Kötülüğün filmi: Dolunay katilleri

Amerika’nın tarihindeki önemli kara deliklerden birisi Kızılderililere yönelik katliamlar ve onları anavatanlarında sığınmacı durumuna düşüren sistematik yıldırma operasyonları olmuştur. Martin Scorsese, salt bir sanatçı olarak değil aynı zamanda sorumlu bir aydın olarak da, ülkesinin resmen yüzleşmediği bu durumla, sanat yaşamının en olgun döneminde sivil bir vatandaş olarak yüzleşmenin yolunu açmış “Dolunay Katilleri”nde…

Büyük şairimiz Nazım Hikmet, “Saman Sarısı” şiirinde Abidin Dino’ya Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin, işin kolayına kaçmadan ama, gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil diye seslenir. Sinema sanatının yaşayan en büyük yönetmenlerinden Martin Scorsese, son filmi “Dolunay Katillerinde” (The Killers of Flowers Moon) mutluluğun olmasa da, kötülüğün filmini yaparak nedenleri hakkında düşünmeye sevk ediyor seyircisini...

ÜÇ SAATİ AŞKIN  UZUN BİR FİLM

206 dk. süren bu uzun epik film, Scorsese’nin filmografisinde üzerinde şimdiden çok konuşulacak bir yapıt olmaya aday. Scorsese’nin, Netflix desteğiyle çektiği “İrlandalı” (The Irish Man-2019) filmi hakkında yazarken baş yapıt tanımlamasını kullanmış ve bu yüzden de bazı okurlardan eleştiri almıştım. Sanat alanında yapılmış bir üretimi baş yapıt olarak tanımlamak için bir kriter ya da kriterler var mı? Kimi zaman bir sinema yazarının çok övdüğü bir filmi, bir başkası sert bir şekilde eleştirebilir. Başyapıt tartışmasını bir başka yazıya bırakalım...

“Dolunay Katilleri” başka büyük filmler gibi aslında yalın bir öykü anlatıyor. Nebraska, Alabama gibi topraklardan Oklahoma’daki çorak topraklara sürülen Osage Halkı, yerleştikleri verimsiz topraklarda petrol bulununca beklenmedik bir zenginliğe, büyük evlere ve şoförlü arabalara kavuşur. Şüphesiz beyaz şeytan bu zenginliği onlara yedirmek istemez.

AMERİKAN TARİHİNİN ÖNEMLİ KARA DELİĞİ

Amerika’nın tarihindeki önemli kara deliklerden birisi kızılderililere yönelik katliamlar ve onları anavatanlarında sığınmacı durumuna düşüren sistematik yıldırma operasyonları olmuştur. Martin Scorsese, salt bir sanatçı olarak değil aynı zamanda sorumlu bir aydın olarak da, ülkesinin resmen yüzleşmediği bu durumla, sanat yaşamının en olgun döneminde sivil bir vatandaş olarak yüzleşmenin yolunu açmış “Dolunay Katilleri”nde…

BAŞARILI ROMAN UYARLAMASI

Gerçek bir hikayeye dayanan film, David Grann’ın romanından sinemaya uyarlanmış. Grann, 2003 yılından bu yana New Yorker dergisinde kadrolu yazar olarak çalışan bir gazeteci. Grann aynı zamanda New York Times Magazine, The Atlantic, The Washington Post, The Boston Globe ve The Wall Street Journal için de yazmış. Diğer yandan Tuft Üniversitesi Fletcher Hukuk ve Diplomasi Okulu’nda yüksek lisans yapmış donanımlı bir gazeteci.

Scorsese, Amerikan tarihi boyunca Kızılderililer (American Indies) hakkında resmi ideolojinin genel anlamda hafıza kaybına uğradığını filminde eleştiri süzgecinden geçiriyor. Scorsese, başka filmlerinde olmadığı gibi kendi ağzından filminin finalinde, epik tiyatronun dilini kullanıp seyirciyi filme yabancılaştırıp, durumu tane tane anlatıyor, üretilen şiddetin ve adaletsizliğin altını kalınca çiziyor.

Ernst Burkhart (Leonardo di Caprio) askerden dönüşünde Fairfax’da yaşıyan dayısı Bill Hale’in (Robert de Niro) yanında çalışmaya başlar. Savaşta ülkesine hizmet etmiştir. Hale onun kadınlara ve paraya olan düşkünlüğünü kullanarak zengin Osage Kızılderili ailelerinden birisinin kızı Mollie Kyle (Lily Gladstone) ile evlenmesini işlemeye başlar. Yaşadığı yöre de hayırsever ve kızılderili dostu bilinen ve Yahudi olan Hale, aslında Amerika’nın ırkçı kolektif bilinçaltının temsilcisidir ve kızılderilileri şüpheli cinayetlerle öldürterek topraklarına el koymak için el altından çalışmaktadır. Scorsese, William Hale’ı “çelişkiler yumağı” olarak tanımlamış. Karakterinin bir şantajcı ve zorba olmasına rağmen, Osage halkının bir dostu olduğuna gerçekten inanıyordu diyor. Bu büyük suça kasabanın şerifinden, doktoruna kasabanın tüm beyaz Amerikalı’ların da ortak olduğunu ekleyelim.

GÜNÜMÜZ DÜNYASININ TURNOSOL KAĞIDI

“Dolunay Katilleri”, günümüzde başını Amerika’nın çektiği, şiddet ve adaletsizliğin başat olduğu dünyamızın yeni düzeninin köklerini açıklamak bağlamında işlevsel olduğu kadar,  zihin açıcı da… Körün tuttuğunu öpmesi bir yere kadar mazur görülse de, gören gözlerin yapılan haksızlıkları mazur görmesine olanak yok. Bu bağlamda Scorsese, filminde Amerika kıtasına hakim olma sürecinde en büyük haksızlıkların yapıldığı halklardan Kızılderililere bir ağıt yakmakla kalmayıp, yapılan ırkçılığın doğrudan adını koyarak görmeyen gözlere ve duymayan kulaklara, filminin son sahnesinde hayatı seyreden geniş halk kitlelerine sakin bir tonla öfkesini iletiyor.

“Dolunay Katilleri”, Scorsese gibi sinema sanatının önemli bir yönetmeninin filmografisinde ayrıcalıklı bir yerde duruyor; onun tüm yaşamışlıklarının birikimiyle “Dolunay Katilleri”ni sinema sanatının baş yapıtları arasına sokuyor. Filmin muhtemelen yakın gelecekteki 96. Akademi (Oscar) Ödüllerinde (2024) En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Özgün Film Müziği, En İyi Kostüm Tasarımı, En İyi Prodüksiyon Tasarımı gibi pek çok dalda aday gösterilmesi sürpriz olmayacaktır.

MÜZİKLE ETKİLİ AÇILIŞ

Martin Scorsese, filminin güçlü başlangıcını müziğin rehberliğiyle yaparak seyirciyi sinema dilinin olanaklarıyla başbaşa bırakırken, sinema sanatının etkileyici slow motion çekimleri de bu bölümde dikkati çekiyor. “Dolunay Katilleri”nin müzik kompozitörü Robbie Robertson, kreşendolarıyla müziğin etkisini güçlendiriyor.

Görüntü yönetmeni Meksikalı Rodrigo Prieto, görüntüleriyle filmin duygusuna ve yarattığı güce başarıyla ortak oluyor. Prieto’nun öne çıkan filmleri arasında “Brokeback Mountain” (2005), “Babel” (2006), “Argo” (2012), “The Wolf of Wall Street” (2013) ve “Silence” (2016) sayılabilir.

“Dolunay Katilleri” pek çok başarılı oyunculuk performansı da barındıran bir film. Bu bağlamda ana roller dışında yan rol castı da başarılı... Robert de Niro, Bill Hale karakterine inandırıcı bir profil çizse de, bu büyük oyuncunun kendinden taşıdığı alışageldik mimiklerinden sıyrılamadığı izlenimi hissediliyor. Ayrıca filmin DeNiro ve Scorsese için Mean Streets, Taxi Driver, New York New York, Raging Bull, The King of Comedy, Goodfellas, Cape Fear, Casino, The Audition, The Irishman’den sonra onuncu iş birliği olduğunun altını da çizelim.

Ernst Burkhart’ı etkili bir film karakterine dönüştüren Leonardo di Caprio’nun, bilinç seviyesi düşük, kadın ve para düşkünü, kullanılmaya uygun bu karakter aracılığıyla 96. Oscar Ödülleri’nde “En İyi Erkek Oyuncu” ödülü adayları arasına girmesi sürpriz olmayacak.

Filmin sakin gücü ve en başarılı oyunculuk performansına imza atan Lily Gladstone, Mollie Kyle (Burkhart) karakteriyle şimdiden Oscar’da “En İyi Kadın Oyuncu” dalında favoriler arasında yer alacağını vurgulayalım. Diğer yandan hem DiCaprio hem de Scorsese, ilk Zoom görüşmesi sonrasında, Lily Gladstone ile hemen bağ kurup onun Mollie’yi canlandırmak için gerekli zarafete ve bakış açısına sahip olduğunu anlamışlar. Son olarak filmin Prodüksiyon Tasarımcısı Fisk’in, ana çekim lokasyonu olan Pawhuska kasabasında bir tren istasyonu ve 365 metre ray inşa ettiğini; yapımcıların, Dehşet Döneminin yaşandığı aynı bölgede, Oklahoma’daki Osage bölgesinde çekim yapmaya karar verdiklerini de ekleyelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi