan ekonomilere daha büyük zarar verdiğinden bahsediliyor.

Dağılım açısından tekrar bakarsak:
Milyarderlerin elinde kriz sırasında 3,6 trilyon euro yani 4,1 trilyon dolar tutarında servet birikti. Almanya ekonomisine eşit diyebilirim. Dünya Bankası’nın hesaplamalarına göre aynı dönemde 100 milyon insan aşırı fakirliğe düşmüş. Dünyanın büyük kısmında, en zengin % 10’luk kesim, refahın yaklaşık %60 ile 80 arasındaki bir payını kontrol ediyor.

FAKİR ÜLKELERİN ZENGİNLERİ ÇEVREYİ KİRLETİYOR…
Rapora tekrar göz atarsak; Latin Amerika ve Orta Doğu’da servetin % 75’i nüfusun % 10’luk kesiminde bulunuyor ve eşitsizliğin en fazla görüldüğü bölgeler buraları. Ayrıca, Rusya ve Sahra Altı Afrika da hemen peşinden geliyor. Rapor gelişmekte olan ülkelerde fakirlerin çok az, zenginlerin çok fazla karbon salınımı gerçekleştirdiklerini söylüyor. Bu açıdan bakıldığında gelir dağılımı bozuk olan ülkelerin çevre felaketlerine davetiye çıkardığı da anlaşılıyor.

Hiç kuşkusuz dünya tarihinin her krizinde olduğu gibi, olumsuz koşulları fırsata çevirenler var. Ancak, bu fırsatlardan yararlananların fırsat eşitsizliği sayesinde bu nimetlere kavuştuğu bir başka gerçek. En temel gıda maddelerinden zaruri mal ve hizmetlere kadar her yerde fiyat artışları yaşanıyor. Hem de gelirler yerinde sayarken.

Geçenlerde sürdürülebilirlik üzerine konuşma yaparken dinleyicilere bu gerçekleri hatırlattım. "Mal ya da hizmeti tedarik etmek fiyatından daha önemli hale geldi" diyerek de noktayı koydum.

İhtiyaçları karşılayamadıktan sonra paranın hiçbir önemi kalmıyor.

Dilerim bu derecede olumsuz şartları tecrübe etmeyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Emre Alkin Arşivi