GECİKMİŞ BİR ÇIĞLIK: BİR BAŞKADIR

“Bir Başkadır” için, dönüşen yaşama karşın çevresine duyarsız ve yaşadığı hayatı değerlendirmede eksik ve yüzeysel kalan, ön yargılardan beslenen bir toplumun birbirine karşı ördüğü duvarlara, sevgisizlik çemberine karşı bir çığlık denilebilir mi?

Netflix ekranlarına yakın zaman önce düşen bizden bir dizi “Bir Başkadır”, ekranlarda fırtına gibi esmeye başladı, sosyal medyada gündeme oturdu... Rahmetli Uğur Mumcu’nun, ülkemiz insanlarını tanımlamak için “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” saptaması, bu bağlamda da kendini yeniden hatırlattı. Bir bölüm ya da en fazla iki bölüm izleyenlerin ya da kulaktan dolma dizi hakkında “fikir sahibi” olanların yorumlarıyla doldu taştı bu mecra...

“Bir Başkadır” için, dönüşen yaşama karşın çevresine duyarsız ve yaşadığı hayatı değerlendirmede eksik ve yüzeysel kalan, ön yargılardan beslenen bir toplumun birbirine karşı ördüğü duvarlara, sevgisizlik çemberine karşı bir çığlık denilebilir mi? Dizinin ele aldığı hassasiyeti bir bakıma Yeni Türkü’nün Çember şarkısının sözleri güzel yansıtıyor: Ya dışındasındır çemberin/ Ya da içinde yer alacaksın/Kendin içindeyken/Kafan dışındaysa/Çaresi yok kardeşim/Her akşam böyle içip kederlenip/Mutsuz olacaksın/Meyhane masalarında kahrolacaksın...

Bir Başkadır´ın Ana Ekseni Kutuplaşma

Bir Başkadır’nın ilk bölümünü izlerken, kitleler nezdinde çok güçlü etkisi olan sinematografik anlatı aracılığıyla böyle bir projenin neden bu kadar geciktiğini düşündüm. Şüphesiz “Bir Başkadır”, ülkemizde doğu-batı, muhafazakar-modern, dinci-laik kutuplaşmalarının ekseninde yaşananları anlamaya ve yansıtmaya çalışan ilk görsel düşünme biçimi değil. Hemen aklıma, sinema tarihimizde Beyaz Sinema olarak bilinen hareketin önemli temsilcisi Yücel Çakmaklı’nın “Birleşen Yollar” (1970), “Kızım Ayşe” (1974) ve “Oğlum Osman” (1973) isimli filmleri; Halit Refiğ’in “Bir Türk’e Gönül Verdim” (1969) ve “Fatma Bacı” (1972), Metin Erksan’ın kült filmi “Sevmek Zamanı”  (1965) geldi...

Ülkemizde muhafazakar, mütedeyyin ve kanaatkar bir kitle, Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu döneminden günümüze varlığını güçlü bir şekilde sürdürmekte... Marksist bir bakış açısıyla halkımızın sömürü düzeni altında kendi gerçekliğinden, sınıf bilincinden koparılıp kendi çıkarlarına aykırı siyasi tercihler yaptığı iddia edilebilse de; ülkemizin genlerine sinmiş muhafazakar bir damar var. Diğer yandan sanatta uyanış ve reform, sanayi devrimi, bilimsel gelişmeler gibi Batılı değerler içeren unsurlar açısından, çağıyla buluşamayan ve dünyanın yeni paylaşım düzeniyle birlikte küresel bir güç olmaktan hızla geriye düşen Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden, Atatürk ve kurucu kadronun ve halkımızın direniş gücüyle kurulan modern ve laik Türkiye Cumhuriyeti, amaçladığı değerlere ulaşmada tökezledi; demokrasinin gerçek dinamiklerine sahip olmadan biraz erken geçilen çok partili sistem ve toplumsal yaşamda uygar dünya değerlerine uyum sağlama çabası sürerken ortaya çıkan vesayet düzeni içinde yalpalayan bir topluma dönüştü.

Birbirinden doğu ile batı kadar uzaklaşan, ama en fazla üç göbek öteye gidildiğinde aynı sınıfsal temellerden ve kültürel genetikten beslendiği için daha radikal çözülmeler yaşamayan toplumumuzun, günümüzdeki resminin gerçek fırça tonlarıyla biçimlendirildiği bir dizi “Bir Başkadır”... Dizinin yazar, yönetmeni ve yapımcılarından olan, aynı zamanda tiyatro yazarı ve yönetmeni de olan Berkun Oya’nın, auteur tanımlamasına uyan bir başarıyla yaşama geçirdiği “Bir Başkadır”, sosyal medya yansımalarından da anlaşılabileceği gibi kolektif bilinçaltı tarafından satın alındı.

Sınıfsız Toplumun Sembolü Ferdi Özbeğen Motifi

Berkun Oya’nın yönettiği dizide, anahtar kavram olarak ülkemizin masumiyet dönemini temsil eden Yeşilçam sinemasının öz ve biçimsel ögeleri öne çıkıyor. Ayrıca Berkun Oya’nın, dizinin her bölümünde olmasa da Ferdi Özbeğen’i başlangıç ya da final motifi olarak kullanması da manidar. Kitle endüstrisinin somut yüzü olan popüler televizyon dizileri, “elit” kültürün dışındakiler için yaşam tarzı, “elitler” için ise alay edilen ve küçümsenerek seyredilen temaşa örnekleri olarak dizinin turnosol kağıdı işlevini görüyor. 

Kitle kültüründen nemalanan Melisa (Nesrin Cavadzade) karakteri gibi, toplumsal yaşamın “ünlü” kategorisi içinde yer alıp, “aile” içindeyken kendi yaptığı işle alay eden, küçümseyen bir tavır içine girerken; tam da bu bağlamda Berkun Oya, Ferdi Özbeğen’i başat bir motif olarak kullanıyor ve onun temsil ettiği popüler kültürün beyaz Türkler ve mütedeyyinler tarafından da içselleştirildiğine ilişkin göndermeler yapıyor. Aslında bu gönderme ya da sembolleştirme, aristokrasiden burjuvaziye evrilen batılı toplumların toplumsal katmanlarına benzemeyen, sosyal katmanları kompartmanlarla birbirinden ayrışmasa da, birbirinin aynısı olmaya zorlanan toplumumuzun dinamiklerini gerçekçi bir şekilde yansıtma açısından işlevsel oluyor. Bu ilişki dinamiğinin deşifre edilmesinde ise, Gülbin (Tülin Özen) ve Peri (Defne Kayalar) karakterlerinin önemli katkıları var. Dizi oyuncusu Melisa’nın, entelektüel yoga arkadaşı psikiyatrist Peri’yi etkilemek için abartılı şekilde başrol oyuncusu olduğu diziyle alay etmesine karşın; bu kıvamda pek çok dizi de burjuvaziden emekçilere kadar, “sınıfsız” toplumumuz tarafından Ferdi Özbeğen gibi ortak  beğeniyle tüketiliyor.

 Oyunculuk Öne Çıkıyor

“Bir Başkadır” dizisinin öne çıkan unsurlarının başında ise tartışmasız şekilde oyunculuk ansambl olarak öne çıkıyor. Özellikle Meryem karakteriyle Öykü Karayel, Peri karakteriyle Defne Kayalar, Gülbin karakteriyle Tülin Özen, Yasin karakteriyle Fatih Artman, Ali Sadi Hoca karakteriyle Settar Tanrıöğen, Hayrünisa karakteriyle Bige Önal ve Sinan karakteriyle Alican Yücesoy oyunculuk performanslarıyla öne çıkarken; eşitler arasında Öykü Karayel’in birinci olduğunu vurgulayalım. Derya Karadaş’ı ve özellikle canlandırılması çok zor bir figür olan engelli kardeşi Rezan’ı, olağanüstü başarılı bir performansla dışa vuran Öner Erkan’ın oyunculuğuna da şapka çıkardığımızı ekleyelim.

Diğer yandan yönetmen Berkun Oya’nın, yansıtmaya çalıştığı sorunsalı objektif bir eksende ele aldığını ve etkili bir estetikle öyküsünü anlattığını, görüntü yönetmeni Yağız Yavru’nun görüntülerinin diziyi ete kemiğe büründürdüğünün de altını çizelim. Bu bağlamda daha önce vurguladığımız Yeşilçam sinema dilinin bilinçli olarak görüntü yönetimine de yansımaları olduğunu ekleyelim. Ayrıca kullanılan müziklerin de büyük kısmının Yeşilçam filmlerinin müzikleri olduğunu ve temel anlamda kutuplaşmış bir toplumun birbirini anlamaktan uzak dinamiklerine objektifini çeviren Berkun Oya’nın, Kürt vatandaşlara yönelik göndermelerinin de dizinin satır aralarında yer bulduğunu vurgulayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi