BİR ÇUVAL İNCİR VE ALINACAK DERS

Avrupa’ya devam ya da tamam maçıydı. Kendimizi kandırmayalım, Pereira’nın kimi tercihleri ve oyuncu değişikliğinde gecikmesi sonucu Kadıköy’de Antwerp’le berabere kalıp, Avrupa’ya bence veda ettik. Fenerbahçe’nin artık Mesut başta olmak üzere bazı oyuncuları tartışması gerekiyor.

Maç öncesi duygularımız karışıktı. Faiz iki puan inmiş, döviz bin puan çıkmış. Ne demişti bir dönem Sayın ilgili Bakan; “Döviz mi kazanıyorsunuz, size ne?” Hiç… Adam haklı, bize ne?…

Tamam bize “hiiiiç” de Fenerbahçe’ye “çook”… Futbolculara döviz ödüyor, nasıl “hiç”? Bıraktım ödemeleri, seneye nasıl transfer yapılacak?

Neyse “Ali Koç düşünsün” deyip maça konsantre olmaya çalışıyorduk ki, güzel haber geldi; Serdar Tatlı istifa etti. İki gün önce MHK üyesi, Fener karşıtı lobinin elebaşı Metin Tokat, bugün MHK Başkanı Serdar Tatlı’nın istifası… Hani Bülent Arınç demişti ya; “Rabbim verdikçe veriyor”. Aynen öyle, önce Metin Tokat sonra Serdar Tatlı… Ballı kaymak tatlısı…

Hafta sonu oynanan maçın ardından “Trabzon maçı kazandı ama Fenerbahçe kaybetmedi” demiştik. Başkan Ali Koç, tavrını koyup seyirciden de istediği desteği alınca gereği yapıldı. Elbette bu istifalarda Kulüpler Birliği yönetiminin de payı var ama en büyük etki Fenerbahçe’nin birlikte koyduğu net tepkinindir.

Peki şimdi ne olacak? Hiiiç. Sorun çözülmeyecek ki… Tokat ve Tatlı gitti ama yerini alacak “tatsız” çok MHK’de. Sistem değişmedikçe, içerdeki tatsızlar temizlenmedikçe ne değişir; “Hiiiiç”. İçimiz soğur sadece. Şimdi lüzumsuz, tatsız, çapsız başka bir isim koltuğa oturur, isim değişir düzen değişmez. Bizim elimizde ne kalır, kocaman bir “Hiiiç”. Nitekim Antwerp maçından iki saat önce Başkan Koç ve vekili Bilecik’in PFDK’ya sevkedildiğinin açıklanması “Hiiiç” bir şeyin değişmediğini göstermedi mi?

Gelelim Antwerp maçına. Artık bu maçlar bir yönüyle “milli maç” niteliği kazandı. Avrupa sıralamasında ülke olarak düştüğümüz acıklı durum çok can sıkıyor. Yakında Avrupa’da sadece eleme oynayabilen takımlarımız olacak. Şampiyonumuz dahil, takımlarımız 2-3 eleme oynayacak, e tabii bu arada elenecek, sen sağ ben selamet.
Sporting Lizbon’u çektiklerinde sevinmişti Sergen Yalçın. Dün evinde dört yeyip, bir dört daha yemekten kalecisi ve direkler sayesinde kurtulmasını “şanssızlık” olarak niteleyip, “bu maçtan alınacak ders yok” dedi. Ne denir ki şimdi Sergen’e; “Hiiç”. Ders mi vereceğiz koskoca adama…

Tabii Fenerbahçe’nin alabileceği ders çok, mesela işi şansa bırakmamak gibi, yanlışta ısrar etmemek gibi…
Frey ve Samatta’yı Antwerp’in ilk 11’nde görünce insan sormadan edemiyor; “Biz neyi yanlış yaptık da bu adamları oynatamadık?”. Buna “Hiiç” cevabını vermek zor… Hele Fenerdeyken topa vuramaz hale gelen Samatta daha birinci dakikada ilk atakta gol atınca, düğümlenip kalıyor insan.

Bu erken golün ardından düğümlenen Fenerbahçe on dakika sonra açılıp, oyuna hâkim olmaya başladı. Nitekim 20. dakikada kazanılan kornerde Valencia’dan geldi ilk gol. Takımın en istekli ismi Valencia ikinci ve üçüncü gol şanslarını yakaladı. İki kere penaltı yapıldı kendisine, ikisini de kullandı, birinde direğe takıldı, diğerini gole çevirdi. Devreyi 2-1 önde kapadı Fenerbahçe.

Valencia ilk yarı “azim, kararlılık ve istek” dersi verirken, kendisine ayak uyduran isim Ferdi oldu. Sol kanadın tamamının hakimiydi Ferdi. Osayi de sağ kanatta çok çalışırken takımın en etkisizi Berisha oldu ne ileride varlık gösterebildi ne de orta sahaya destek verebildi. Adeta Samatta’nın Fenerbahçe’deki hali gibiydi. Avrupa’da çok iş yapacağı umulan Mesut Özil’in ise varlığı ile yokluğu farksızdı. Ancak Pereira ikinci yarıya bu iki ismi değiştirmeden çıktı. Dahası Fenerbahçe anlaşılmaz bir şekilde oyunu geride kabul ederken, Antwerp’e çok sayıda duran top şansı verdi. Pereira takımı kıpırdatmak için 3 oyuncu değiştirmeye hazırlanıyordu ama geç kaldı. 63’de yine duran toptan, kornerden ikinci golü yedi Fenerbahçe. Bir çuval incirin berbat olduğu dakikaydı.

Pereria, golden sonra 4 değişiklik birden yaptı. Mesut, Berisha, Sosa ve Ferdi çıkarken Nazım, Zajc, Pelkas ve Rossi oyuna girdi. Gol yemeden yapılsa etki edecek bu değişiklik, takımı bir miktar kıpırdatsa bile istenen faydayı sağlayamadı.
Pereira maçın kalanında takımı ileri çıkarabilmek için yırtındıysa da başaramadı. Frankfurt beraberliği, Olympiakos yenilgisi ve Antwerp beraberliği ile Fenerbahçe Avrupa’da ileri gidemeyeceğini ortaya koydu. Matematik mucizelere inanıyorsanız başka.

Artık başta Mesut olmak üzere Sosa, Berisha gibi isimleri masaya yatırmalı Fenerbahçe. Geçmişteki başarıların kimseye faydası yok. Kendimizi kandırmayalım, lüzumsuz ısrar fayda vermiyor. Tribünlerin çok daha büyük tepkisiyle karşılaşmadan bu oyuncuları kenara almak gerekiyor. Pelkas, Zajc ve İrfan Can da bir an önce eski formlarına kavuşturulmalı. Ayrıca kaleci Altay’ın da belki birkaç maç Hocanın yanında oturmasında fayda var.
Gol yemeden bitireceğimiz bir maç olmayacak mı?

Tribünün muhalefet şerhi; HANİ BİZİM İÇİN SAVAŞACAKTINIZ?

Trabzonspor maçından sonra Pereira “We will fight for the family”, ailemiz için savaşacağız dedi. Hatta Mesut Bey de çok özgüvenli ve umut veren laflar etti. Doğal olarak tribün ailesinin bir ferdi olarak beklentimiz, Antwerp maçında “takır takır” top oynayan bir Fenerbahçe’ydi yani söz verdikleri gibi ailesi için savaşan bir takım. Ama ikinci golü yiyene kadar bir iki oyuncu hariç bırakın savaşmayı, bir futbol takımı göremedik sahada. Bizim tribünde izlediğimiz gibi ‘savaşçı Pereira’ da izleyince ikinci gol geldi. İkinci beraberlik golünü 63’de yedik, yani maçın üçte biri, 30 dakika vardı bitime. Bari bu son bölümde savaşamaz mıydı bu takım? Ama bırakın savaşmayı takım kaleye gitmeyi 85. dakikada falan hatırladı. Ben açıkçası utandım ikinci yarıdaki futboldan. Sene başından beri takım kazansa da kaybetse de ilerleme göstermiyor. Hatta defansif becerileri de ciddi gerilemeye başladı. Kolay kolay gol yemez denen Fenerbahçe, bol bol gol yer hale geldi. Bir de Mesut Beyefendi, sen ne düşünüyorsun bilmiyorum ama sahanın en kötüsüydün çıkana kadar. Çıkarken sanki öndeymişiz, sen de çok önemli işler yapmışsın gibi o memnuniyetsiz surat ifadenle çok yavaş terkettin sahayı. Küfrettin, su şişelerini tekmeledin, formanı havaya attın. Bu saçmalıklar sadece bütün taraftarlara değil takım arkadaşlarına da çok büyük saygısızlık. Arkadaş takıma neredeyse hiç katkın yok ve yük oluyorsun. Keçiboynuzu gibisin, bir damla bal için bir ton odun çiğnetiyorsun, üç tane pas atacaksın diye tüm maç seni taşıyor takım. Böyle bir adamı hoca çok daha önce çıkarmalıydı. Böyle kaprisler yapacaksan haydi güle güle, hatta giderken basın camiasındaki sevdalılarını da yanında götür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ümit Sezgin Arşivi