“DAYIM SALAH BİRSEL’İN HAYATIMDAKİ ETKİSİ BÜYÜK”

Ayraç’a bu hafta; yazar, yönetmen, müzisyen ve ressam Mehmet Güreli’yi konuk ediyoruz. Sanatın hemen her dalında üreten Güreli bu kez 76’ncısı düzenlenen Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü ‘Şehirli Karınca’ kitabı ile Aslı Akarsakarya’nın ‘Buraya Kısıldık Sanırım’ kitabıyla paylaştı.

Mehmet Güreli okuyucuya farklı kapılar açan bir yazar. Öykülerini okurken bir anda kendinizi James Joyce’un dünyasında Hemingway’le yaptıkları sohbette, Troya’da casus Sinon karakterinde, Stefan Zweig’ın romanlarında, Caravaggio’nun resimleri arasında veya Günter Grass’ın satırlarını okurken bulabilirsiniz. Öykülerinde kulağınıza hoş bir müzik sesi gelebilir veyahut bir film senaryosu gözünüzde canlanabilir. Yazarın farklı disiplinlerle beslediği belleğinin izlerini her satırda görmek mümkün. Peki nasıl oluyor da tüm bu yaratım alanları bir araya geliyor? İşin bir sırrı var mı? Mehmet Güreli ile sohbete Yunus Nadi Ödülü’yle başladık, yaratım sürecine oradan da dayısı Salah Birsel’le olan ilişkisine kadar uzandık.

Ödül bekliyor muydunuz? Yoksa sizin için sürpriz mi oldu?

Haberim yoktu. Şaşırdım da diyebilirim, beklemiyordum. Bir ödüle sevinmemek zor. Yunus Nadi Ödülleri ülkemizin parlak ödüllerinden biri, bu ödülü almış olmaktan dolayı gurur duyuyorum.

“YAZI BENİM İÇİN KUTSAL”

Kitabınızda Kafka’dan Zweig’a, Goethe’den Victor Hugo’ya bazen bir filmden müziğe taşınan öyküler okuyoruz. Okuyucuyu farklı yerlere sürüklüyorsunuz. Resimden, müzikten, sinemadan besleniyorsunuz. Yazı durup soluklanma noktanız mı? Sizin için ne ifade ediyor?

Bazı şeyler kendiliğinden oluşuyor. Formüle edebileceğim bir şey değil! Hepsiyle birlikte yola çıktığınızda birbirlerinden besleniyorlar. Halil Cibran’ın bir cümlesi vardır. “Zirveye çıkacağız, merdiven olmak ancak çabalarınızdır.  İnsanların hedefleri var, uçmak gerekiyor belki bende de kanat yok” diyor özetle, ben de aynı bakıştayım.  Ne yapabiliyorsam onu yapıyorum aslında. Sevdiğim işleri yapmaya çalışıyorum. Hayatımı da onun içinde sürdürüyorum, zorlanıyorum da aslında başka birikimler olmuyor. Bu senelerdir böyle. 50-60 yıllık çabalarım. Bunlarla besleniyorum. Bir kitabı kafama koyduğumda almaya çalışırım, eve gelip peynir ekmek yiyebilirim.

Müziğe erken başladım, sinema duygusu da erken oluştu, karikatür yaptım, yıllarca yağlıboya yaptım. Şimdi suluboya yapıyorum. Suluboyada yetkinleşmeye çalışıyorum.Yağlıboya ile suluboya birbirine eş değerde zor alanlar, yaparken de bu zorluklardan geçmeye başladım.

Yazı denilince beslendiğim yüzlerce müzisyen, sinemacı içinden yazarlar bazen felsefeciler öne çıkıyor.  Onlarla haşır neşir oluyorum. Bir de biraz külliyat meraklısıyım, bir yazara takılınca bütün eserlerini harmanlamaya çalışıyorum. Bu da yıllarımı alıyor, bazen bitiremiyorum yarım kalıyor. Yazı benim için hepsi gibi çok kutsal bir şey. Bir durma noktası değil aksine başladığı bir nokta bile diyebiliriz.

“DÜNYAYA EN ÇOK YAYILAN TÜR; KARINCALAR VE İNSANLAR”

Kitabınızın adı Şehirli Karınca. Bazı öykülerinizde de karıncalar var. Neden karınca üstelik şehirli?

Şehirli karınca hikayenin gelişimiyle ilgili. Bir karıncanın altı arkadaşıyla birlikte taşrada bir böcek bilimcinin çantasına binip tren yolculuğula şehre gelişini anlatıyorum. Karınca şehirli oluyor. Böcekbilimci karıncaya diyor ki “Niye göçüyorsun?” Karınca “Bizi çok çalıştırıyorlar orada” diyor. Fenalık gelmiş ona. Çalışkanlık mı yoksa zorla mı, isteyerek mi çalıştırıyorlar bilmiyoruz. Dünya var olduğumuz andan itibaren var olan her şeyle ilişki kurmayı öğretiyor bize. Ayırt etmiyorum bir şeyi. Bizim duymadığımız bir şey ses çıkarmıyor, konuşmuyor anlamına gelmez. Bizim frekansımızla da ilgilidir hayat. Karıncalarla ilgili yeni bir kitap çıktı. Joachim Offenberg yazmış. İnsanlarla karıncalar arasında bir kıyaslama yapılıyor. Kitaptan bir cümle aldım belki onunla ilgili bir hikaye yazacağım. İnsanlar ve karıncaların dünyaya en çok yayılan canlılar olduğunu okudum. İnsanlar sal, kayık, gemiler yaptıktan sonra hayvanlar göç ediyor. Hayvanlar da dünyayı gezmeye başlıyor. Fareler de ambarlara saklanıp gemi yolculuğuyla Amerika’ya gidebiliyorlar. Bir ayı, deve saklanamaz. Dolayısıyla onlar yerel kalıyor, öbürleri geziyor. Zooloji ile biyoloji iç içe. İlgimi çeken her şeyle ilgiliyim. Hayat da böyle bir şey. Sevdiğin sokaklarda çok dolaşıyorsun, sevmediğin sokaklara girmiyorsun. Oradaki bina ilgini çekmemişse o mimariye gözünü kapıyorsun kısacası.

SANAT ÇOCUKLUKTUR ONU KORUMAK GEREKİR”

Satır aralarında gözükmeyen şeylerle çok ilgiliyim. Rilke “Sanat çocukluktur” der. Çocukluğu da koruyabilmek esas, o da sanattır. Çocukluktan kopmamamız gerekiyor. Çalışmak benim en büyük düsturum, yaptığım şeyleri de sonra seyrediyorum, her şey paylaşmaktır. Bir film çekiyorsunuz 150 kişiyle beraber hayatlarınızın parçası oluyor, siz de onların hayatlarının parçası oluyorsunuz. Güzel bir duygudur bu. Bir anımı anlatayım: Engin Cezzar’la bir partide tanıştık. Kendisine benim sizinle ortak bir noktam var dedim. Aynı ilkokulda, aynı hocada okumuşuz. “Münevver Hanım mı?” dedi. 80 yaşına gelmişti onu unutmamış. Şunu anladım ki eğer size biri bir şey öğrettiyse onun adını unutmuyorsunuz. Ben de Münevver Hanım’ı unutmadım. Hamlet’ten söz etmişti. Engin Cezzar 20’li yaşlarında Hamlet’i oynamıştı. Shakespeare adını sekiz yaşında duydum.

İnsanın yaşadığı yerden, evinden, okulundan, sokağından güzel sesler gelirse insan bütün bunları itecek kadar anlayışsız bir yaratık değilse doğru yolu bulur diye düşünüyorum.

“SİNEMA TARİHİNİ SALAH BİRSEL’İN ODASINDAKİ KİTAPLARDAN ÖĞRENDİM”

Salah Birsel’le olan ilişkiniz nasıldı? Sizin gelişiminize katkısı ne oldu?

Hayatımda annem, babam kadar dayımın etkisi büyüktür. On yaşına kadar aynı evde yaşadık. Eve yakın dostları Nermi Uygur, Behçet Necatigil, Sait Faik gelirdi, onları tanıdım. Salah’ın odasında sinema dergileri vardı. Odasına girip sinema tarihini öğrenmeye başlamıştım. Hatta isimler söylüyordum, şaşırıyordu. On yaşındayken bana Ankara’dan bir koli geldi. O zaman Türk Dil Kurumu’nda çalışıyordu. Sinema dergileri göndermişti, gözüm gibi bakıyorum o dergilere. Resimli roman gibi öğrenmişimdir sinemayı. Sonra işi büyüttüm, dergicilik, yayıncılık yaptım, senaryolar bastım. Salah hayatımda çok önemli bir insandır. Ben de meraklı bir çocuktum. Merakınız varsa çoğalır, ıskalamadım hiçbir zaman. Resme bakıp ben de yapmaya çalıştım. Ritim duygumu yakaladım, babam, abim resim yapıyordu üretken bir aileydik. Dansla, yazıyla, filmle oynayarak büyüdüm. Gelecek kuşaklara iyi şeyler söylemek lazım.

“KİTAP KAPAKLARI KİTAPLARIN KALBİDİR”

Kitabınızda “Kitapların yüzüdür kapaklar hatta kalbidir” diyorsunuz. Kitap kapaklarında sizin çizdiğiniz portreler var.

Resimleri yaptığım için kapaklar bana kalıyor. Eskiden Hakkı Mısırlıoğlu, Güher Yorgan vardı, onlara çizdirirdim. Dergi sırasında kendimi çok öne çıkarmadım. Şimdi kolaj yapıyorlar bazen dört beş resim veriyorum.

Yakın zamanda bir serginiz olacak mı?

