Menekşe Tokyay
Çocukları Korumak için Köy Değil, Sistem Gerekli
“Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar.
Ya ölmeli cellatlar ya da hiç doğmamalı çocuklar.”
Che Guevara
Narin. Bir sıfat. Sözlüğe göre; “kırılacak denli ince, ince yapılı, zarif, nazenin.”
Kırılacak denli ince… Kırılacak denli ince… Kırılacak denli ince… Kulağımdan gitmiyor yankısı. Kırılacak denli ince…
Pazartesi sabahından itibaren bazı çocuklar okula gitmek üzere çantalarını hazırlarken, bu yaşama tutunmasına imkân verilmeyen narinlikte çocuklar hüzünlü bir cenaze töreniyle toprağa uğurlandılar.
Utanç içindeyim. Zihnimin bir yanı ise, zamanında Türkan Saylan’ın kız çocukların eğitilmesi, topluma kazandırılması ve cehalet sarmalından çıkarak gerektiğinde ailesinden bile korunması için ortaya koyduğu -ve ne yazık ki kıymeti yeterince bilinmemiş- üstün gayretleri karşısında kendisini minnetle anıyor.
Narin Güran’ın cansız bedeninin bulunduğu günlerde haberlere yine birçok kayıp ve istismar edilen çocuk vakaları yansıdı ve hepimiz ağız birliği etmişçesine şunu söyledik: Bu ne ilk, ne yazık ki ne de son olacak. Zira Narin’in öldürülmesi münferit bir olay değil. Türkiye’de işlemeyen, önem verilmeyen, 23 Nisan’dan 23 Nisan’a kuru sloganlarla anımsanan ama bir türlü geliştirilmeyen, “çocuklar geleceğimiz” şeklindeki manasız ve içi doldurulmayan mottolarla süslenen çocuk politikasının en trajik sonucu.
Ama yine de şunu bilmeliyiz ki romantize ederek, acılı fon müzikleriyle -belki de masum hisler eşliğinde- paylaşılan o fotoğraflar, bu ülkenin çocukları için on yıllardır istediğimiz adaleti getirmeye yetmeyecek. O adalet, ancak çocuklarını koruyan güçlü bir kurumsal ve yasal sistemle sağlanacak. Yoksa Instagram postları veya haber sunarken dökülen gözyaşlarıyla değil.
Sadece bir örnek vereyim: Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre, 2023 yılında Cumhuriyet başsavcılıklarına gelen çocukların cinsel istismarı dosya sayısı 66.138. Mahkemelerde görülen çocukların cinsel istismarı dava sayısı 14.919. Aynı yıl bu suçtan mahkûm olan kişi sayısı ise 7.088. 2022’de 31.890 çocuğa cinsel istismarda bulunulmuş ki bu da son dokuz yılın en yüksek sayısına karşılık geliyor.
İnsan Hakları Derneği raporuna göre, 2002’den bu yana 18 yaş altı doğumlara baktığımızda içine düştüğümüz kör karanlık, adeta yılanlı bir kuyuya dönüşüyor: 440 bin çocuk, bu süreçte doğum yapmış. İçlerinden 15 yaş altında cinsel istismar sonucu doğum yapan çocuk sayısı ise 15.937.
Kayıp Çocuklar
Çocuk istismarı ve ihmalinin yanı sıra çocuk koruma konusunda “kayıp çocuklar” meselesi ciddi bir sorun alanı… Sekiz yıldır TÜİK tarafından kayıp çocuklar konusunda adli istatistik verileri açıklanmıyor. Dolayısıyla bunca yıldır kaç çocuğun -deprem dönemi dahil- kaybolduğu bilinmiyor.
Sekiz yıl önce açıklanan resmî verilere göre, Türkiye’de hakkında resmî olarak kayıp müracaatı yapılan ve güvenlik birimleri ya da vatandaşlar tarafından bulunarak güvenlik birimlerine getirilen çocuk sayısı 2008-2016 yılları arasında 104.531. Bu tarihten sonra kaç çocuğun kaybolduğu, kaçının bulunabildiği ise bir sır. “Narin” vakasının soruşturulması sırasında CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın yanıtlaması istemiyle bu konuda bir dizi soru yöneltmişti.
Sadece sekiz yıl içerisinde 100 bini aşkın ailenin çocuklarının sırra kadem bastığı, bu konuda etkin bir süreç takibinin yürütülmediği ve kamuoyunun da bilgilendirilmediği bir ülkede, hem de dünyada çocuklara bayram hediye eden ilk ülke olmakla övünen bir ülkede, kayıp çocuk vakalarının 2016 yılından beri “kayıp” olması aslında çok manidar ve üzerinde uzunca düşünülmesi gereken bir trajedidir.
Narin Güran vakası, Türkiye’de çocuk koruma sistemi kapsamında çocuk istismarı ve ihmali olgularının soruşturulması açısından kritik bir vakaydı. Delil toplama sisteminin, kayıp ihbarının yapıldığı saatle vaka arasındaki sürecin kriminal incelenmesinin ne kadar kritik olduğu bu olayla bir kez daha ve sonucu çok trajik olacak şekilde görüldü.
Ancak artık çocuk istismarı ve kayıp çocuk vakalarına sonuç odaklı değil proaktif bir çerçeveden bakmanın, önleyici çalışmalar yapmanın ve kayıp vakalarının etkin şekilde takip edilmesine yönelik ulusal bir politika geliştirmenin vakti geldi de geçiyor bile. Zira konu sadece faillerin bulunması ve “idam edilmesi” ya da “şeriat gelsin” söylemi üzerinden tartışıldığında, ileride benzer vakalarda da çocuklarını korumayan bir sistemi beslemeye ve geri kalmış bir çerçeve üzerinden sonuçsuzluğa odaklanmaya devam etmiş oluyoruz.
Tıpkı zamanında 4 yaşındaki Leyla’nın cesedinin 18 gün sonra köye 3 km mesafedeki dere kenarında, 7 yaşındaki İkranur’un cesedinin yine dere kenarında bulunması gibi… Dere kenarına bir eşya gibi hunharca, acımasızca, vahşice bırakılan çuvalla noktalanmamalı bu çocukların yaşam hakkı…
Tüm bunlar ise İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkmamızın ardından “sırada Lanzarote (Çocukların Cinsel Sömürü ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi)” var diyerek daha da geriye gidişi savunan, aileyi kutsallaştırıp çocukları ve kadınları aile uğruna feda eden, çocuk istismarını sıradanlaştıran karanlık, çağdışı, cahil, vahşi bir lobinin çocuk düşmanı yaklaşımlarından besleniyor.
Dolayısıyla burada dünya çapında çocuk ihmali ve istismarı vakalarında delil toplama süreçlerindeki iyi uygulama örneklerinin incelenmesi ve olgu temelli olarak başarısız sonuçlar karşısında dersler çıkarılması mühim.
Peki, dünya çapında kabul görmüş, standartlaşmış çocuk koruma normları nelerdir? Uluslararası Kayıp ve İstismara Uğramış Çocuklar Merkezi, birkaç sene önce küresel düzeyde kayıp çocuklar konusunda bir çerçeve model hazırladı.
Öncelikle çocuk koruma sistemlerinin temel referans noktası, Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair Sözleşme ve onun İhtiyari Protokolleri.
Yedi Ayaklı Strateji
Kayıp bir çocuk, her türlü hak ihlali karşısında savunmasız haldeki birey olacağı için, kayıp çocuklara dair çocuk koruma tedbirlerinin her ülkenin ulusal çocuk koruma stratejisine dahil edilmesi gerekiyor.
Burada önerilen ise yedi aşamalı bir strateji. Öncelikle, kayıp çocuklara dair raporlama ve soruşturmalar konusunda ulusal süreçlere eşlik etmek için ulusal düzeyde net ve kapsayıcı bir tanım yapılması gerekiyor: “18 yaş altında ve nerede olduğu bilinmeyen herhangi bir birey.” Alt tanımlarda ise, çocuğun karşı karşıya olduğu riskler ışığında kaybolma sebebine dair bir tanımlama yapılmalı: Bir aile bireyi veya aile dışından biri tarafından kaçırılma, ebeveynleri veya bakım verenlerin izni olmadan çocuğun evden kaçması, refakatsiz çocuk, deprem sonucu enkaz altından çıkarıldıktan sonra yaralı halde izine rastlanamayan çocuk vs. Dolayısıyla bir çocuğun kayıp olma kriterleri, ülke çapında tüm yetkili birimlerin ve kamuoyunun bilgisi dahilinde olacak şekilde açıklanmalı.
İkinci aşamada raporlama mekanizması geliyor. Bunun için de halkın kayıp bir çocuğu kolaylıkla bildirmesi için basit ve hızlı bir mekanizma kurulması gerekli. Örneğin bir köydeki anne de, şehirdeki anneanne de bir kız çocuk kaybolduğunda hangi acil hattı araması ya da hangi internet sitesinden bildirimde bulunması ve hangi bilgileri acilen vermesi gerektiğini bilecek düzeyde eğitilmeli. Sorumlu soruşturma kurumunun, bu konuda eğitilmiş personel eşliğinde 7/24 takibindeki tüm bu sürecin ise basit, erişilebilir, standartlaştırılmış ve temel verileri alacak kadar gelişmiş şekilde yapılandırılması, bildirimde bulunan kişinin kimliğinin korunacak şekilde yürütülmesi şart. Önerilen modelde söz konusu acil durum hattının ve/veya internet sitesinin, kamu-özel sektör işbirliğinde yürütülebileceği de belirtiliyor. Böylelikle bu konudaki son teknolojiye erişim ve güncellemeler de daha kolay ve hızlı bir şekilde sağlanabilir.
Bu alanda sivil toplum kuruluşlarının da yıllardır, özellikle kadın hareketinin verdiği deneyimle ciddi bir birikim ve saha tecrübesi edindiğini kaydetmekte yarar var. Dolayısıyla kamu-özel sektör-sivil toplum işbirliğinde böyle bir modelin güncel teknolojik gelişmelere uyarlanarak çocuk dostu ve sürdürülebilir bir modelle kurulması önemli.
Aynı şekilde istismar ve ensest sebebiyle aileden kaçan ve “kayıp” ilanı verilen çocukların da böyle bir acil durum hattına erişimini mümkün kılan bir kamusal bilgilendirme de yapılmalı.
Bu tür internet siteleri sadece acil durumlarda başvurmak için değil, halkın da kayıp çocuk vakaları ve soruşturmalar konusunda bilgilendirilmesi için her zaman açık ve güncel tutulan bir platform halinde yapılandırılmalıdır. Ayrıca yılın önemli günlerinde, okullardaki farkındalık eğitimlerinde, sivil toplum kuruluşları ve kamunun çocuk politikalarını ilgilendiren etkinliklerinde bu internet sitesi ve acil başvuru hattının sürekli olarak tanıtımının yapılması da, farkındalık ve erişim alanını genişletecektir.
Ardından soruşturma aşaması geliyor. Kayıp çocuk ihbarı sonrası en kritik dinamik “zaman” olduğundan soruşturmanın her aşamada hızlı ve eşgüdümlü şekilde yürütülmesi ve net protokollerin izlenmesi öneriliyor. ABD’de 2006 yılında yapılan bir araştırmaya göre, incelenen 735 kayıp çocuk vakasının yüzde 76’sında çocuklar, kayıp olma anından sonraki ilk üç saatte öldürülmüş. Dolayısıyla soruşturmada da zamana karşı bir yarış söz konusu ve bu da ancak vaka bildiriminin hızlı ve etkin bir şekilde yapılmasıyla mümkün. Soruşturmada, aksi teyit edilene kadar çocuğun tehlike altında olduğu bilinciyle hareket edilmesi şart.
Bu modelde; soruşturmada risk değerlendirmesinin doğru bir şekilde yapılması, tüm şüpheliler ve aile fertlerinin, tanıkların, arkadaşların, yerel yetkililerin amasız fakatsız soruşturulması, etkin bir strateji geliştirilerek arama çalışmaları için gereken kaynakların ve teçhizatın hızlı bir şekilde tespit edilmesi, adli tıp kanıtlarının hızla toplanarak yönetilmesi, medyanın sürece faydalı bir şekilde müdahalesinin dezenformasyonu önleyecek şekilde sağlanması, eğer çocuk bulunursa da kendisiyle kapsamlı bir soruşturma yapılarak ileride benzer vakaların önlenmesi için yapılabileceklere dair bir kamu stratejisi oluşturulması öneriliyor.
Bundan sonraki aşamada ise veri yönetimi geliyor. Bunun için de tüm kolluk kuvvetlerinin kayıp çocukların aranmasına yardımcı olmaları için ortak ve ulusal bir veritabanı kurulmalı, sürece müdahil olan her kurum da soruşturmanın her adımını yönetmek için kendi içinde bir vaka yönetim sistemi tesis etmeli.
Beşinci aşamada, kayıp çocukların uluslararası insan kaçakçılığına konu olmaması için ülke sınırlarının giriş ve çıkış düzenlemelerine dair prosedürlerin uygulamaya geçirilmesi, olası kaçırma vakalarını önlemek adına sınır yönetiminden sorumlu birimlerle eşgüdümlü bir arama çalışması yürütülmesi önem taşıyor.
Altıncı aşamada, kamuoyunun sürece dahil edilmesi, kayıp çocuğa dair bir farkındalık sürecinin başlatılması gerekiyor. Bunun için de fotoğraf dağıtarak ve medya kanalıyla bir görünürlük sağlanması önemli. Yedinci aşama ise, kayıp çocuklarla ilgili birçok meselede kamuoyunun önceden kamu spotları ve farklı bilinçlendirme araçlarıyla bilgilendirilmesine dikkat çekiliyor.
Bunun için Türkiye özelinde UNICEF ile ortak çalışmalar yapılması ve ülke çapında ve eğitim sisteminin her düzeyinde, eğitimcileri ve aileleri de kapsayacak şekilde bir farkındalık yaratılması, gerektiğinde bu konuda eğitsel oyunlar geliştirilmesi önemli.
Köy mü Sistem mi?
Evet, dillere pelesenk olan o Afrika atasözüne göre bir çocuğu büyütmek için koca bir köy gerekir. Ama bir çocuğu korumak için ayakları yere basan, çağdaş, etkin, adil ve çok güçlü bir çocuk koruma sisteminin işlemesi şarttır. Yoksa o köyün “yerel kültürü”, “normları”, “doğru bildikleri yanlışlar”, yerel dinamikler, sözde “ahlaki” değer yargıları o köydeki çocuğu büyütmek şöyle dursun öldürüp dere yatağında bir çuvala koyarak tüm hayatını noktalayabilir de…
Ülkenin her şehrinde, her köyünde, her ilçesinde, her mahallesinde uygulanan genel geçer, uluslararası normlarla uyumlu, güçlü, etkin ve çağdaş bir çocuk koruma sistemini derhal şimdi tesis ettiğinizde, çocuğu büyütmek için köye değil sistematik ve çocuk dostu bir bakışa ihtiyacınız olduğunu anlarsınız.
Acilen bir Çocuk Bakanlığı kurduğunuzda bir ülkenin çocukları sevmesinin kuru sloganlarla olamayacağını, çocukların yaşama, sağlık, eğitim, güvenlik haklarının olduğunu, çocuğun üstün yararını gözeten bütünsel ve kapsayıcı çocuk politikalarının ancak ardına siyasi irade alan, sahadaki uzmanların deneyimlerinden beslenen, liyakat esasıyla kurgulanmış ve çağdaş çocuk koruma politikalarını takip edip uygulayan bir kurumsal bir yapı ile olacağını anlarsınız.
Ancak o zaman taraf olduğumuz Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair Sözleşme ve Lanzarote Sözleşmesi bağlamında, çocuklara yönelik etkin koruma politikalarının ve mekanizmalarının uygulanması için kamu yetkililerinin bundan sonra ilave olarak neler yapması gerektiğini yeniden anımsarsınız.
İşte ancak o zaman Türkiye’de 12 yıldır yürürlükte olan Lanzarote Sözleşmesi’nin omuzlara yüklediği büyük sorumlulukları ve bu Sözleşme’den çıkmayı tartışmak şöyle dursun hükümlerini en etkin ve bağlayıcı şekilde hayata geçirmenin artık ölüm kalım meselesi olduğunu iliklerinize kadar hissedersiniz.
Bir nesli büyütüp eğitmenin güçlü bir çocuk koruma sistemiyle mümkün olduğunu, içine çocukların sığdırıldığı tabutların üzerine beyaz duvak koymak gibi berbat bir “gelenek” yerine o çocukların üniversitede kep atma töreninden fotoğrafları görmeye ihtiyacınız olduğunu ancak o zaman anlarsınız.
“Sözün bittiği yer” ifadesini bir türlü içim ve aklım almaz. Söz bitmez. Sözün bitmesi, insanlığın bitmesidir. Söz de eylem de hak savunuculuğu da bitmemeli.
Çocuk Bakanlığı, hemen şimdi! Çocuk koruma politikalarında gerekli tüm güncelleme ve güçlendirme çalışmaları, hemen şimdi!
*Bu yazı www.perspektifonline adresinden alınmıştır.