KARAKOÇ’UN ATLARI

Onun hem erken dönem hem de güncel çalışmalarının ana ögesini at oluşturuyor. Sanatçının eserlerinde at her zaman özgün ve özgür. At figürüne yaklaşımı, atın insanoğlu tarafından ehlileştirilmesi öncesindeki özgürlüğünün senfonisi gibi.

At resimleriyle tanıdığımız Fevzi Karakoç, bu hafta Arda Sanat’ta açılacak sergisiyle Ankaralı sanatseverlerle buluşacak. 55 yıldır üreten sanatçı, ağırlıklı at resimleri yapmasına rağmen eserlerinde tek düzeliğe düşmemeye ve sürekli yeniyi aramaya özen gösteriyor. Atın biçiminde yeniliği ararken, duygusunu ortaya koymaktan asla taviz vermiyor. Duygusu ile atın biçimini öylesine bütünleştiriyor ki, gördüğünüz atın sanatçının fırça darbelerinden çıktığını hemen anlıyor, “Karakoç’un atları” diyorsunuz. Atın hangi yürüyüş şeklini arzuluyorsanız, Karakoç’un eserlerinde bulabiliyorsunuz. Sanatçı atları soyut formlara dönüştürürken, onları Anadolu’nun folklorik renk ve figürleriyle süslemekten de çekinmiyor. Felsefe olarak resmiyle herhangi bir olay veya hikaye anlatmaya çalışmadığını belirten Karakoç, asıl amacının resimde görsel anlatımlar oluşturmaya çalışmak olduğunu belirtiyor.



Çankırı doğumlu olan Karakoç, 1968-72 yılları arasında İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’ndan mezun olduktan sonra 1974’de aynı kuruma asistan olmuş, 1979’da da Avusturya Salzburg Yaz Akademisi’nde çalıştığı litografileri ile Salzburg Şehir Ödülü’nü almış. 1983’de özgün baskı resim dalında sanatta yeterlilik alan Karakoç, 1986’da doçent, 1993’de profesör unvanlarına sahip olduktan sonra 2002 Ocak’a kadar Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde çalışmış. 2002’den bu yana Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyeliğini sürdüren sanatçı, doğanın asil hayvanı atın kendisi için önemini de şöyle anlatıyor:

“Resmimin temeli Türkiye coğrafyasının bizlere bırakmış olduğu yaşanmışlıklardır. Bu coğrafyada büyüdüğüm için en iyi anlatacağım duygular yaşamış olduğum ve tadına vardığım, kokladığım, benliğimi oluşturan etkenler. Onları dışa vurmanın doğal olduğuna inanıyorum. Çocukluğumda Anadolu’da güzel atları olan insanlar vardı. Biz onları imrenerek seyrederdik. Dolayısıyla at, benim için ulaşılamayan bir ideal oldu. Şimdi o idealin dışa vurumunu farklı farklı şeylerle yapıyorum. Figürleri soyut şekilde veriyorum ve renkleri hep Anadolu’nun çok renkli kilimleri ve kıyafetlerinden alıyorum. At, köpek ve kedinin ötesinde duyguları olan bir hayvan. Onun dostluğu birçok efsane ve hikâyede geçiyor. Sıradan bir hayvandan öte. At bir imge ve onun arkasında daha önemli şeyler var. Eserlerimde tam da bunu vurgulamaya çalışıyorum.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uğur Ergan Arşivi