ZEYTİN MESELESİ…

Günümüz dünyasında stratejik ürünleri sayalım desek, işin uzmanları size gıda ürünlerini sıralarlar… Buğdayı zeytin izler, daha sonra yağı çıkarılan bitkiler gelir. Ülkemiz bu stratejik ürünlerin kıymetini bir zamanlar biliyordu. Son 20 yılda ise her şey tersine döndü. Buğdayı Rusya ve Ukrayna’dan ithal ediyoruz, kuzeyde savaşan iki komşumuzda buğday fiyatlarının artmasından endişe duyuyoruz.

‘Paramız var. Samanı da ithal ederiz’ diyen Tarım Bakanı Pakdemirli tam anlamıyla bir enkaz bırakıp çekilip gitti. Pek çok yanlış kararın altında imzası var. Son olarak zeytin sahaları, maden sahalarına kurban edilmeye çalışılıyor. Bu ölmez ağacına ilk beton darbesi değil. Hedeflerinde maviliklerle kucaklaşan Ege’nin dağları ovaları var. Anadolu’da 190 milyon zeytin ağacının çok büyük bölümü Ege ve Marmara Bölgelerinde.

 ‘Kamu yararı’ adı altında zeytinliklerde madencilik yapılmasına, tesisler kurulmasına izin veren yönetmeliğe tepkiler çok büyük. Özellikle Kaz Dağları’nda altın madenine karşı mücadele eden Çanakkale ve Balıkesir’deki sivil toplum kuruluşları kasaba ve köy meydanlarına indi. Hukuk savaşı başladı, yönetmeliğin iptali için dava üstüne dava açıyorlar.

Zeytin meselesini endüstri mühendisi olan çevre konusuna beni sürekli bilgilendiren dostum Cem Tüzün ile konuşayım dedim.

CEM TÜZÜN NE DİYOR?

Cem Tüzün yıllardır bu bölgede ve küçük bir zeytinliği var. İlk sorum, “Bizim zeytin ve zeytinyağımızın kalitesinin düşük olduğu iddia ediliyor” diyorum. Çok kızıyor… ”Zeytinimizin değersiz, niteliksiz olduğunu kim söylüyor. Nitelik anlamda sorunumuz üretim standartlarımızın düşük olması, eğitim ve bilgi eksikliğidir. Kendi adıma ürettiğim zeytinyağının dünya ölçeğinde en yüksek niteliklere sahip olduğundan eminim.”

Yönetmelikle, “Zeytin ağaçları sökülüp başka yerlere dikilecekmiş. Maden faaliyeti sona erdikten sonra eski haline dönecekmiş”  diye soruyorum. Cem Tüzün “Zeytin sahaları üzerinde oynanan oyunları sayıları üçü beşi geçmeyen büyük şirketler organize ediyor” diyor.

“Peki, bu organize işlerin sonunda ne olacak?” sorusuna verdiği yanıt insanın içini karartıyor… “Bu yönetmelik değişikliğinin enerji ihtiyacı için yapıldığından emin değilim. Zeytinlikleri naklediyoruz lafları alıştığımız yalanlardan biri. Birkaç yıl sonra, bu arazilerin zeytinlik vasfını yitirdikleri için yapılaşmaya açılmasına engel kalmayacak. Yüzeyi soyulmuş bir arazide artık tarım yapılamaz.”

HALKI TERCİHE ZORLAMAK

Kuzey Ege’nin kabuğu feci şekilde değişiyor. Destek verilse dünyayı doyuracak topraklar üzerinde maden arama ve işletme sahaları artık koruma alanlarını geçti. Doğal SİT alanlarını bile gözden çıkarıyorlar. Bölgede beş termik, dört termik santral var. 10. da yolda. Yöre halkı sanayiye düşman falan değil… Beklentileri sadece doğru planlama ve çevrenin korunması.

Cem Tüzün bir mühendis olarak şöyle diyor; “Termik santrale kömür sağlamak için illa yüzeyden kömür çıkarmak şart değil. Sermaye grupları nakliye ve derin kazıyı maliyetleri arttırdığı gerekçesiyle tercih etmiyor. Olan bizim doğamıza oluyor. Maliyet doğamıza ve tarım sektörüne ödetiliyor. Üstelik fosil yakıt kullanımı Türkiye’nin de kabul ettiği Paris Antlaşmasıyla azaltılacak. Buna rağmen yenilebilir enerji yatırımlarında geç kalıyoruz. ”

Kuzey Ege’de asıl sorun yakında başlayacak. Çanakkale Boğazı üzerindeki köprünün açılmasından sonra seyredin siz asıl manzarayı. Önlemler şimdiden düşünülmezse bölge İstanbul’a dönecek. Bu konuyu haftaya da devam ettireceğim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi