FEMİNİST BÜYÜKANNELERİMİZDEN NASIL BİR MİRAS DEVRALDIK?

Serpil Çakır kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Siyaset Bilimi anabilim dalında öğretim üyesi. Cumhuriyet’in Öncü Kadınları, Londra’daki Türklerin Göçmenlik Hakları, Türkiye’de Parlamenter Kadınlar, İÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Kurum Tarihi gibi sözlü tarih çalışmalarını yönetti. Doktora çalışmasını yaparken çeşitli kütüphanelerde dağınık halde bulunan tüm Osmanlı kadın dergilerini bir araya getirdi. Kadın hareketi tarihi, sözlü tarih, feminist yöntem, feminist teori, toplumsal cinsiyet ve politika üzerine çeşitli yayınları bulunmaktadır.

Kadınlar 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde sokaktaydı. Polisin tüm engellemelerine, İstanbul Valiliği’nin yine her zamanki gibi hukuksuzca ulaşım yollarını kapatmasına rağmen bu yıl 21.si düzenlenen Feminist Gece Yürüyüşü’nde kadınların isyanı sokaklardan yükseldi. 13. Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu “Gelecek sene 8 Mart, meydanlarda coşkuyla kutlanacak. Kadınlar kazanacak” dedi.

Kadınların patriyarkal düzene isyanı yeni değil. Kadınlar yıllarca geçmişini bilmeden yaşadı. Erkek egemenliğindeki tarih anlatısı da bunun göstergelerinden biri. Kadınların kadın tarihi üzerine yaptığı çalışmalar hepimizin yaşamında yeni pencerelerin açılmasını sağladı. Üniversitelerde kadın çalışmaları birimlerinin kurulması ve bu alanda yapılan her araştırma çok kıymetli. Bugünkü haklı isyanı ve yaşananları anlayabilmemiz için geçmişte neler olduğunu ve kadınların hangi mücadeleleri verdiğini bilmemiz gerekiyor. Feminist büyükannelerimizi yakından tanımamız için Şirin Tekeli’den başlayarak kadın tarihi üzerine yapılan pek çok çalışma var. Ben de bu bu çalışmalar içinde birçok eserin oluşmasına zemin hazırlayan İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serpil Çakır’ın yazdığı Osmanlı Kadın Hareketi kitabını yeniden hatırlatmak ve Osmanlı kadınlarından nasıl bir miras devraldığımızı anlatmak istedim. Çakır kitabını 1991 yılında kaleme alıyor. Kitabın kendisinin doktora çalışması olduğunu belirtelim. Serpil Çakır 19. yüzyılın sonunda, 20. yüzyılın başında tüm dünyada ortaya çıkan kadın hareketinin izlerini (İngiltere’de orta sınıfın önderliğinde Sufraj Hareketi, Fransa ve Almanya’da işçi sınıfı kadın hareketi, ABD’de kölelik karşıtı hareket) Osmanlı’da arıyor ve karşısına çok zengin bir dönem çıkıyor. Özellikle 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanından sonra kadın dergilerinin sayısının arttığı görülüyor. Ulviye Mevlan’ın yönetiminde 1913 yılında yayımlanan Kadınlar Dünyası dergisi de her kesimden kadının sesi oluyor.

Abdülhak Hamid “Bir Milletin Nisvanı, Derece-i Terakkisinin Mizanıdır” (Bir milletin kadını, ilerleme derecesinin ölçüsüdür) der. Tevfik Fikret ise “Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer” diye anlatır kadının toplumdaki önemini.  Kadınların hak mücadelesini ve Osmanlı kadın hareketini Prof. Dr. Serpil Çakır ile konuştuk. 

Osmanlı kadın hareketinin anlaşılmasında, ortaya çıkarılmasında katkınız büyük.  Bugün Türkiye’de kadın hareketi etkili ve kadınlar susmuyorlar, inatla haklarını talep ediyorlar. Osmanlı kadınlarından nasıl bir miras devraldık?

Örgütlenme, dergicilik, eylem mirası ve elbette mücadele azmine dair kararlılığın devralındığı söylenebilir. Osmanlı döneminde, yardım, mesleki eğitim veren, istihdam olanağı sağlayan, bilgilendiren, bilinç ve dönüşüm amacıyla kırkı aşkın dernek kurulduğunu biliyoruz. Günümüzde eğitimden şiddete, siyasete, istihdama, hayatın tüm alanlarında feminist kurumsallaşmanın türlü örnekleri daha da çoğaltıldı. Bu tarihsel miras, yayıncılık faaliyeti olarak da sahiplenildi. Örneğin, 1995’te çıkarılan Pazartesi dergisi, Osmanlı döneminde, 1895’ten 1908’e dek yayımlanan ilk kadın dergilerinden Hanımlara Mahsus Gazete’nin tarihsel mirasının devralındığı vurgusuyla, dergi kapağında “Kadınlara Mahsus Gazete” ibaresine yer verilerek 2007’ye dek yayımlandı.

Bu mirasa sahip çıkmak ve hareketi bunun üzerine inşa etmek neden önemli?

Büyükannelerimizin hakları için mücadele ettiklerini bilmek, bu yolda kurdukları derneklerden, çıkarmış oldukları yayınlardan, dergilerden haberdar olmak, bizim, bugünkü özgürleşme, toplumu dönüştürme, iktidar ilişkilerini sorgulama yolundaki politik mücadelemizi güçlendirici bir etki yapıyor, geleceği daha bir güven ve güçle kurmamıza katkı sunuyor.

II. Meşrutiyet’le birlikte Osmanlı’da kadınların sesleri daha güçlü çıkmaya başlıyor. Kadın dergileri yayımlanıyor, dernekler etkili. Daha sonraki yıllar Nezihe Muhiddin’in başkanı olduğu Kadınlar Halk Fırkası kuruluyor. O döneme ilişkin araştırma yaparken, belgelere ulaşırken sizi en çok heyecanlandıran ne oldu?

Bilinenin aksine büyükannelerimizin kendi hayatlarını değiştirme yolunda aktif özneler olduklarını görmek şaşırtıcıydı.  Onları kuşatan tüm yapılara rağmen inatla yürüttükleri mücadelenin çok yönlü yapısı yanında, bu mücadeleye duydukları inanç da...“Artık iman ettik ki, hayatımız iyi bir hayat değildir. Artık kadınlar böyle yaşamayacaktır ve yaşayamaz. Buna katiyen emin olunuz”daki kararlılık; “Biz de insan değil miyiz? Haklarımız neden verilmiyor?” cümlesindeki ısrar; “telgraf, otomobil, vapur kelimelerini kullanıyorsak, feminizm kelimesini aynen kullanmayı tercih ederiz, varsın lisanımıza ecnebi bir kelime daha girmiş olsun ne zararı var?” şeklindeki açıklama, günümüzün birçok kavram ve yönteminin o dönemde telaffuz edildiğini, kadın ve erkek arasındaki iktidar ilişkilerinin bizden önce de sorgulandığını, büyükannelerimizin hayatlarını ve dünyayı değiştirmedeki kararlılığını bize gösteriyor.

DÜNYADAKİ KADIN HAREKETLERİNİN OSMANLI KADINLARINA ETKİSİ

Kitabınızın ilk bölümü ‘Erkek Tarihinden Kadın Tarihine’ adını taşıyor. Egemen ideolojinin kadını yok saydığını görüyoruz. Bu sadece Osmanlı’ya mahsus bir durum da değil. Dünya kadın tarihine baktığımızda da büyük mücadeleler veriliyor. İngiltere’de orta sınıfın önderliğinde sufrajetler, Fransa ve Almanya’da işçi kadınlar, ABD’de ise kölelik karşıtı kadın hareketleri var. O dönem Osmanlı kadınları bu hareketleri nasıl takip ediyor? Birbirleriyle iletişimleri var mı?

Dünyadaki kadın hareketini izliyorlar. Örneğin 1891-1944 yılları arasında yayımlanan Servet-i Fünun dergisinin 17 Aralık 1908 tarihli nüshasından, kafes arkasından da olsa 1908’deki Meclis-i Mebusan’ı izlemelerine izin verilmezse İngiliz kadınları gibi nümayişler yapacakları tehdidinde bulunduklarını anlıyoruz. Sonrası hakkında bilgi sahibi olmasak da bu lafın söylenmesi önemlidir. Özellikle Osmanlı kadın dergilerinde yer alan “Havadis- i Dünya”, “Büyük Kadınlar” gibi sütunlarda, seçme-seçilme hakkı için Batı’da kadınların yürüttüğü mücadelenin türlü örneklerine yer verildi, katkılarıyla öne çıkmış siyasetçi, sanatçı, yazar ve bilimle uğraşan kadınlar eserleriyle, katkı ve eylemleriyle tanıtıldı. Çoğu gazeteci-yazar olan kadınlar, dönemin önemli bir kadın derneği olan Osmanlı Müdâfaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti’nin üyesi oldukları gibi Kadınlar Dünyası dergisine yazı gönderdiler. 12. Uluslarası Kadın Kongresi’ne giden süreçte Nezihe Muhittin’in çıkarmış olduğu Kadın Yolu Türk/ Kadın Yolu dergisinde birlikte çalışıldı. 26 Nisan 1935’te, İstanbul’da düzenlenen 40 ülkenin katıldığı 12. Uluslararası Kadınlar Kongresi, Uluslararası Kadınlar Birliği ile yapılan işbirliği sayesinde düzenlenebildi. 

DEPREMDE ULVİYE MEVLAN KÜTÜPHANESİ DE YIKILDI

Kadınlar Dünyası dergisini çıkaran Ulviye Mevlan’ın (Civelek) adına Hatay’da bir halk kütüphanesi kurulmuş. Siz de Mevlan’ın son yıllarını geçirdiği Antakya Kırıkhan’a gidip orada bir konferans vermiştiniz. Depremden sonra kütüphaneye ilişkin bir bilgi aldınız mı?

Hataylı gazeteci A. Vasi Köse’nin, ilçesindeki kütüphaneye adını veren Ulviye Civelek’in izini sürerken benim Ulviye Hanım hakkında 2006’ta yazdığım bir İngilizce makaleye internette rastlaması, bağlantı kurarak beni Hatay’a davet etmesi neticesinde, Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde, tarihi bir binada hizmet veren Nuriye Ulviye Civelek (Mevlan) İlçe Halk Kütüphanesi’ni ziyaret edebilmiş, yıllardır gerçekleşmesini istediğim bir hayalimi nihayet gerçekleştirmiştim. Osmanlı kadınlarının hakkının hak mücadelesini, faaliyetlerini anlattığım ilk baskısı 1994’te yapılan (6. son baskı 2021) Osmanlı Kadın Hareketi isimli kitabımı Ulviye Hanım’a hitaben imzalayarak kütüphane rafına koymak müthiş bir duyguydu. Hepimizi derinden etkileyen, on ilde yaşanan deprem felaketi yörede sadece binlerce canı almadı, çok sayıda tarihi eseri de yok etti. Kütüphane ve içindeki kitaplar da yerle bir olmuş maalesef.

Kadınlar Dünyası dergisinin kadınlar için yeni bir dünya yaratma misyonunu üstlendiğini yazıyorsunuz. Nedir o misyon ve bu misyonun oluşmasında nasıl bir etkileri oluyor?

4 Nisan 1913’te Ulviye Mevlan tarafından yayımlanmaya başlanan, kesintilerle de olsa 1921’e dek önce günlük daha sonra haftalık olarak yayımlanan Kadınlar Dünyası, Cumhuriyet öncesindeki kadınların hak hareketine zemin sağladı. Kadınların nasıl bir dünya istediklerine dair taleplerinin iletilmesinde, kadınların seslerini duyurmasında, birbirleriyle iletişim kurmasında önemli bir misyon üstlendi. Kadınların hakları tanınmadıkça, kadınların erkeklerle tam eşitliği sağlanmadıkça, erkek yazılarına yer verilmeyeceği, sadece kadın yazılarına yer verileceği, temel bir ilke olarak çıkarıldığı günde ilan edildi. Sahibi ve yazı kadrosuyla, hatta dergiye gelen yazı ve mektuplarıyla tümüyle kadınlara ait olan, Osmanlı kadının sesini, taleplerini, kadın hareketini dile getiren bir yayındır. Sadece Türk/ Müslüman kadınlara değil, din ve mezhep ayrımı gözetmeksizin herkese açık olduğu bilgisine dergi kapağında yer verildi, hatta Türkçe bilmeyen ecnebi kadınlarla ilişki kurulması önemsenmiş, buluşma, tanışma günleri ilan edildi. Eğitimli/ eğitimsiz her düzeyden kadının ilgi gösterdiği, yazılarını gönderdiği bir yayındır.

Farklı üniversitelerde kadın araştırmaları birimleri kuruldu. Toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik çalışmalar var. Bu alanda karanlıkta kalan, hâlâ eksik bulduğunuz bir dönem var mı?

Belge olmadığı için eksik kalan çok dönem var elbette. Kadınların geçmişlerine dair bilinmezliğe, belgelere yeterince kaydedilmemeleri olumsuz yönde etki yaptı. Kadınlar bilgi kaynağı olarak görülen metinlerin dışında tutuldular. Tüm dünyada olduğu gibi bizde de sadece tarih kitaplarında değil, resmi kayıtlarda da kadınlara ilişkin bilgiler sınırlıdır. Kadınların tarihine ilişkin bir çok alan araştırılmayı bekliyor.  Sıradan kadınların yaşamı, işçi kadınlar, göç eden kadınlar gibi çeşitli kesimden kadın yaşamlarına yeterince bakılmadı. Farklı etnik kökenden kadınlar üzerine çalışmalar yeni başladı. İstanbul’da feministlerin çabasıyla 1990’da açılan Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Kütüphanesi, kadın tarihi ve belleğine ait eser ve belgelerin toplanıp arşivlendiği önemli bir kurum olarak araştırmacıları bekliyor.

Çocuk Kitapları

12 Mart

Mayısın Üçüncü Haftası

Melis Sena Yılmaz

Günışığı Yayınları

Pal Sokağı Çocukları

Ferenc Molnár

Can Çocuk

Yaprakların Haritası

Yarrow Yownsend

Genç Timaş

Evliya Çelebi’den: Gülabi Ağa’nın Başından Geçenler

Mustafa Delioğlu

Yapı Kredi Yayınları

Peşimdeki Fırtına

Amber Lee Dodd

İş Bankası Yayınları

Deniz Olsun Adı

Adil İzci

Günışığı Yayınları

Çok Satan Kitaplar

12 Mart

1. İnsanlığımı Yitirirken, Osamu Dazai

2. Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig

3. Kırmızı Pelerin, Gülseren Budayıcıoğlu

4. Atomik Alışkanlıklar, James Clear

5. Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları – Ateş, Buket Uzuner

6. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Stefan Zweig

Haftanın Kitapları

12 Mart

Kültür-Sanat ve Sermaye-İktidar

Derleyen: Sacit Hadi Akdede

Alfa Yayınları

Başkalarının Kanı

Simone De Beauvoir

Everest Yayınları

Temasın İmkanları

Değmek, Değer Üretmek, Dayanışmak

Hazırlayan: Ayşe Akalın

Dünyaya Sevgilerle

Kamran S. Yüce

Everest Yayınları

Aşıklara Yer Yok

Tarık Tufan

Doğan Kitap

Mendil Altında

Memduh Şevket Esendal

İletişim Yayınları

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi