Uğur Ergan
CENAZE TÖRENİNİN ARDINDAN
Bu ülkenin ormanlarını ve içinde yaşayan canlıları kurtarmak için hayatını kaybeden 10 kahramandan 5’ini uğurladığımız cenaze töreninin ardından hemen bilgisayar başına geçmek kolay olmuyor.
O kahramanlardan biri olan Bayram Eren Arslan, Hürriyet’in Ankara bürosunda uzun yıllar birlikte çalıştığımız Gürsel Arslan’ın biricik oğluydu.
Hürriyet’in, Hürriyet olduğu yıllardı. Cinnah Caddesi’nin başındaydı büromuz.
Gerçek gazeteciliğin yapıldığı, kimi zaman evimizden daha çok vakit geçirdiğimiz, Ankara’daki diğer gazete bürolarının imrendiği, unutulmaz dostluk ve arkadaşlıkların yaşandığı bir yerdi Hürriyet bürosu.
“Nasıl gazetecilik?” diye sorarsanız kısaca şöyle anlatayım.
Muhabirin, gerektiğinde Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’le, Ankara Temsilcisi Sedat Ergin’le konuşup tartışabildiği, muhabirin haklılığını görünce “Tamam haklısın arkadaş” diyebilen, sıfır kompleksli bir genel yayın yönetmeninin olduğu yerdi Hürriyet.
Eğer İstanbul dışındaysa köşesini Ankara büroya yazdırırdı Ertuğrul Ağabey. Muhabirin alanıyla ilgili bir bilgiye ulaşmışsa o bilgiyi muhabirle paylaşırdı temsilci Sedat Ağabey.
Gerek Aydın Bey, gerek Vuslat Hanım, bürodaki herkesi ismiyle tanırdı. Ankara’da ne olup bittiğini muhabirlerden dinlerlerdi.
Böyle bir kültür, böyle bir kurumsallık, doğal olarak Ankara büronun her bölümünde çalışanları kuşatmıştı. İdari işlerdeki Gürsel Arslan da bu kültürün, bu kurumsallığın bir parçasıydı. Oğlu Eren’i o zaman büronun yakınındaki Ahmet Vefik Paşa İlkokulu’na götürüp getirişinden bilirdik. Hürriyet’in Ankara ofisinde işte bu kültürle büyüyüp serpilen Eren’i diğer dört kahramanla birlikte Ankara’da son yolculuğuna uğurladık.
Cenaze töreni, devlet töreniydi ama bariyerlerle devlet protokolünden uzak tutulan binlerce gözü yaşlı insan için ise bunun hiçbir önemi yoktu. Ne gazetelerde, ne TV’lerde görebileceğiniz öfke vardı cemaatte.
Kahramanların yakınlarının törene katılan devlet erkanına isyanı vardı. Aradaki bariyerler nedeniyle onlar kedilerine nelerin söylendiğini hiç duymuyorlar. Ama inanın söylenenlerin birçoğunu burada yazabilmem mümkün değil.
Sadece şu gözlemimi söyleyebilirim.
AKP’nin toplumdaki eriyişi her geçen gün artıyor.
Bundan dolayı CHP lideri Özgür Özel’e tavsiyem, devlet erkanının katılacağı cenaze törenlerinde AKP’liler ile arasına ciddi bir mesafe koyması. Aksi durumda kendisi de söylenenlerden payını alır.
İsyanı da sadece evlatlarını kaybetmiş insanların anlık psikolojisine yorarsanız, hemen söyleyeyim, yanlış tespit yapmış olursunuz.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş eline mikrofonu alınca o kalabalık içinde duyduklarım, toplumun dinden soğumasında Erbaş faktörünün çok önemli olduğu kanaatimi daha da pekiştirdi.
Bariyerlerle, polis kortejiyle korunan devlet protokolü dualara “amin” derken, halk içinden 5 can yerine 3 uçak alsaydınız isyanı yükseliyordu. Bu toplumda İslam’dan uzaklaşma ve “deizm” artıyorsa, iktidar suçu başka yerde aramasın, kendisine ve her yıl bütçeden milyarlarca lira ayırdığı Diyanet’e bir baksın.
Ve yukarıda bahsettiğim Hürriyet’in kurumsal döneminden kalan eski Hürriyetçiler.
İyi ki varız. Sayılarımız azalsa da eski Hürriyet’in bize kattıklarını Gürsel’in en acılı gününde bir kez daha gösterdik…
Sonradan “ceketimi aldım geldim” diyen iktidar kalemşorları, bu kültürün zaten bir parçası değillerdi, olamayacaklarını da bu acılı günde televizyonlarında hayali savunma projelerini ballandıra ballandıra anlatarak gösterdiler.
Toplum içine çıkacak yüzleri olmadıklarını da biliyorlar zaten.