Cumhurbaşkanını kanunla korumak

Türk Ceza Kanunu (TCK)’nın 299’uncu maddesi cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenliyor. Bir de 301’inci madde var devlet organlarına hakaret konusunda.  

2017 yılı referandumuyla getirilen cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yürürlüğe girmesiyle çok sayıda yurttaş TCK’nın 299 ve 301’inci maddeleri uyarınca soruşturma geçirdi. “İfade özgürlüğünün önündeki en büyük engel” olarak değerlendirilen bu iki madde iktidarın muhalifleri susturma, susmayanı cezalandırma aracına dönüştürüldü.

Cumhurbaşkanına hakaretten Turgut Özal zamanında 207, Abdullah Gül zamanında 848 soruşturma açılırken, Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığında bu sayı 2022 Kasım ayı itibariyle 44 bin 675. 

Cumhurbaşkanına hakaret suçlamalarının ve bu konuda başlatılan soruşturma ve açılan davaların her yıl rekor üstüne rekor kırması övünülecek bir şey olmasa gerek. İstatistiklerden Erdoğan’ın cumhuriyet tarihimizde en fazla hakaret edilen cumhurbaşkanı mı, yoksa eleştiriye en az tahammüllü cumhurbaşkanı mı olduğunu anlamalıyız? İkisi de birbirinden kötü.

Yürütme gücünü tek başına elinde tutan ve “Her şey benden sorulur” konumunda bulunan, üstelik bir siyasi partinin genel başkanlığını da yürüten bir cumhurbaşkanının beğenilmeyen icraatları nedeniyle zaman zaman ağır da olsa eleştirilmeye hazır olması, tarafsız cumhurbaşkanları için geliştirilen 299’uncu maddeye bu şekilde dört elle sarılmaması gerekir. Milli mahkemelerimiz de kararlarına uymakla mükellef olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de içtihatlarında bunu söylüyor.

AİHM’e göre, hakaret suçu açısından Cumhurbaşkanının herkesten daha çok korunması ve Cumhurbaşkanına hakaretin genel hakaret suçundan daha ağır ceza ile cezalandırılması bizim de taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ruhuna uygun değil. 

Hükümetleri istifaya çağırmak demokrasilerde vatandaşların en temel haklarından biri. “Hükümet istifa” diye haykırmak kadar masum bir protesto ifadesi olabilir mi? Son dönemde spor karşılaşmalarında bu yönde yapılan tezahürat nedeniyle taraftarları gözaltına almak, maç yasağı getirmek hukuksuz, keyfi bir cezalandırma.

Marketlerde satılan ürünlerin üzerine yapıştırılan “Bu ürün pahalı mı geldi? Erdoğan sayesinde” veya Erdoğan ve Bahçeli’nin fotoğraflarının yanında “Bu ürün bizim yüzümüzden pahalı” yazan etiketleri tasarlayan gencin -sonradan serbest bırakılmış olsa bile- cumhurbaşkanına hakaret gerekçesiyle gözaltına alınması yaratılan korku iklimini canlı tutmaya, muhalifleri sindirmeye yönelik bir hukuksuzluk.

14 Mayıs’ta cumhurbaşkanı seçileceğini umduğum Kemal Kılıçdaroğlu, seçilmesi halinde 299'uncu maddeyi yürürlükten kaldıracaklarını söyledi. Aslında CHP bu yönde bir kanun teklifi de vermişti geçen yıl, Akape ve MHP oylarıyla reddedilen.

“Rakamlar, Erdoğan döneminde bu maddenin bir intikam aparatı haline dönüştürüldüğünü açıkça göstermektedir. Bir siyasi partinin genel başkanı sıfatını da kullanan cumhurbaşkanının 21'inci yüzyılda demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan düşünce ve ifade özgürlüğünü içselleştirmesi, farklı seslere ve farklı düşüncelere tahammül etmeyi öğrenmesi, kendi görüşünden olmayan insanları susturmak yerine onları dinlemeye çaba harcaması gerekir. Millet İttifakı iktidarında ifade özgürlüğünü yeniden tesis edeceğiz, tweet atan hiçbir genç sabahın köründe gözaltına alınmayacak. Ülkemiz hak etmediği bu ucube maddeden kurtulacak” diyor Bay Kemal.

Bu sözler demokrasinin ne olduğunu, hak, hukuk, adalet kavramlarının ne anlama geldiğini özümsemiş bir devlet adamının sözleri.

Cumhurbaşkanının bedeni koruma ordusuyla, kişiliği ise kanunla korunuyor bu ülkede. Güç zehirlenmesi de bundan oluyor işte.

“Erdoğan gidince memlekete demokrasi mi gelecekmiş? diye dudak büküyor bazıları.

İlk günden demokrasi gelir mi bilemem. Ama Bay Kemal demokrasi sözü veriyor. “Hak, hukuk, adalet” diyor. 

Ötekinin öyle bir vaadi yok. 

Onun derdi eser siyaseti diye yutturulan, beş liralık işi on beşe mal eden rant projeleri. Kupon araziler. Kanal İstanbul. Dağ başına hastane. Kuş uçmaz kervan geçmez yerlere havaalanı. Yeşili, doğayı, nehirleri, otlakları, börtü böceği katleden inşaatlar. Kıyıları talan eden ve yandaşa peşkeş çekilen imar faciaları. Yakılan ormanların yerinde bitiveren beton ormanlar... 

15 Mayıs’ta uyanacağımız Türkiye’nin daha güzel olacağına bütün benliğimle inanıyorum. 

“Mart’ın sonu bahar” demişti 2019’da. Ve geldiydi bahar İstanbul’a.

“Sana söz yine baharlar gelecek” diyor şimdi de.
 Oy verirken aklınızda bulunsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi