Herkes için teknoloji her birimiz için adalet…

2019 yılının başından beri yaşanan oldukça garip, bir o kadar da haksızlık içeren bir durum var. Meseleyi hangi taraftan ele alacağım konusunda kararsızım. Ülkeler arasındaki çekişmenin vatandaşlara yansıması mı, Batılı olmayan bir kadına Batı’nın yaptığı baskı ve yıldırma operasyonu mu, dünyada kolonizasyon faaliyeti içinde olan dev markaların rakiplerini durdurmak için işin içine siyaset karıştırması mı? Bilemiyorum. 
 Bu konuda daha önce çok yazıp çizmiş olduğum için doğrudan konuya geçmek istiyorum. Bundan iki yıl önce Huawei CFO’su ve aynı zamanda şirketin sahibinin kızı olan Meng Wanzhou, Kanada’da gözaltına alındı. Olay dünya gündeminde yankılandı. Hatta Çin hükümeti kefalet talebinde bile bulundu, fakat bu Kanada yargısı tarafından kabul görmedi. 
Meng’in üzerinde iPhone, Huawei ve farklı markalara ait akıllı cihazlar bulunması da Amerikan basınında köpürtüldü. Doğrudan Kanada mahkemesine ihsası rey anlamına gelebilecek bir “habercilik baskısı” uygulandı desem yanlış olmaz. Şimdi sim kartları da sayarak “Üzerinde 7 tane elektronik cihaz taşıyordu” denmesi, komik olduğu kadar trajik de. Çünkü benim günlük iş çantamda 1 bilgisayar, 2 tane hafıza cihazı, iPad ve farkı cihazlar taşıyorum. Hatta iki tane akıllı telefon kullanıyorum. Keşke hepsi tek bir cihazda toplanabilse ama mümkün değil. Dolayısıyla günlük hayatta, hele ki dijital dünyanın temsilcisi olan ve finansla uğraşan bir yöneticinin üzerinde bulunanlarla hatalı bir akıl yürütmesine gidilmesi, meselenin en baştan “çürük” olduğunu bize gösteriyordu. 
Ancak, ikinci bir ihsası rey vakası Kanada Başbakanı Trudeau’dan geldi. Kendisi bizzat ülkesinde bazı suçlamalara maruz kalan ve siyaseten zor durumda olan Başbakan Trudeau, “Çin’in baskılarına boyun eğmeyeceğiz” tarzında açıklamalarla, Meng’in ABD’ye iadesi konusunda karar verecek olan yargıya, Kuzey Amerika ve Batı basını kadar baskı oluşturdu diyebilirim. Bu sefer ABD-Çin Ticaret gerginliğinin ardından Kanada-Çin Ticaret gerginliği başladı. İşle tam Trump’ın istediği tarzda gidiyordu. Belki de Putin’in istediği tarzda diyebiliriz. Bu konuyu da farklı makalelerimde inceledim. “ABD ve Rusya’nın ortak meselesi Çin’dir” diye anlattım uzun uzun.
Nedense Batı basınının yanlı ve renkli olarak ele aldığı bu mesele, ABD müttefiklerinin basın kuruluşlarında fazla yer almadı. Bir nevi sansür uygulandı ya da “Bu kadar sahibinin sesi gibi yapamayacağız, bari suskun kalalım” dendi. Bilemiyorum. Ancak bundan sonra bağımsız basın ve bağımsız mahkeme dendiği zaman duraksamak lazım geldiğini düşünüyorum.
Tüm bu olumsuzluklara karşı, Huawei’nin ve avukatlarının çabası da gözlerden kaçmadı. Hatta bizim gibi markayı sevenler de “gerçekler ortaya çıksın artık” diye sayısız yazı yazdı, program yaptı. Gözaltına alma ve kefaletle serbest bırakılmadan sonra, Kanada’dan çıkamayan Meng’in 1 yıldan biraz fazla süre sonra duruşması yapıldı ve elbette bu kadar siyaset-basın baskısı sonunda mahkeme ABD’ye iade davasının devamına karar verdi. Adalet maalesef dünyanın her yerinde üzerine ışık tutulunca, farlara bakan antiloplar gibi donup kalıyor.
“ABD VE ÇİN ARASINDA BİR REHİN YA DA
PİYON OLMAMALI”
O günlerde karardan sonraki haberlere göz attım. Huawei CFO’sunun ABD’li avukatı Reid Weingarten, “Meng, ABD ile Çin arasında bir rehin ya da piyon olmamalı. Bugünkü hüküm, uzun bir sürecin sadece açılış salvosu. Sonunda adaletin tecelli edeceğine inanıyoruz” yorumunu yapmış. Mahkemeye bireysel savunma için gelen Meng masum olduğunu söylerken, medyaya açıklama yapmadan duruşmadan ayrılmış. Ne kadar üzülmüş olduğunu tahmin etmek mümkün.
Huawei firması ise karardan dolayı büyük bir hayal kırıklığı duyduklarını, Kanada adalet sisteminin nihayetinde Meng Wanzhou’ nun masumiyetini kanıtlamasını umduklarını açıkladı. ABD Adalet Bakanlığı boş durmamış ve Kanada’ya “sürekli” yardımları için teşekkür etmiş. Meselenin bir firma, bir ailenin kadın üyesine yapılan hukuk zulmü kıvamından, “dünyalar savaşı” mertebesine gelmesini bu şekilde takip ettim açıkçası. 
Geride bıraktığımız 1 yıl içinde dava büyüdü ve birçok tarafın içinde çekilmesi gibi bir durum ortaya çıktı. Bu sefer de Amerikan tarafı Huawei’nin İran’daki iş ilişkilerinin ABD yaptırımlarına aykırı olduğu gerekçesiyle delil sunum, iddiaları genişletti. Tüm bu iddiaları da Huwaei’nin HSBC’deki hareketliliğine dayandırmış gözüküyorlar. Bu arada bankayı da muhtemel yaptırımlardan korumak için de, “üst yöneticilerin haberi yokmuş” gibi komik bir gerekçe de sunulmuş.
 Huawei ve avukatları ise ifadesi alınan HSBC mensuplarının bazılarının yönetici pozisyonunda olduğunu kanıtlarken, ABD yaptırımlarını delecek herhangi bir durum olmadığına dair belgeleri de mahkemeye sundular. HSBC Yöneticilerinin attıkları mailler gösteriyor ki, Huawei’nin uluslararası hukuka ya da ABD yaptırımlarına karşı herhangi bir iştigali yok. ABD savcılarının Kanada adaletini meşgul eden bu uğraşlarının kanıtlarla boşa çıkarılacağı gerçeği, mahkemenin yargıçını zor durumda bırakmış durumda olaca ki,  Huawei’nin avukatlarının sunduğu delilleri kabul etmeme kararı aldı. Yargıç, delilleri neden kabul etmediğini 10 gün içinde gerekçesiyle açıklayacakmış. Adalet tecelli etmedikten sonra gerekçesini dinlemek zaman kaybı gibi. 
 Huawei’nin CFO’sunun akıbetini belirleyecek olan celse nisandan bu yana ertelenerek ağustosa atıldı. Sürecin sonbaharın sonuna kadar devam edeceği tahmin ediliyor. Yargıcın delilleri kabul etmeme gerekçesini Amerikan savcılarının yardımıyla yazacağını söylemem sanıyorum maksadını aşan bir ifade olmaz.
 Anlaşılıyor ki, Trump’ın gitmesi bir şeyi değiştirmemiş. Yıl başında yazdığım bir yazıda da belirtmiştim: ABD’nin ekonomik rakibi Çin, siyasi rakibi de İran’dır. Rusya’nın mevcudiyeti sadece ABD doktrinlerinin yaşaması için gereklidir. Putin bunun farkındadır ve her iki ülke arasında bu sebeple başka ülkelerin canını yakan kaba bir denge siyaseti yürütülmektedir. 
 Bu sebeple güneş kadar gerçek de olsa, Meng’in eldeki deliller doğrultusunda ABD iddialarından arındırılmasının önünde engeller var. Böyle bir adaletsizlik, özellikle adaletin beşiği olarak tarif edilen Batı ülkelerinde gerçekleşiyorsa hepimizin korkması için yeterince sebep oluşuyor açıkçası. 
 Ancak ben hala ümidimi koruyorum. Önünde sonunda gerçeğin ortaya çıkacağını düşünüyorum. Bu gerginliğin ABD-Çin ilişkilerini ve Kanada-Çin ilişkilerinde tamiri çok zor olacak zararlar vereceğini görüyorum. Bu durumun aynı zamanda bu ülkelerin yurt dışı yatırımları ile ilgili tedirginlik ve güvensizlik yaratacağını hatta halihazırda yarattığını düşünüyorum.
 Umarım bu yıl bitmeden bu mesele olumlu şekilde sonuçlanır ve Batı’nın, Batılı olmayan bir kadın üzerinden kendi değerlerini tartışmalı hale getiren bu yaklaşımı sona erer. Medeniyet illa Batı demek değil. Medeniyet subjektif bir kavram da değil. Ancak medeniyet adalet, özgürlük ve saygı demek. Batının kendi kültürünü “medeniyet” gibi lanse etmesinin doğru bir yaklaşım olmadığını son örnekle tecrübe etmiş olduk.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Emre Alkin Arşivi