Şu anda Urla ve Alaçatı’da suluboya sergim var. Mart ayında Dokuz Sanat’ta olacağım. Mayıs ayında da Balaban Sanat Galerisi’nde. Suluboya ve yağlıboya resimlerim bir arada olacak.

“HAYAT GÖZE ALMAKTIR”

Ruhunuz seçtiğiniz manzaradır, doğada bulunan ve doğanın bir parçası olan diyorsunuz…

Bir de Stella Adler’in bir sözü vardır. “Yeteneğin seçiminde gizlidir” diyor. Ben kararımı dört dalda verdim, nereye gidiyorum ben de bilmiyorum.

Empedokles Yunan filozofları içinde önemli biridir. Bir gün der ki “Etna Dağı’ndan kendimi atacağım, Tanrılaştım”. Kibre sokar kendini. Sandaletlerini Etna Dağ’nda bırakır, geri döneceğini düşünür. Atlar ama geri dönemez. Hayat biraz çaba, göze almaktır. Göze alırsan becerirsin.

ÇOK SATANLAR LİSTESİ

1. Okçu’nun Yolu, Paulo Coelho

2. Efsun, Selahattin Demirtaş

3. Balıkçı ve Oğlu, Zülfü Livaneli

4. Hayat Kaybettiğin Yerden Başlar, Miraç Çağrı Aktaş

5. Var mısın? Güçlü Bir Yaşam İçin Öneriler, Doğan Cüceloğlu

HAFTANIN KİTAPLARI

DOLUNAY İKİ GECE SÜRER

Başar Başarır

Can Yayınları

Başar Başarır Sibop kitabının ardından yeni kitabıyla okuyucuyla buluşuyor. Can Yayınları’ndan çıkan ‘Dolunay İki Gece Sürer’ kitabı zıtlıkların muhabbete, hüsranların umutlara, çılgınlıkların da hayırlara vesile olduğu muzip, hınzır bir roman.

KİRAZ AĞACI

Gökçer Tahincioğlu

İletişim Yayınları

‘Kiraz Ağacı’ kitabıyla Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan Gökçer Tahincioğlu yakın tarihimizde açılmış, kapanmayan bir yaranın izlerini sürüyor. Kiraz ağacının altında daha adil bir dünya hayal eden iki dava insanının her şeye karşın tükenmeyen aşkını ve mücadelesini anlatıyor.

BURAYA KISILDIK SANIRIM

Aslı Akarsakarya

Edebi Şeyler

Aslı Akarsakarya Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü Mehmet Güreli ile paylaşıyor. Yazarın ‘Kayboluş’ isimli öykü dosyası bu yıl Edebi Şeyler etiketiyle ‘Buraya Kısıldık Sanırım’ adıyla yayımlandı. Yazar derdinin toplumun ikiyüzlülüğünü anlatmak olduğunu söylüyor, kitabında geçmiş ve gelecek arasındaki iradeyi ve şimdiyi sorguluyor.

ARILARLA DANS

Brigit Strawbridge Howard

Beyaz Baykuş

Nasıl olur da kozasından yeni çıkmış bir arı hangi çiçeğin kendisi için en iyi polen kaynağına sahip olduğunu bilebilir? Hangi çiçeklerin çoktan ziyaret edildiğini, hangilerinin daha sunacağı hediyeler olduğunu söyleyebilir? Evrimleşmemizde nasıl bir rol oynarlar? Dahası arılar olmasaydı dünyamıza ne olurdu? Doğa bilimci Brigit Strawbridge Howard bizleri arıların dünyasına davet ediyor.

MERAKLI MİNİKLER NE OKUSUN?

NUTUK

Atatürk 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında TBMM’de 36 saat 33 dakika süren bir konuşma yaptı. Tarihe geçen bu uzun konuşma, Nutuk adıyla yayınlandı.  Türkiye İş Bankası Yayınları çocukların cumhuriyetin nasıl kurulduğunu, bağımsızlığımızın nasıl kazanıldığını öğrenmeleri için Nutuk’u yeniden yayınladı. Her çocuğun kütüphanesinde mutlaka olması gereken bir eser.

NOEL DOMUÇU İLE JACK’İN MÜTHİŞ MACERALARI

J. K. Rowling

Yapı Kredi Yayınları

J. K. Rowling’in kaleme aldığı ‘Noel Domuçu ile Jack’in Müthiş Maceraları’ bir çocuğun en sevdiği oyuncağını bulmak için ne kadar ileri gidebileceğine dair sürükleyici bir kitap.

DAHİLER SINIFI

BEATLES EFSANE DÖRTLÜ

Domingo Yayınları

Pierdomenico Baccalario

John, Paul, George ve Ringo. Dört İngiliz gencinin müzik tutkusu dünyayı altüst edecek bir müzik ve kültür dalgasına neden olur. Beatles’ın hikayesini bir de Dahiler Sınıfı serisinden okuyun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi