Fed Tercihini Değiştirmedi

Yine merkez bankası kararlarının gündemi meşgul ettiği bir haftanın içinden geçiyoruz. ABD, Almanya, Londra ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülkenin merkez bankası faiz kararlarını açıklıyor. Küresel merkez bankaları uzun süre büyüme ve enflasyon tercihi arasında karar verme konusunda tereddüt yaşadı. Hem Fed hem de ECB resesyon ihtimali nedeni ile faiz artışına oldukça mesafeli durdu. Ancak Covid-19 salgınının yarattığı ekonomik sorunlarla mücadele sürerken 2022 yılının şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’yı işgali gerçekleşti. Bu işgal ile tedarik zincirinde yaşanılan sorunlara küresel gıda ve enerji krizinin de eşlik etmesi, arz ve talep dengesizliği doğurarak enflasyonun yükselmesine neden oldu. Yükselen enflasyon nedeniyle merkez bankalarının sıkı para politikası izlemesinin, beraberinde resesyon tehlikesini de getireceği korkusuna rağmen Fed, enflasyonu kontrol altına alabilmek için 2018’den sonra ilk kez Mart 2022 ‘de 25 baz puanla faiz artışına başladı. Mayıs toplantısında da 50 baz puan ile 2000 yılından sonraki en hızlı faiz artışını gerçekleştirdi. Haziranda ise 1994’ten sonraki en güçlü faiz artışını gerçekleştirerek, politika faizini 75 baz puan artırdı. Temmuz ayında da 75 baz puanlık faiz artış kararı veren Fed, politika faizini yüzde 2,25 – 2,50 aralığına çekerek 2022 yılındaki faiz artırım periyoduna devam etti.

İçerisinde bulunduğumuz 2023 yılının ilk toplantısını şubat ayında gerçekleştiren Fed politika faizini 25 baz puan artırarak 16 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 4,50-4,75 aralığına yükseltti. Bankanın faiz artış hızını yavaşlatmış olması Fed’in faiz artışında sona mı yaklaşıyor sorularını da beraberinde getirdi. Ancak Powell’ın ABD Senatosu Bankacılık Komitesi’ndeki yaptığı yarı yıllık para politikası sunumundaki gösterdiği şahin tavır dikkat çekici oldu. Her ne kadar Fed tutanaklarında enflasyon yüzde 2’ye doğru devamlı düşüş patikasına girene kadar kısıtlayıcı politikanın sürdürüleceği ve mali koşulların gevşetilmesinin daha sıkı para politikası gerektirebileceği vurgulanmış olsa da Powell komitede yaptığı açıklamada ekonominin gücünün zirve faiz oranının önceden tahmin edilenden daha yüksek olacağını belirtti. Son verilerin beklenenden güçlü gelmesine bağlı olarak arz- talep dengesizliğinin altını çizen Powell iş gücü piyasasının katılığına işaret etmişti. Ayrıca çekirdek enflasyonun umulduğu kadar hızlı düşmemesi nedeni ile daha gidecek çok yol olduğunu ve fiyat istikrarından çok uzak olunduğu değerlendirmesini yapmıştı. Aslında Powell önceki konuşmalarında da ileriki dönemde izlenecek faiz politikasına karar verirken tarım dışı istihdam ve enflasyon verisinin, bakılacak en önemli iki veri olduğunu belirtmişti. Nitekim 10 aydır tarım dışı istihdam verisinin şubat ayında da güçlü gelmesi ve ayrıca her ne kadar manşet enflasyon ve çekirdek enflasyon yıllık bazda enflasyon yüzde 6,4’ten yüzde 6’ya ve çekirdek enflasyon ise yıllık bazda yüzde 5,6’dan yüzde 5,5’e gerilemese de çekirdek enflasyonun aylık yüzde 0,4’ten yüzde 0,5’e yükselmesi Fed’in bu ay ki politika faizi kararının 50 baz puan olacağını güçlendirmişti. Ancak yaşanılan banka iflasları Fed’i faiz kararında zorlu bir sürece ittiği gibi Fed politikasına yönelik senaryoların değişmesine yol açtı. Geçen haftaki yazımda da belirttiğim üzere aslında 3 senaryo oluştu. İlk senaryo Nomura Securities ekonomistleri gibi Fed’in 25 baz puan indirime gideceği ve bilanço daraltmaya son vereceği. İkinci senaryo JP Morgan’ın da dile getirdiği 25 baz puan faiz artırmaya devam edeceği.

Üçüncü senaryo ise Wells Fargo ve Goldman Sachs’ın banka iflaslarının ekonomik görünüme büyük ölçüde belirsizlik kattığı ve dünkü toplantıda faiz artırım döngüsünde beklemeye geçebileceği yönündeydi. Bütün dünyayı ABD’deki bankacılık sektöründe yaşanılan kriz meşgul ederken bu krizin bulaşıcılığı ve hasar boyutunun ne olacağı endişesi sardı. 2008 yılındaki benzeri tecrübenin yaşanılması ihtimali merkez bankalarını zorlu bir sınavla karşı karşıya bıraktı. Elbette ki ABD’deki bankaların yaşadığı sorun 2008 yılındaki gibi kredi batışı yada ahlaki çöküntü değil sorun düşük faizde yüksek fiyatlı hazine tahvilleri almış olmaları. Politika faizinin artışındaki gecikmeye bağlı olarak enflasyonla mücadelede geç kalınması faiz artışının yüksek yapılmasına neden oldu. Artışın bu tahvillerin fiyatlarını düşürmesi ve varlıkların iyi yönetilmemesi riskleri artırdı. Oluşan bu ekonomik iklim Fed’in hem finansal istikrarı hem de fiyat istikrarını sağlayacak karar alması zorunluluğunu doğurdu. Her ne kadar Yellen, hükümetin son eylemlerinin mevduat sahiplerinin tasarruflarının ve bankacılık sisteminin güvende kalmasını sağlamak için gerekli adımları atma konusundaki kararlılığını gösterdiğini ifade ederek bankalardan mevduat çıkışlarını frenlemeye yönelik adımlar sonrası bankacılık sistemindeki durumun “istikrar kazandığını” ifade etse de bankacılık sektörüne güvenin önemi göz ardı edilemez. Kaldı ki ABD ekonomisinde sistemin geneline yayılan bir güven sorununun doğması engellenmeli. Aksi takdirde bu durum bankaların birbirlerine olan güvensizliğini de doğurarak kredilerin yavaşlamasına ve reel sektörde üretimin aksamasına neden olarak dünya ekonomisinin daralması gibi bir durum da doğurabilir. Bu bağlamda dün Fed’in beklendiği gibi politika faizini 25 baz puan artırarak yüzde4,75-yüzde 5,00 aralığına yükseltmesi kararı Fed’in enflasyonla mücadele alanında kalmaya devam edeceğine işaret etti. Karar metninde ise ilave sıkılaşmanın gelebileceği ve bilanço sıkılaşmasının devam edeceği yönündeki açıklama algı yönetimi açısından da önem taşıyor. Kuşkusuz faiz kararı ve karar metni kadar Powell’ın sözlü yönlendirmesinin de algı oluşumundaki etkisi göz ardı edilemez.

ABD tarafında bu durum yaşanırken Avrupa’yı da iyi izlemek gerekiyor. Zira bankacılık krizi Avrupa’ya yayılırsa bunun bastırılması kolay olmayacak ve Türkiye ekonomisi üzerindeki olası etkisi daha büyük olacaktır. Her ne kadar Moody’s tarafından yayımlanan raporda Avrupa’daki 11 büyük bankanın hiçbirinin kredi profilinde mevduat kaybına yol açacak bir zayıflık olmadığı ve Avrupalı bankaların ABD bankalarının kaderini yaşamayacağını belirtse de hem finansal istikrarı hem de fiyat istikrarını sağlamak kolay değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi