Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

Değişim & Yaratıcı yıkım

Hindular tabiatta üç güç olduğuna inanırlar; yaratma, koruma, yıkma – Brahma, Vişnu, Şiva. Yaratma-sürdürme-yıkım döngüsel bir süreci—değişimi—temsil eder. Bu kavram modern ekonomi ve siyaset bilimlerinde ‘Yaratıcı Yıkım’ teorisine temel oldu. Yeni teknolojiler ve ürünler piyasaya girdiğinde, ‘değişim’ eski teknolojileri ve ürünleri işe yaramaz, değersiz hale getiriyor—dijital fotoğrafçılığın analog fotoğrafçılığın yerine geçmesi gibi…

Siyasette de öyle, hatta ekonomide olduğundan çok daha acımasız ama yine de kaçınılmaz…!

İngiltere kraliçesi I. Elizabeth, 1589’da William Lee’nin ilk dokuma makinesini gördüğünde şaşırmıştı. Örgünün makineleşmesiyle üretkenlik artacak ama örücüler—elle örenler—işlerini kaybedecek, artan işsizlik siyasi istikrarı tehdit edecekti. Kraliçe, değişimle siyasi gücün ve ekonomik ayrıcalıkların el değiştirmesinden korktu, makinenin kullanılmasına izin vermedi.

‘Yaratıcı yıkım’ korkusu sanayi devrimini 100 yıl erteledi ama durduramadı. Fransız Dionysius Papin, ilk buharlı gemiyi 1705’te Almanya’da Kassel’de yaptı. Fulda ve Wesser nehirleri üzerinden denize çıkıp gemisini ‘yaratıcı yıkım’ korkusunun aşıldığı Londra’ya götürmek istedi. Ama sandalcılar locası değişimin getireceği tehdidi görmüştü: gemiye saldırıp parçaladılar.

Gütenberg, icat ettiği baskı makinasıyla ilk kitapları 1447’de basmaya başladı. Matbaa 30 yıl içinde Almanya’dan İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya, Macaristan, Polonya’ya yayılmıştı. Ama Osmanlı’ya gelişi—1727’de—280 yıl aldı. Yaratıcı yıkım korkusu padişahı, yeniçeri ağalarını, taşradaki derebeylerini, ulemayı—ve varlıkları onlara bağlı—tarikat, tekke ve cemaatleri ‘değişime’ direnmek için bir araya getirdi. ‘Matbaa’ 1797’de kapandığında İstanbul’da 80000 katip—elle kitap yazan—vardı ama Avrupa’daki okuma-yazma oranları %60’lardayken Osmanlı %2-3’lerde kalmıştı. Osmanlı elitinin ‘değişim ve yaratıcı yıkım’ korkusu hep sürdü.

Aynı korku, aynı koalisyonları ekonomik ve siyasi çıkarlarını korumak kaygısıyla Mondros ve Sevr’i kabüle ama Milli Mücadele’ye karşı çıkmaya, hatta Mustafa Kemal hakkında ölüm fetvası çıkarmaya sevketti. Cumhuriyet’le gelen ‘değişim’ saltanat ve hilafetin kaldırılması, eğitim ve öğretimin birleştirilmesi (Tevhidi Tedrisat) şeklindeydi; ‘eski’ düzenden beslenen gruplarda travma yarattı. O travma—eskiye özlem, kin ve öç alma duygusu—belli toplumsal kesimlerde süregeldi, korku sorgulanamadı. (Atatürk hakkında ‘ölüm’ fetvası verenin adını 2017’de Tokat’taki bir İHL’ye verdiler.) Askeri müdahalelerin de bu süreçlere katkısı oldu.

Askerin siyasi etkisi kalkınca, sürdürülemez hale gelen ‘değişim’ korkusu da sorgulanmaya başlandı. Yaratıcı yıkım korkusunu—ve değişime direnci—sorgulama ilk önce AKP ve MHP içindeydi ve bugünkü DEVA, Gelecek ve İyi Parti’ye giden yolu açtı. Saadet’in “Biz Müslümanız, İslamcı değiliz” beyanı da aynı değişimi yansıtır. Doğru Parti tek başına ‘değişim’ havariliğine soyundu. İnce’nin Memleket Partisi de CHP içindeki benzer bir sürecin sonucudur.

Ama CHP’deki asıl değişim fırsatı şimdi gelmiştir.

Kılıçdaroğlu kökten bir ‘değişim’ vaat ediyor, “Değişmemiz lazım. Her şeyi temelden değiştirmek zorundayız” diyor. Değiştirilecekler içinde siyasetin ‘yapılma şeklini’ de sayıyor.

Böylesine kapsamlı bir değişimin bir bedeli olacaktır çünkü bir yerden başlanacaksa o da kadroların yenilenmesidir. Yoksa ne kadar iyi niyetli olursa olsun hiçbir siyasi liderin böyle bir değişimi tek başına ve bir seçimle gerçekleştirmesi olası değil.!

Eski örgücüler, sandalcılar, katipler—ve popülizmle—yola devam ederken ‘siyaset yapma şekli’ değiştirilemez. Yaratıcı yıkımdan korkarak değişim gerçekleştirilemez.!

Partiler milletvekili aday listelerini Pazar günü YSK’ya teslim edecekler.

İşte şimdi, milletvekili adayları belirlenirken, değişimi başlatacak adımı atmanın tam zamanıdır.

‘Bugüne kadar ol(a)mayan niçin şimdi olsun?’ derseniz; sebebi var…

Daron Acemoğlu ve James Robinson, Ulusların Düşüşü’nü 2013’te yayınladılar. Düşüş ya da yükselişle ‘yaratıcı yıkımın’ ilişkisini anlatıyorlar. Kılıçdaroğlu Ekim ayındaki Amerika ziyaretinde Acemoğlu ile de görüşmüştü. Acemoğlu daha sonra, CHP’nin ‘İkinci Yüzyıla Çağrı’ toplantısına da bağlanarak verdiği konferansta ‘yaratıcı yıkım’ terimini kullanmadan ‘değişimi’ kavramsallaştırmıştı. CHP ‘kurmayları’ gerekli notları almış olmalılar. Yoksa genel başkanları niçin döne döne ‘değişimden’ söz etsin.?

Önümüzdeki hafta bugün Acemoğlu’nu anlayıp anlamadıklarını göreceğiz.

Dileyelim anlamış ve de doğru anlamış olsunlar…

Belki böylece, hemen herkesle ve her dönemle (!) helalleştikten sonra—unutulmuş olan—2010 sonrası yaşanan ve yaşatılanlar için başkalarıyla da -- sonunda -- helalleşilir.!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi