Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

Hayatının en büyük sürprizi senin için bırakılmış tekinsiz bir kitapta saklı…

“İdea”; Kimlik, varoluş, hayal ve gerçeklik arasında dolaşan, insanın kendine ve başkasına dönüşme hâllerini sorgulayan bir film. Yönetmen Tayfun Pirselimoğlu’nun her zamanki derinlikli ve şiirsel anlatısı, tabloyu andıran görsel gücüyle birleşince sizi hemen içine çekiyor. Oyuncuların içsel yolculuklarıyla çok katmanlı bir dünyanın içinde kalıyorsunuz. Tırnak içinde “sanat filmi” diye adlandırılan yapımlara en güzel örneklerden biri “İdea”; ancak bu tanım maalesef filmin ulaşılabilirliği açısından zaman zaman engel teşkil edebiliyor. Çünkü film, geçen hafta vizyona girmesine rağmen çok az sayıda sinemada yer bulabildi. Gişe filmi kategorisinde olmadığı için haksız bir rekabetin içinde kaldığını söylemek yanlış olmaz. Adana Altın Koza Film Festivali’nde izlediğim filmin ardından ekiple bir araya gelmiştim. Yönetmen Tayfun Pirselimoğlu ve filmde yer alan oyuncular Ercan Kesal, Gaffur Uzuner, Christian Typhoon ve Elif Nur Kerkük ile filme dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Hayatın, hafızanın ve kimliğin bulanık sınırlarında dolaşan bu hikâyeyi izlemek; içinden sanat geçen bir filme tanıklık etmek ve farklı bir yolculuğa çıkmak isteyenler için “İdea”, az sayıda da olsa hâlâ sinemalarda gösterimde.

1000279477.jpg

TAYFUN PİRSELİMOĞLU: “Büyük kimlik problematiği üzerine kafa yoruyorum”

Tayfun Pirselimoğlu sanatın farklı disiplinlerinde yaratım sancıları çeken ve üreten gerçek bir sanatçı. Kendisine sadece sinemacı demek çok yetersiz kalır. Sinema oyun alanlarından sadece biri, diğer sanat disiplinlerini incelikle işlediği bir yer. ‘İdea’ da incelikle işlediği eser niteliğinde bir film olmuş.

Yine etkileyici, sorgulayan bir yolculuktu. O kitabı okusun da hayatı değişsin istedim ama… Bir taraftan da aslında herkes birbirine bakarak, birbirine dönüşen bir sarmalın içinde. Siz hikâyeyi nasıl oluşturdunuz? Yine aynı hikâye ve aynı sorgulamanın, duygunun peşindesiniz gibi…

Aslında hep aynı hikâyenin peşindeyim. Bu muallaklık, bu lümpenlik dünyasında; anlaşılmazlığın, saçmalığın içinde yaşarken büyük kimlik problematiği üzerine kafa yoruyorum. Dolayısıyla bu film de daha önce yaptıklarım gibi “büyük kimlik sıkıntısı” diyebilirim. Ve onun etrafında dönen bir hikâyeyi anlatıyor. Birinin kendisinin başkası olma hâlini çok merak ediyorum. Çünkü içimizde sakladığımız başka yüzler var. O yüzlerin iradi ya da gayri iradi bir şekilde ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. Bu filmde de yine dönüp aynı şeyi anlattığımı söyleyebilirim.

idea-afis-70x100-1-s.jpg

Neden İdea?

Birçok çağrışımı var tabii. Felsefi arka planını takip ederseniz, gölge ve cisim arasındaki ilişkiye dair büyük bir şeyi işaret ettiğini düşünüyorum. Bu işaretin izleyici adına bir tefekkür alanı açtığını, buralara bulaşmak gerektiğini düşünüyorum.

tayfun-pirselimogsu.jpg

“Ben o ihtimalleri izleyicinin önüne sermeye çalışıyorum”

Bazen de her şey zihnimizin bir oyunu ve gittikçe birbirimize dönüştüğümüz bir hikâyenin içinde miyiz aslında?

Evet. Bana mesela diğer filmlerim için de sorulan bir soru var: “Aslında her şey bir hayalden mi ibaret?” Olabilir, buna itiraz etmem. Burada da yine aynı şekilde; o da olabilir, bu da olabilir. “O ihtimal de var, bu ihtimal de var”ı içeren bir dünya bu. Her türlü ihtimali barındırıyor. Ben o ihtimalleri izleyicinin önüne sermeye çalışıyorum. Tabii herkes kendi meşrebince bir şeyi oradan çekip alıyor. Her anlam doğrudur. Burada doğru–yanlış diye bir şey yok. Ben sadece kendimce sorular sormak, soruları ortaya atmakla mükellef hissediyorum kendimi.

ERCAN KESAL: “Seyredilen kişi eninde sonunda Ercan Kesal’dan başkası değil”

Ercan Kesal’ın kendisi olabilme, kalabilme halini çok seviyorum. O anlatsın ve oynasın saatlerce hayranlıkla dinlerim ve izlerim. Hikâyelerinde öze dönüş ve hayattan izler taşıyan unsurlar hepimizden bir şeyler taşıyor. Ve bu durum çok gerçek ve sahici. Son dizisi ‘Veliaht’ ta yine çok başarılı, hikâye de çok tutarlı. Tayfun Pirselimoğlu filmlerinde ise mutlaka bir yeri var ve bu birliktelik çok özel bir buluşma bence.

Sizin için bu film nasıl bir yolculuktu?

Her seferinde yeniden keşfediyorum ben aslında. Birbirine benzeyen işlerin içinde gibi gözüksek de, ilk elden içinde olduğum zaman —film ve set hâli— her seferinde müthiş bir hesaplaşmayla, büyük bir yüzleşmeyle ayrılıyorum. Film bana bu fırsatı veriyor. Tayfun’la çalışınca kendimi çok iyi hissediyorum. Ayrıca her filmle birlikte başka bir şey oluyor; çünkü dışarısı yeterince popüler, yeterince güncel. Birileri gerçek sinemanın peşine düşüyor ve ben de onun bir parçasıyım.

ercan-kesal.jpg

“O varoluşsal dertler hepimizi rahatsız eden, duçar olduğumuz şeyler”

Her şey zihnimizin bir oyunu olabilir. “Her şey var mı, kim nedir, ne değildir?” hikâyesinin içindeyiz. Sizi neler uyandırıyor?

İşte o varoluşsal dertler hepimizi rahatsız eden, duçar olduğumuz şeyler. Sanki Tayfun’un filmleriyle birlikte elle tutulur, gerçek bir hâle dönüşüyor bu. Bu yüzden aslında yalnız olmadığımızı, dünyanın da aynı kaygılarla boğuştuğunu ve bunun bir parçası olduğumuzu söylüyor bize. Bence bu yüzden seviyorum; yoksa palyatif şeyler beni pansuman etmiyor. Aksine yaralarımı kaşıyor. Kendime yeniden bakmama vesile oluyor.

Buradaki karakterinize dair neler söylersiniz?

Rol yapmayı bilmeyen bir adam olduğum için o karakter oluyorum ben. Adamı çok seviyorum. Bir taraftan ben de öyle biriyim aslında.

“Bence İdris Koçovalı, Ercan Kesal’dan fena halde etkilenmiştir”

Neden seviyorsunuz?

Ben kolay kolay inanmam. Güvenmem yani; şüpheci tarafım yüksektir. Ama bir taraftan nazik kalmaya çalışırım, uyum sağlamaya çalışırım. Ama en yakınımdakiler de şahittir öfkeme. Anlatabiliyor muyum? Onunla örtüşen yerleriyle yapıyorum oyunculuğumu zaten. Daha önceki filmlerde de öyle. ‘Ben o değilim’de de, esasında ben o oluyorum.

Popüler işlerimde de böyle. Bir örnek vermiştim; belki sen yine duymuş olabilirsin. “Siz İdris Koçovalı’dan ne kadar etkilendiniz?” diyorlar. Ben de dedim ki: “Bence İdris Koçovalı, Ercan Kesal’dan fena halde etkilenmiştir.” Çünkü ben başka bir şey yapamam ki. Seyredilen kişi eninde sonunda Ercan Kesal’dan başkası değil.

“Tayfun, meditasyon yapar gibi film çeker”

Nasıl bir yönetmen peki? Birlikte yolculuk etmek çok güzel ama sette nasıl biri?

Çok sedatiftir. Çok rahatlatıcıdır. Çok sakindir. Meditasyon yapar gibi film çeker.

GAFUR UZUNER: “Herkes önyargılı ve kolaycı; Tayfun Hoca beni başka bir mahalleye taşıdı”

Yılların oyuncusu… Hayatı tiyatro sahnelerinde geçti. Dizilerde ve bazı sinema filmlerinde gördük. Resim yapıyor. Tayfun Pirselimoğlu’nun bize hatırlattığı bir usta oldu kendisi. Kerr’den sonra İdea’da da oynadı.

gafur-uzuner.png

Tayfun Bey’in filmlerinde yer almak neler hissettirdi? Sizi sinemada görmek ne güzel…

Şimdi tabii herkes önyargılı ve kolaycı. “Adama bak koca burunlu, şive yapıyor, renkli gözlü...” diyorlar. Hatta 13–20 bölüm oynuyorum dizilerde, sonra diyor ki: “Siz Karadeniz’in, Trabzon’un neresindensiniz?” Her seferinde “Yok, ben Ankaralıyım.” diyorum. Dolayısıyla üzerimize yapışan bir durumun içindeydim.

Ta ki Tayfun Hoca beni arayıp ilk Kerr filminde oynatmak isteyene kadar… Üstelik Hoca’dan “Sizi yanlış kullanıyorlar.” cümlesini duyunca bir “Ohh!” çektim. “Allah!” dedim. Çünkü bir oyuncunun duymak isteyeceği şeydir; farklı bir şey oynamak, başka bir mahalleye taşınmak, başka sözcükler, başka bir alan… Tayfun Hoca bu anlamda bana bir alan açtı. Ben de elimden geldiğince, dilim döndüğünce ona cevap vermeye çalışıyorum. Tayfun Hoca’nın özgün bir dili var. Bir oyuncu olarak bu dünyanın içinde olmak ve farklı bir şey oynamak beni çok mutlu etti. Kerr’den sonra İdea filminde de bana rol vermesi beni çok iyi hissettiren bir durum. Bu nedenle hocaya çok teşekkür ederim.

THEMİS PANOU: “Türkiye’deki ilk projem”

70.Venedik Festivali'nde ‘Miss Violence’ filmiyle En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Themis Panou İstanbullu bir sanatçı. Çağdaş Yunan sinema ve tiyatrosunun önemli bir ismi. Tayfun Pirselimoğlu sayesinde doğduğu topraklar ile yaşadığı topraklar hattındaki yerini alıyor demek çok da yanlış olmaz.

Projede nasıl bir araya geldiniz, nasıl tanıştınız?

Yunanistan’da ortak bir arkadaşımız vardı, onun aracılığıyla tanıştık. Böylece ilişki kuruldu.

İdea’da oynadığınız karakter?

Küçük biri ama çok büyük bir avukat. Ve o da bu serüvene dahil oluyor.

themis-panou.jpg

“Hakikati sanat ortaya çıkarıyor; çünkü hakikati yalnızca sanatla anlayabiliyoruz.”

Filmin anlamı ne sizin için? Sizde yarattığı duygu ve etki nedir?

Film aslında günümüzün anlamaya çalıştığımız ama çoğu zaman göremediğimiz koşullarını görünür kılıyor. Biz bunları yaşıyoruz ama aslında fark etmiyoruz. Tamam, televizyon var; ama bunu sembolik bir düzeyde anlamak istersek, bu film bunu yapıyor. Ardında görünmeyen bir şey var, değil mi? Hakikati sanat ortaya çıkarıyor; çünkü hakikati yalnızca sanatla anlayabiliyoruz. Geçmişi de sanatla anlıyoruz. Edebiyattan, resimden, müzikten… Orta Çağ’ı yaşamadık ama sanattan anlayabiliyoruz. Bu yoldan kendimizi de, bugünün tarihini de anlayabiliyoruz. Ve sanat geleceği anlamaya da yardım ediyor bize.

“İdea” kelimesinin sizdeki anlamı nedir?

İdea, Yunanca bir kelime. “Fikir” demek ama fikrin ötesinde pek çok kapı açıyor.

“Bitmeyen bir döngü bu”

Filmin konusuyla düşündüğünüzde sizde ne yarattı?

Bence her şey zihnimizde yarattığımız bir şey aslında. Bu da filmin güzelliği. Çok katmanlı anlamları var. Ben size bir “idea”, bir fikir veriyorum; siz başkalarına… Bitmeyen bir döngü bu.

Türkiye’deki ilk projeniz mi?

Ben Yunanistan’da 40–45 senedir tiyatroda ve sinemada çalışıyorum. Türkiye’deki ilk projem evet.

ELİF NUR KERKÜK: “Tayfun Hoca’nın filminde oynamak bir ödül gibi geliyor bana”

Farklı projelerde izledim kendisini ve her projede fark edilebilir bir oyunculuğu, ışığı var. Tayfun Pirselimoğlu projesinde yer alması da oyuncukta fark edilebilir olduğunu gösteriyor zaten.

Filmin sizin için anlamı nedir? Oynadığınız karakter sizde ne yarattı?

Çok sorgulatan bir film gerçekten. Ben iki haftalık çekim sürecinde yer aldım. Yunanistan ayağında yoktum, sadece İstanbul’da çekilen kısımlarda vardım. Genelde çalışırken —tiyatroda da— o süreç boyunca, o prova zamanında karakter olmayı çok önemsiyorum. Her adımında, kamera önünde ya da sahnede olmasam da o karakteri hissetmek benim için çok önemli. Ama birçok sette bunu yapamıyoruz; o alanı bırakmıyorlar. Bu sette ise o kadar güzel ve o kadar sakin bir ortam vardı ki… Zaten en başında Tayfun Hoca istediklerini söylemişti. Sürekli bir müdahale hali yoktu; ne geliyorsa onunla akıyordu her şey. O devinim çok hoşuma gitti.

elif-nur-kerkuk.jpg

“Gerçekten böyle mi düşünüyor, buna cesaret edebilir mi?”

Filmi izlediğinizde ne hissettiniz? Karakter size ne bıraktı?

Canlandırdığım karakter çok hoşuma gitmişti. Sanki bağnaz bir ailenin kızı gibi ama öyle cümleleri ve öyle çıkışları var ki aslında çok cesur bir kafası var. “Gerçekten böyle mi düşünüyor, buna cesaret edebilir mi?” gibi soruları düşündürdüğü için çok hoşuma gitmişti. Sadece kapalı bir yerden konuşmuyor. Onu oynamak da keyifliydi. İzlediğimde de çok beğendim.

Böylesi önemli bir yönetmenin filminde rol almak…

Bir ödül gibi geliyor bana. Bir de benim için şu çok güzeldi: Ben sinema mezunuyum aslında. Görüntü yönetmenimiz Andreas Sinanos, işi yaparken sanki bir tabloya dokunuşlar yapar gibi çalışması… Onu izlemek benim için çok keyifliydi. Ben sahnede Esma olarak oturuyorum ama orada biri bir şeyler yapıyor; bir tablo yaratıyor. Bunu görmek çok hoşuma gitti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi