Gezi kabustur, Can ise kurban…

Devlet, otoriterlikten totaliterliğe uzanan yolu kararlılıkla kat ediyor. Bunu hukuk ve adalet başta olmak üzere hayatın her alanında hissediyoruz. AKP ve Tayyip Erdoğan açısından bakıldığında bundan daha doğal bir şey olamaz. Erdoğan’ın daha daldan dala atlamaya başlamadığı ve özünü koruduğu dönemlerde de ifade ettiği gibi demokrasi, vakti geldiğinde inecekleri bir araçtı ve öyle de oldu. Bu yolculukta kendileri açısından en korkutucu durak Gezi Parkı eylemleriydi. Zira orada, sokağa taşan bir kitlesel tepkinin nerelere varabileceğiyle ve dolayısıyla korkuları ile yüzleştiler. İşte bu korkular “Yeni Türkiye” olarak tanımladıkları keyfi rejimin mottosunu belirledi: “Güvenlik.”

Onlar nezdinde muhalif seslerin her türlüsü, devletin bekasını ve güvenliğini tehdit ediyor. Kılıf güvenlik olduğunda ise her türlü hukuksuzluk, kanun ve kural tanımazlık da mübah sayılıyor. Mustafa Balbay, Enis Berberoğlu veya Ömer Faruk Gergerlioğlu için çalışan adalet mekanizması sıra Can Atalay’a geldiğinde işlemez oluyor, hukuk da kadük oluyor. Halbuki bu kişilere isnat edilen suçlar Atalay’a göre hafife alınacak türden değildi. Onlar da “güya” devletin bekasını ve güvenliğini tehdit etmişlerdi. İşin garip tarafı, Atalay’ın mahkeme kararını okutan Meclis Başkanvekili de bir hukukçu! Hani şu Erdoğan’ın bardak veya saksı misali nereye koysa orada duran tiplerden birisi... Bu nesil kendisini kararı okuttuğu anda kürsüye yürüyen vekiller, suratına atılan anayasa kitapçıkları ve tüm bunlara rağmen bozmadığı istifi ile hatırlayacaktır.

Tabii işin bu noktalara gelmesinin tek nedeni Türkiye’yi yönetenler değil. Onları bu denli hukuksuzluğa, kural tanımazlığa ve pervasızlığa iten unsur muhalefet veya muhalefetsizlik. Muhalefeti meclis duvarları arasına hapseden ve tepkileri toplumsallaştıramayan kişiler ve partiler. Konforlarını bozmamak, terörizm yaratmakla suçlanmamak, kısacası “güvenlik” duvarına çarpmamak adına meseleyi sokağa taşımaktan şiddetle kaçınıyorlar, çünkü korkuyorlar. Çünkü sokağın ve bunun en vücut bulmuş hâli olan Gezi Direnişi’nin, Erdoğan’daki karşılığını çok iyi biliyorlar. Yirmi küsur senelik güçlü iktidarı döneminde ne muhtıralar, ne askeri vesayet, ne 15 Temmuz ne şu ne bu; Erdoğan’ın en büyük travmasının, en büyük korkusunun ve paranoya düzeyine varan hassasiyetlerinin Gezi’de yattığının, Erdoğan’ın kaşını açan en şiddetli darbenin Gezi Direnişi olduğunun farkındalar. Gezi’ye öykünecek bir hareketin, gerilimin veya tepkinin tatlı su siyaseti yaptıkları güvenli sığınaklarını başlarına geçirmesinden endişe ediyorlar.

Özgür Özel; 14 Ocak’ta yapacakları Anayasa’ya Saygı mitingini, Pençe Kilit harekât bölgesinde 9 askerin şehit olması nedeniyle iptal ettiklerini açıklamıştı. Bir süre yas tutulabilir, sonrasında da miting gayet tabii yapılabilirdi. Ne oldu, bu süreçte Anayasa’ya olan saygılarını mı yitirdiler? Yoksa bilmediğimiz bir güç mahkeme kararı mecliste okutulana kadar yerlerinden kıpırdamamaları noktasında bir telkinde mi bulundu? O beğenmediğimiz, dönemin faturasını kestiğimiz, hatta beceriksizlikle suçladığımız Kılıçdaroğlu kadar olamadılar. Hatırlayacaksınız, Berberoğlu’nu meclise taşıyan kararlarda Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşünün büyük etkisi olmuştu.

Atalay ve diğer “Gezi Tutsakları”, Erdoğan iktidarının kâbusu, korkularının sebebi oldukları için cezaevindeler. Ülkenin veya devletin değil, Erdoğan iktidarının bekasını ve güvenliğini tehdit ettikleri için cezalandırılıyorlar. Biat etmeyen ve af dilemeyen bu insanlar, gerçekten muhalefet etmenin neye mal olacağının simgesi ve nişanesi olarak içerideler. Sokağın gücünü tüm dünyaya gösterdikleri, AKP iktidarı döneminin en büyük ve iktidar açısından en korkunç direnişine öncülük ettikleri için mahpuslar. Ve duvarların ardındaki varlıkları bile demokrasi umudumuzu ayakta tutmaya yetiyor. Onlar, sokaklarda toplumun nefesi oldukları için hukuk ayaklar altına alındı. Şimdi biz, onlar için kılımızı kıpırdatmaktan imtina eder hâldeyiz. 

Ne diyelim; bu ayıp, bir miting düzenleyerek adalete sahip çıkmaktan korkan sözde muhalefete dert olsun… 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi