Delft ve Anvers notları

Bir haftalık aranın ardından yeniden merhaba. Yüksek lisansını bitirdiği ülkede yaşamaya karar veren oğlum Can’ı ziyaret etmek için gittiğim Hollanda’da fırsat buldukça sanat içerikli gezintiyi ihmal etmedim. Komşu ülke Belçika’ya da geçerek, dostumuz Karakoyun ailesinin güzel sanatlar dalında eğitim gören oğulları Bulut’la da Anvers (Antwerpen) Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nin altını üstüne getirdim.

Hollanda’dan başlayayım. Hollandalı büyük ustalar Van Gogh ve Rembrant’ın baş yapıtlarının sergilendiği “Hollanda Altın Çağı”na ait geniş bir tablo ve oldukça büyük bir Asya sanatı koleksiyonuna sahip Amsterdam’daki Rijksmuseum’u daha önce gördüğüm için bu kez istikametim Rotterdam ile Lahey arasındaki Delft şehri oldu. “Kuzeyin Mona Lisa’sı” diye adlandırılan dünyaca ünlü “İnci Küpeli Kız”ın ressamı Johannes Vermeer’in doğduğu ve yaşamını yitirdiği kent burası. Teknik Üniversitesi de ünlü olduğu için, Avrupa’ya özgü tipik, şirin bir öğrenci şehri Delft. Kentin merkezi, kanalları, yüzlerce yıllık evleri, arnavut kaldırımlı daracık yolları, harika heykelleri, tarihi katedrali ve belediye binası ile insana sanki masal dünyasında geziyormuş hissini veriyor.

Delft elbette barok dönemi ressamı Vermeer’in kendisine kattığı değerin farkında. Ünlü ressamın 43 yllık ömrünü geçirdiği ev “Vermeer Merkezi”ne dönüştürülmüş, adeta müze gibi. Ressamın en bilinen eserinin şehrin gelirine katkısını hemen farkediyorsunuz. Aklınıza ne gelirse “İnci küpeli kız”la donatılmış. Peynirinden, çorabına, çantasından, anahtarlığına, kupasından, şalına, kaleminden, defterine… Velhasıl “İnci küpeli kız” portresi, bu masalsı kentin her noktasında karşınıza çıkıyor. Yolunuz Hollanda’ya düşerse sadece Amsterdam’la yetinmeyin, Delft’e de uğrayın. Pişman olmazsınız.

KRALİYET AKADEMİSİ

Rotterdam’dan bindiğiniz tren Anvers (Antwerpen) Merkez Tren Garı’nda durduğunda, başka bir ülkeye geldiğinizi anlıyorsunuz. İki katlı garın ihtişamı, kentin sadece Belçika’nın değil aynı zamanda Avrupa kıtasının önemli güzel sanatlar merkezinden biri olduğunu hemen hissettiriyor. Gardan çıkar çıkmaz Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nin kurucusu David Teniers’in heykeli sizi karşılıyor. Bulut, eğitimine devam ettiği Akademi’yi bize gezdirip ayrıntılı bilgiler verirken ilk günkü heyecanı yaşıyordu. Güzel Sanatlar Akademisi’nin değişik bölümleri kentin her yerine yayılmış. Akademi’nin Merkez binasını görünce tarihi kokuyu içinize çekiyorsunuz. 1663’de kurulmuş 361 yıllık Akademi’nin nasıl ayakta tutulduğunu, binaların nasıl restore edildiğini görünce, Türkiye’de özellikle de AKP döneminde meziyetmiş gibi gösterilmeye çalışılan “yaldızlı soba borusu boyalarıyla” boyanmış sözüm ona restorasyon işlemlerinin zavallılığını fark ediyorsunuz. Kimse kusura bakmasın Türkiye’de restorasyon falan yapılmıyor. Vincent van Gogh’un da 1886 yılının 18 Ocak ve 30 Mart tarihleri arasında eğitim aldığını gösteren bir şilt Akademi’nin barok yapısını bozmadan bir kenara iliştirilmiş. Akademi’nin ana binası ile değişik dallarda eğitim verilen ek binaları hayranlıkla izlerken, daracık bir sokakta, İstanbul’un fethinden 27 yıl sonra yani 1480’de yapılmış 544 yıllık bina karşıma çıktı. Anvers’in en eski bu binası turist kafilelerinin uğrak yerlerinden biri. Kentin merkezi de ayrı bir güzellikte. Bence Anvers, Belçika’ya gidildiğinde kesinlikle görülmesi yerler arasında. Hele de güzel sanatlara ilginiz varsa.

 

Prof. İlber Ortaylı, gençlere “seyahat edin, dünyayı tanıyın, gittiğiniz yerleri yaya olarak gezin” tavsiyesinde bulunuyor ya, son derece haklı. Biz Delft’i de, Anvers’i de, Can’ın yaşadığı Rotterdam’ı da, Lahey’i de yaya olarak gezip, gerçekten içimize sindirdik. Sanat ağırlıklı kısa bir Hollanda ve Belçika turuyla, sizi dün yapılan yerel seçimler sonrası ülkeyi kuşatacak yoğun siyasi atmosferden-ki hiç bir zaman eksik olmuyor- biraz olsun çıkarabildiysem, ne mutlu bana. İyi haftalar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uğur Ergan Arşivi