“Kendimle hiç kimseyle olmadığım kadar yakınım”

Bu yıl içinde ilk teklisi Seni Tanıdım’la boy gösteren Elif Işık, ikinci şarkısı Retrospekt’le kendi iç dünyasına çıktığı yolculuğa bizi de davet ediyor. Takıntılı bir zihinden net bir tavırla ortaya çıkan sözlerden oluşan şarkı Elif Işık’ı ‘kendine has’ tanımlamasıyla anabileceğimiz günlerin çok da uzak olmadığını gösteriyor.

Elif Işık da çekirdekten yetişme müzisyenlerden. Dokuz yaşında piyano çalmaya başlamış. Orta okula geldiğinde kemana geçmiş ve okul orkestrasında yer almış. Üsküdar Amerikan Lisesini kazandıktan sonra okulun müzikal kulübüne girdi ve Mamma Mia, Hisseli Harikalar Kumpanyası, Grease gibi farklı müzikallerde rol almış. Lisede ise kulvarı tamamen değiştirip bir metal grubu kurmuş. Bazı festivallerde çalmışlar. Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünü kazanmış ve bu arada kendi besteleri ortaya çıkmış ama bunları paylaşmaya henüz cesareti yokmuş. “Kendime inancımı kaybettiğim ve özgüvenimin çok düştüğü bir üniversite dönemi geçirdim,” diyor o yıllar için. Pandemiyle birlikte birçok kişi gibi o da ‘içeri’ yönelmiş sorgulamalar başlamış. Bunlar sonuç vermiş olacak ki bu yıl ilk teklisi Seni Tanıdım’ı bağımsız olarak yayınladı. Şu sıralar ise Jeremy Production Studios etiketli Retrospekt isimli ikinci şarkısı kulaklarda dolanıyor.

Söz ve müziği Elif Işık’a ait şarkı, kendi iç sesine bağlanan ve sesle geçmişteki yaşadıkları birer birer kafasını yiyen birinin serzenişine tanık oluyoruz. Bu ‘retrospektef’in tamamının kendine ait olduğunu söyleyen Elif Işık’la müzik serüvenini ve yeni şarkısını konuştuk.

Lisede bir metal grubun varmış. Metalden hevesin kaçtığı için mi şimdi yaptığın müzikte karar kıldın?

Beni metal ile tanıştıran ve bana metal müziği sevdiren lisedeki o arkadaşlarım oldu, ilk stüdyo deneyimlerimizi beraber yaşadık. Aslında tarz ayırt eden biri değilim ama hep pop müziğe karşı ayrı bir sevgim oldu. Şu an yazdığım şarkı sözlerimde ise alttan alta bir öfkenin de var olduğunu görüyorum.

Üniversitede besteler yapmaya başlamışsın ama paylaşmaya ‘cesaretin’ yokmuş. Neden?

Kendime inancımı kaybettiğim ve özgüvenimin çok düştüğü bir üniversite dönemi geçirdim. İçime döndüğüm bu zamanda kendi bestelerimi yapmaya başladım ama yeterince iyi olmadığıma yönelik kaygılarım aksiyona geçmemin önünde engel oluşturdu.

Pandemi bir dönüm noktası olmuş sanırım. Anlatabilir misin o dönemki halini?

Kendimi üniversiteyi bitirip iş hayatına atılma fikrine çok adamıştım. Ancak üniversite hayatımda çözüme kavuşturamadığım kaygı sorunların iş hayatımı da çok etkiledi. Bir de üzerine pandeminin patlak vermesiyle kendimi çok derin bir sorgulamanın içerisinde buldum. Beni mutlu edecek şeyin peşinden gideceğime söz verdim. Uzun zamandır herkesten sakladığım şarkıları yayınlamaya karar verdim.

Ama ‘kurumsal’ hayattan tam olarak kopamamışsın. Hayat şartları mı?

Henüz müzik bana maddi bir kazanç sağlamıyor. Kurumsal bir iş, maddi güvencenin yanı sıra proje yönetimi, iş takibi gibi hayatın her alanında gerekli başka yetkinlikler de kazandırıyor ve bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Retrospekt henüz ikinci şarkın ama yılların birikimine sahip bir profesyonelin elinden çıkmış gibi. Aksayan hiçbir şey yok. Özellikle şarkının yükseldiği anlarda… Nasıl ortaya çıktı Retrospekt?

İşlerini çok iyi yapan, yetenekli insanlarla çalıştığım için kendimi çok şanlı hissediyorum. Retrospekt ile alakalı başlangıçta düşündüğüm versiyon daha farklıydı. Şarkının prodüktörlüğünü yapan Tolga Şişko, kendi tarzını da işin içine katarak farklı bir yön verdi. Abdülkadir Çığşar mix ve mastering ile ayrı bir noktaya taşıdı, Tuğçe Tunçtürk ise vizyonuyla şarkının ruhunu genişletti adeta.

Yaşlar şarkıdaki 26’yla uyuşuyor. Şarkının ne kadarı senin ‘retrospektif’in?

Tamamen diyebilirim. 26 yaşında bir yetişkin olduğumu düşünsem de, aslında ergenlik dönemindeki Elif’ten çok da uzaklaşmamış gibi hissediyorum. Aradan seneler geçmiş olsa da çözüme ulaştırmadığınız sıkıntılar kendini gösteriyor. Tam olarak bu hisler içerisindeyken Retrospekt’i yazdım, o yüzden hayatımın belirli bir döneminin yansıması olduğunu söyleyebilirim. 

Şarkıdaki arkadaş kendisiyle ve anılarıyla kapışıp duruyor ama sonunda yapması gerekeni yapıyor. Sende nasıl cereyan ediyor bu durum?  

O an nasıl bir ruh hali içerisindeyseniz geçmişe yönelik bakışınız ona göre şekilleniyor. Geçmişi sevgiyle de anabilirsiniz öfkeyle de… Eğer bir şeyler ters gidiyorsa, sanki tüm hayatım boyunca her şeyin ters gitmiş olduğuna dair bir fikre kendimi inandırmaya daha meyilli oluyorum. Dolayısıyla, beynim bana kötü anıları sunmaya başlıyor. Böyle durumlarda, geçmişi olduğu gibi kabul etmeye ve anılara takılı kalmamaya çalışıyorum. Çok kolay bir şey değil.

Seni Tanıdım’da da Retrospekt’te de gayet dobra bir dilin var. Yakışıyor da. Böyle misin normalde de?

İletişimde bulunduğum insana karşı ne derecede yakınlık duyduğuma, kendimi ortam içerisinde ne kadar rahat hissettiğime göre kullandığım dil değişiklik gösteriyor. Şarkı yazarken kendimle konuştuğum için sert bir dil kullanmak daha kolay, sonuçta kendimle hiç kimseyle olmadığım kadar yakınım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi